Tagged: Transgender Toggle Comment Threads | Tuş takımı kısayolları

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 23:26 on 23 October 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Agender, Akışkan Cinsiyet, Androjen, Bigender, Binary, FTM, Genderfluid, Genderqueer, , MTF, Non Binary, , , Transgender   

    Transgender Nedir? 

    Trans bireylik birçok kişi tarafından yalnızca kadından erkeğe, erkekten kadına geçiş yapan/yapacak kişi olarak sanılmakta. Transgender bir çatı terimdir. Altında Binary ve Non Binary olmak üzere iki alt kol bulunmaktadır. Bunu eklediğim şemadan inceleyebilirsiniz. 

    Binary yani ikili cinsiyet , ftm/mtf  geçiş süreci olan, geçiş yapan kişilerdir. Nonbinary ise ikili olmayan cinsiyet yani kendini her hangi bir cinsiyete ait hissetmeyen, tek bir cinsiyete ait hissetmeyen kişidir. Non Binary şemsiyesinde ise alt  terim olarak genderfluid, genderqueer, bigender, agender vb tanımlamalar bulunmakta. Akışkan cinsiyetli ikili cinsiyetli kişiler bunların içinde en çok görülenlerdendir.  Kişi kendini her iki cinsiyete de ait hissedebilir, disfori yaşamayabilir geçiş yapmak istemez. Bu durum kişiye göre de değişim göstermektedir tabi ki. Hormon almadan kısmi ameliyatlar olanlar var yurtdışında daha çok ülkemizde az da olsa rastlanmakta. Bir kişi kendini kadın ya da erkek olarak tanımlamak istemeyebilir. Bu bir kendini bulma süreci olacağı gibi ömür boyu süren bir durum da olabilir. İki cinsiyete de tam olarak ait hissetmemek, arada kalmaktan çok toplumsal cinsiyet kurallarını da kabul etmemektir bir yerde.  Her iki cinsiyete de ait hisseden Androgynous (Androjen) kişiler bulunmakta. Bu ikisi eşit derecede de olabilir tersi de. Bir androjen kişi, hem feminen hem de eril özelliklere sahip yüksek derecede bir kadın veya erkektir.

    The Genderbread Person

    The Genderbread Person

    Cinsiyet kimliği konusuna gelince anlaşılması gereken şeylerden biri cinsel yönelimle kesinlikle ilgisi olmadığıdır. Kimliğimiz bizim yönelimimizi etkileyen bir durum değildir. Örneğin bir trans erkeğe erkek denilebilmesi için illa ki feminen bir kadından hoşlanması, Türk toplumunda ki erkeklik denilen maço sert tavırlara sahip olup buna göre giyim ve görünüşü olması gerekmemektedir. Bu zaten biyolojik heteroseksüel erkekler için de geçerlidir. Erkek küpe takmaz, erkek saç uzatmaz, boyamaz, erkek makyaj yapmaz, şöyle giyinmez vs bunların hepsi toplumsal cinsiyetçi saçmalıklardır. Aynıları kadınlar için geçerlidir. Bir kadın saçlarını kesip, makyaj yapmadığında erkek gibi kişi olarak yaftalanmakta. Hissettiğimiz kimliğimiz ile tarzımızın, görünüşümüzün hiçbir alakası yoktur. 

    Karmaşa olmaması için yazıyı daha fazla uzatmayacağım. Sonuç olarak kimliğimiz, yönelimimiz bizim kim olduğumuzu belirler. Bunlar için hiçbir kurala hiçbir etikete ihtiyacımız yoktur. Kısıtlanmadan, tüm kalıplara karşı özgür bir yaşam geçirmek bizim için en güzel yol olacaktır. Kendiniz oldun. Sevgiyle kalın… 

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 11:13 on 20 November 2016 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , Rita Hester, , , , , , Transgender   

    20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü 

    Siyahi trans kadın Rita Hester, Kasım 1998’de ABD’nin Boston şehrinde kendi evinde göğsüne aldığı 20 bıçak darbesiyle öldürüldü. Polisler bedenini 28 Kasım’da buldu. 4 Aralık’ta Rita‘nın öldürüldüğü Allston semtinde mumlu bir yürüyüş düzenlendi. Bundan bir yıl sonra 1999 yılında trans aktivist ve grafik tasarımcı Gwendolyn Ann SmithRemembering Our Dead” (Ölülerimizi Anmak) web projesini başlattı.

    Transları Anma Günü (Transgender Day of Remembrance) bu proje ile ortaya çıktı. Dünya trans hakları hareketi ve transfobi karşıtları; Rita Hester cinayetini sembol haline getirerek, her yılın 20 Kasım gününü Nefret Cinayeti Mağduru Transları Anma Günü olarak çeşitli etkinliklerle toplumun gündeminde tutmaya devam etmektedir.

    Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de, translar nefret cinayetleri sonucu yaşamlarını yitirmektedir. Avrupa trans ağı Transgender Europe’in (TGEU) 2015 yılı raporuna göre Türkiye, Trans cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise dokuzuncu sırada yer almaktadır. Ölenlerin çoğu, hayatlarını sürdürebilmek için çalıştıkları sokaklarda ya da yaşadıkları evlerde vahşice katledilmektedir.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 02:12 on 31 March 2007 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Transgender, , Tıp   

    Transseksüellik ve Tıp 

    Transseksüelliğin tıbbi yanıyla ilgili herhangi bir yazıya başlamadan önce tanımların doğru yerine oturtulması uygun olacaktır inancındayım. Her ne kadar burada belirteceğim tanımlamalar genel olarak kabul görmüş olsa bile bunlara her geçen gün yenileri eklenmektedir. İnsan cinselliği kadar tarihte ancak son dönemlerde ön yargılardan uzak olarak değerlendirilebilen ve çeşitlilik açısından çok zengin olan bir konuda her geçen gün yeni tanımlamaların ortaya çıkması da çok doğal karşılanmalıdır. Örneğin bundan birkaç yıl öncesine kadar androgynephilia (androjenifili) diye bir kavram bilinmezken bugün artık sıkça söz edilir olmuştur. Her şeyin başında cinsellikle ilgili en doğru yaklaşım bir başkasına zarar vermediği, bir başkasını kendi arzu ve rızası dışında cinsel obje olarak kullanmadığı ve kendi türünün erişkinliğe ulaşmamış bireylerini ve diğer türleri ilgilendirmediği sürece sapkınlık olarak nitelenmemesi ve kesinlikle değiştirilmesi gerekmediği görüşüdür.

    Hepimizin bir kimliği olduğu gibi bir de cinsel kimliği ve cinsel rolü vardır. Dünya zaten bir sahne olduğuna göre herkesin bir cinsel rol üstlenmiş olması da çok şaşılacak bir durum değildir. Money ve ark.larına göre (1955) cinsel kimlik, özellikle kendinin farkında olma ve davranışlarda betimlenecek şekilde az veya çok kişiliğin erkek, kadın veya ambivalent olarak algılanması, özdeşleşmesi ve süreklilik göstermesidir. Cinsel rol ise kişinin kendine veya diğer kişilere erkek, dişi veya ambivalent olduğunu belirtmek için söylediği veya yaptığı her şeydir. Bu “her şey” kavramı cinsel uyarılma ve yanıtı da içerir, ancak sadece bununla sınırlı değildir. (2) Cinsel kimlik, cinsel rolün kişinin özünde vurgulanması ve cinsel rol de cinsel kimliğin toplumsal vurgulanmasıdır. Dikkat edecek olursak sınıflamalar yapılırken erkek, dişi ve ambivalent olarak söz edilmektedir. Aslında %100 erkek veya %100 kadın bulunmamaktadır. Ancak bir kadındaki erkekliğin veya bir erkekteki kadınlığın yüzdesi çok düşük olduğunda o kişi erkek veya kadın olarak kabul edilmektedir. Buna karşın yüzdeler biraz büyüdüğünde ambivalentlik söz konusu olabilmektedir. Cinsel kimlik ve toplum tarafından biçilmiş olan cinsel rol arasında bir uyuşumsuzluk olduğunda, aktör veya aktris bu rolü benimseyemediğinde ortaya farklılıklar ve problemler çıkmaya başlamaktadır. İtiraf etmek gerekir ki bu farklılıklar toplum tarafından ne kadar çok dışlanır ve anlaşılmaya çalışılmazsa o kadar da çok kişinin kendi içinde ve toplumda çatışmalar yaşanmaktadır.

    Her ne kadar dilimize travesti kelimesi çok yanlış olarak yerleşmiş ve kullanılıyor olsa bile tümüyle açıklamaya yetmemekte ve ancak toplumun belli bir kesimini çok kabaca betimliyor olabilmektedir. Aynen kadınlar, erkekler, çocuklar veya doktorlar demek gibi çok genel bir tanımlama yapabilmektedir. Örneğin doktorun ne doktoru olduğunu (çocuk doktoru mu, dahiliyeci mi, cerrah mı yoksa aile hekimi mi) tanımlamamaktadır.

    Transseksüel, görünüşte normal vücutsal cinsel gelişimini tamamlamış kişinin aslında karşı cinsin bir üyesi olduğuna inanmasıdır. Bu inanca kişinin birincil ve ikincil cinsel karakterlerini karşı cinse benzemek amacıyla değiştirmek arzusu eşlik eder ve bu duygu kesin, aşırı dozda ve değiştirilemezdir. Birincil cinsel karakterler kişinin cinsel organları yani rahminin veya testislerinin olmasıdır. Penis veya vajina birincil cinsel karakterler değildir. İkincil cinsel karakter ise penis, vajina, cinsiyete göre vücut kıllanması, erkek veya kadın tipi memeler vs.dir. Transseksüel kişi, kendini ruhsal olarak tamamen bir kadın gibi hissederken büyük bir şanssızlık eseri doğa bir hata yapmış ve bu ruhu bir erkek bedeninin içine yerleştirmiştir. Bu kadın ruhu bir erkek bedeninde hapsolmuştur. Transseksüel ancak bir kadın gibi giyindiğinde kendini birazcık olsun rahat hissetmektedir. Kadın gibi giyinmek onda herhangi bir cinsel arzu veya uyarılma yaratmaz, çünkü aslında olması gereken durum budur zaten. Bazen bunun tam tersi de olabilir. Ruh erkek fakat vücut kadın olabilir. Bu tersi durum toplumumuzun genel değer yargıları nedeniyle toplum içinde daha rahat kabul görebilir ve daha rahat kendine bir yaşam alanı sağlayabilir. Transseksüellerde kendi içlerinde ikiye ayrılabilirler. Ameliyatla arzuladıkları cinsiyete kavuşmuş olanlar postop. Yani ameliyatlı transseksüel ve cinsiyetini en azından henüz değiştirmemiş olanlar da preop. Yani ameliyatsız transseksüel olarak adlandırılmaktadır. Gerçek transseksüel var olan cinsel organını reddetmekte ve hatta nefret etmektedir. Ancak bu organdan kurtulup gerçek ruhsal cinsiyetine uygun bir organa kavuştuğunda huzur bulabilecektir.

    Traansvestit, karşı cins gibi giyinmekten çoğunlukla da bir kadın gibi giyinmekten ve davranmaktan haz alır. Bu tür davranış o kişide cinsel zevk uyandırır. Bu kişi aslında cinsiyetinden memnundur ve cinsiyetini değiştirmeyi pek düşünmez. Genellikle toplumsal, ekonomik baskılar nedeniyle kimi zaman cinsiyetini değiştirmek zorunda kalabilir. İngilizce’de bu kişilere genellikle crossdresser yani karşıt giyinen de denmektedir.

    Son yıllarda tanımlanmış olan androjinefili, dış görünüm olarak tümüyle bir kadın vücuduna sahip olmak isteyen ancak yine de penisinin kalmasını isteyen ve bu son adımı atmak istemeyen kişileri tanımlamaktadır. Homoseksüel ise genel olarak kendi cinsine karşı cinsel istek duyan kişileri tanımlamaktadır.

    Cinsel uyumsuzluğun nedenleri halen bilinmemektedir. Cinsel uyumsuzluğu bilimsel terimlerin ışığı altında bir yere oturmak çok zordur. Cinsel kimlik hem transseksüellerde hem de transeksüel olmayanlarda kişinin kendisi ile çok girift olduğundan hem entelektüel açıdan hem de emosyonel açıdan cinsel uyumsuzluğun ne demek olduğunu belirtmek hemen hemen mümkün değildir.

    Tıpta olağan olduğu gibi iki karşıt teori ortaya çıkmıştır: biri somatik (bedensel) ve diğeri de psikopatolojik. Cinsiyet hormonlarının vücut gelişimindeki belirgin etkileri ve olasılıkla cinsel kimliğin belirlenmesinde beyindeki etkilerinden dolayı transseksüellerde cinsiyet hormonlarının düzeyinin transseksüel olmayanlara kıyasla farklı olduğu düşünülmüştür. Transseksüalizmi tedavi etmek için büyük bir şanssızlık eseri olarak özellikle erkekten kadına transseksüellerde testosteron verilmiştir. Açıkca bu tedavi cinsel uyumsuzluğun biyolojisinin ve hormonların erkeklik ve kadınlık üzerine olan etkilerinin yanlış bir mantığa dayandırılması nedeni iledir.

    Deney hayvanlarına rahimiçi dönemde verilen seks hormonlarının erişkin cinsel davranış üzerindeki etkilerine dayanılarak beynin bazı bölümlerinin cinsel bir düzen gösterdiği hipotezi ortaya atılmıştır. Beynin defeminizasyonu (dişiliğinin giderilmesi) ve androjenizasyonu (erkekleştirilmesi) gibi teoriler ortaya atılmıştır(1).

    Bu durumla ilgili olarak insanlarda çok az şey bilinmektedir. İnsanlarda bilimsel çalışma ancak doğanın deneylerin oluşmasına yani anormal, rahimiçi endokrin hikayesi olan insanların ortaya çıkmasına bağlıdır. Örneğin konjenital adrenal hiperplazili kızlar ana karnında normalden daha yüksek androjen miktarına maruz kalırlar. Eğer bu kişiler doğumda belirli ölçüde erkeksiliği olan kızlar olarak tanınıp yeteri kadar kortikosteroid tedavisi alırlarsa her ne kadar arasıra davranışları daha erkeksi olarak algılansa bile herhangi bir cinsel uyumsuzluk geliştirmez. Daha aşağı sınıftan memeli hayvanlarda beynin cinsel farklılaşması östrojen uyarısına luteinizan hormonun (LH) pozitif feedback yoluyla yanıt verme kapasitesine bağlıdır. Dörner (4) bu östrojen feedback etkisinin insanlarda erkek veya dişi olarak farklılaşma derecesini belirlediğini öne sürmüş ve teorisini insan homoseksüel ve transseksüellerinde ispatladığını iddia etmiştir. Gooren (5) ve diğerleri metodik açıdan daha iyi dizayn edilmiş deneylerde insanlarda östrojen feedbackinin etkin olmadığını ve dolaşımdaki testiküler hormonlara bağlı olduğunu vurgulamışlardır. Endokrin seviyesine bağlı olarak aynı kişide hem erkek hem de dişi yanıt uyandırılabilir (6).

    Özet olarak bugüne dek düşük memelilerin cinsel davranışlarında önemli bir rol oynayan nöroendokrin farklılıkların insan cinsel davranışına da adapte edilebileceğine ilişkin herhangi bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Buna karşın başkaları tarafından transseksüalizmin tamamen psikopatolojik nedenlerini savunan teoriler geliştirilmiştir. Bazı psikiyatristler transseksüalizmi bir psikoz olarak görmüşlerdir. Bunun sonucunda transseksüeller elektroşok ve antipsikotik ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılmıştır. Çok şükür bu yaklaşım enderdir, ancak hala karşılaşılabilmektedir.

    Cinsel uyumsuzluğun kaynağı göz önüne alındığında 3 farklı sav belirlenebilir. Birincisi, insanlardaki doğuştan gelen biseksüaliteye dayanan psikoanalitik yaklaşımdır. Green’e (7) göre kadından erkeğe transseksüalizm erken çocukluk döneminde kişinin kendisini anneden ayıramamasına bağlı olabilir. Çocuk babasıyla özdeşleşeceğine annesi ile özdeşleşir. Case Western University (Cleveland, ABD)’de birçok erkekten kadına transseksüelleri gören ve tedavilerini denetleyen Lothstein (8), kadından erkeğe transseksüellerinin annelerinin olumlu benlikten yoksun, karşı cinse kıskançlığı olduğunu ve bütün bunların çocuğu tarafından da algılanabildiğini ileri sürmektedir. Son belirleyici etken ise babanın kızının kendini erkekleştirmesine destekleyici rolü olmaktadır. Birçok varyasyonları ile birlikte bu iki psikoanalitik teori transseksüalizm fenomeni için bir hipotez oluşturmaktadır. Aile içi ilişkilerin, boşanma oranlarının, ebeveynden birinin baskın olmasının, evlilik ilişkilerinin ve diğer bir dizi faktörün hiçbiri transseksüalizm için belli bir pattern ortaya koyamamıştır. Dahası stabil ve dengeli aile içi ilişkiler çocuklardan birinin veya birkaçının transseksüel olmayacağı veya olmadığı anlamına gelmemektedir (9).

    Diğer teori ise davranış teorisidir. Cinsel kimlik bir kopyalama ve düzenleme eyleminin sonucu olarak gelişmektedir. Cinsel uyumsuz sendromlarda bu eylemler yanlış olarak algılanmaktadır. Money (3), biyolojik faktörleri (hormonlar ve beyin) ve kritik dönem kavramını ortaya atarak bu teoriyi üretmiştir. Kendilerine özgün kritik dönemlerde biyolojik, psikodinamik ve çevresel faktörler (özellikle ebeveynin beklentileri ve çocuğu nasıl yetiştirdikleri) cinsel kimliğin gelişimine etki etmektedir. Bu kritik dönemin öncesinde ve sonrasında böyle bir etki oluşmamaktadır. Çok yoğun araştırmalarına dayanarak cinsel kimlik oluşum sürecinin bir dili öğrenme süreci ile kıyaslanabileceğini ileri sürmüştür (3).

    Üçüncü teori, cinsel kimliğin gelişimin olgunlaşmasıyla ilişkili olduğunu kabul etmektedir. Cinsel kimlik gelişimi ile ilgili tüm otoriteler her çocukta 3 yaşından önce çekirdek cinsel kimlik olarak adlandırılabilecek bir cinsel kimlik duygusu bulunduğunu kabul etmektedirler. Çekirdek cinsel kimlik, çocuğun kendisini oğlan veya kız olarak algılaması olarak açıklanabilir ve değişime direnç gösterir (10). Klinik verilere dayanarak transseksüalizmin temellerinin 3 yaşından önce (3-10) atıldığı söylenebilir. Eğer transseksüalizmin kaynağı ile ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorsak bu dönemin daha çok araştırılması gerekmektedir.

    Tipik bir insani durum olan cinsel kimlik, sadece hormonlarla veya yetiştirme ile açıklanamaz, ancak bilim rastlanılan cinsel uyumsuzlukların birçok çeşidini açıklayabilecek ve bir temele oturtabilecek teorik bir modellemeden henüz çok uzaktadır. Ancak tıbbın diğer alanlarında olduğu gibi sunulan tedaviler nedenlerin tam anlaşılmasının aksine ampirik temellere oturmaktadır.

    Tıbbi olarak transseksüel tanımını koyabilmek için DSM-IV kullanılmaktadır. Buna göre bir kimseye gerçekten transseksüel diyebilmek için

    • Kişinin anatomik cinsiyeti ile ilgili rahatsızlık duyması ve uyumsuzluk hissetmesi
    • Kişinin cinsel organlarından kurtulup karşı cins gibi yaşama isteği
    • Bu bozukluk sadece stressli dönemlerle kısıtlı kalmayıp en azından son 2 yıldır devam ediyor olması
    • Fiziksel bir ara cins veya genetik anomalinin olmaması
    • Şizofreni gibi herhangi bir ruhsal hastalıkla ilişkisi bulunmaması gerekir.

    Transseksüalizme eşlik eden ruhsal bozuklukların bulunması durumunda uygun psikiyatrik tedavi şarttır, ancak yeteri kadar tedavi edilmiş psikiyatrik bozukluklar gelecekte cinsiyetin yeniden belirlenmesi için bir engel olmayacaktır. Eğer cinsel kimlik problemi, herhangi bir ruhsal bozukluğa bağlı değilse cinsel kimliğin yeniden belirlenmesi diğer psikiyatrik belirtileri bile ortadan kaldırabilir.

    Tıbbi veya psikolojik meslek grupları tarafından transseksüalizm için herhangi uygun bir bakım şeması belirlenmemiştir. The Harry Benjamin International Gender Dysphoria Association, hormonal ve cerrahi açıdan cinsiyetin yeniden belirlenmesi için başvuran adaylara sunulabilecek uygun bakımla ilgili en az gereksinimleri içeren kesin bir rapor bildirmiştir (Bakım Standartları, (27)). Bu şema üç aşamalı olarak ele alınabilir.

    • Cinsiyetin yeniden belirlenmesi için başvuran aday, cinsiyet problemlerinde deneyimi olan bir psikolog veya psikiyatriste yönlendirilir. Olasılıklar, girişim, olması mümkün olmayanlar ve cinsiyet değişiminin sonuçlarını içeren çok geniş bir bilgi yazılı olarak hastaya verilir. Yapılan görüşmeler sırasında adayın motivasyonu, arzuları, ailevi geçmişi, cinsel tutumu ve özgeçmişi ile ilgili bilgiler toplanır. Bu aşamada detaylı bir tıbbı geçmiş, fizik muayene ve laboratuvar testleri (cinsiyet hormonları, karaciğer enzimleri ve gerekli görüldüğünde diğer testler) gerçekleştirilir. Psikolog aday ile olası tüm sonuçları konuşur ve beraberce ikinci aşamaya geçilip geçilmeyeceğine karar verilir. Başvuranların yaklaşık olarak %40 kadarı bu aşamada cinsiyetin yeniden belirlenmesi işleminden vazgeçmektedir. Bu vazgeçenlerin çok az bir kısmı başka merkezlere başvurmakta ancak çoğu bazen 8-10 yıl sonra yeniden başvurmaktadır
    • İkinci aşamayı gerçek yaşam teşhis testi oluşturmaktadır. Bu test ilk kez Money ve Ambinder (1978, (33)) tarafından önerilmiştir. Kendi kendine teşhis prensibine dayanarak bu test adayın arzuladığı cinsel rolde en azından iki yıl süre ile yaşamasını gerektirmektedir. Bu aşamanın başında karşı cins hormonları verilir ve erkekten kadına transseksüeller için epilasyon ve ses tedavisi başlatılır. Bu süre içinde her 6 hafta veya 2 ayda bir aday psikolog tarafından konsülte edilerek izlenir. Her 3 ayda bir aday fizik muayeneden geçirilerek şikayetler ve fiziksel değişiklikler kaydedilir. En azından yılda bir kez karaciğer enzimleri ve prolaktin düzeyinin belirlenmesi için kan testleri uygulanır. Şikayetlere ve yeterli olmayan sonuçlara göre hormon tedavisi değiştirilebilir. Hormon tedavisini ve yeni cinsel kimlikte yaşamaya başlamayı izleyen 18 ay sonra cerrahi önerilmeden her aday ekip tarafından değerlendirilir. Sadece yeni cinsel kimliklerinde cinsel problemlerinde bir azalma algılayan adaylara cerrahi önerilir. Eğer çekirdek problemin başarılı bir şekilde azaldığına ilişkin şüpheler saptanırsa cerrahi bu durum giderilene dek ertelenir.
    • Yukarda belirtilen tüm kriterler yerine getirildiğinde aday bir plastik cerraha yönlendirilir. Mümkün olduğunda ameliyatın adayın sosyal çevresine en yakın bir hastanede gerçekleştirilmesi arzulanır. Böylece adaya mümkün olan en fazla sosyal desteğin verilebilmesi sağlanmaya çalışılır. Ameliyat sırasında psikolojik yardım psikolog ile koordineli olarak hemşire ekibi tarafından verilir.

    Ameliyat sonrasında transseksüellerin çoğunluğu profesyonel psikolojik destekten kaçınmaktadırlar. Bunun nedenleri olarak bir çok etken gösterilmiştir. İlkin çoğu transseksüel ameliyattan sonra cinsiyet değişimi sürecinin sona erdiğine inanmaktadır. Ancak daha sonra sosyal ve psikolojik değişimlerin yaşamlarına entegre edilmesinin 2-5 yıl daha aldığını kabullenirler.

    Referanslar
    1. Gooren L. An appraisal of endocrine theories of homosexuality and gender dysphoria. In: Handbook of Sexology vol 6, Sitsen JMA (ed) Amsterdam, Elsevier Science Publishers (1988) pp 410-424.
    2. Money J, Ehrhardt AA. Man and woman, boy and girl. Baltimore, Johns Hopkins University Press (1972) p 4.
    3. Standards of Care: The hormonal and surgical reassignment of gender. dysphoric persons. Arch of Sex Behav (1985) 14:79-90.
    4. D”rner G. Hormones and brain differentiation. Amsterdam, Elsevier(1976).
    5. Gooren L. The neuroendocrine response of luteinizing hormone to estrogen administration in heterosexual, homosexual and transsexual subjects. J Clin Endocr Metab (1986) 63:583-588.
    6. Gooren L. The neuroendocrine response of luteinizing hormone to estrogen administration in the human is not sex specific but dependent on the hormonal environment. J Clin Endocr Metab (1986) 63:589-593.
    7. Green R. Sexual identity conflict in children and adults. New York, Basic Books (1974).
    8. Lothstein LM. Psychodynamics and sociodynamics of genderdysphoric states. Am J of Psychotherapy (1979) 33:214-218.
    9. Cohen-Kettenis PT. Het verschijnsel transseksualiteit. In: Transseksualiteit,’ Gooren LJG (ed) Alphen a/d Rijn, Samsom Stafleu (1986).
    10. Stoller RJ. A further contribution to the study of gender identity. Int J Psychoanalysis (1968) 49:364-367.

    Tarihi notlar

    Aşağıda çeşitli nedenlerle karşı cins gibi giyinen kimi tarihi kişilikler anlatılmaktadır. Burada amaçlanan cinsel dysphorianın sadece son yılların bir fenomeni değil tüm insanlık tarihinin bir parçası olduğunu vurgulamaktır.

    Geriye yönelik olarak bakıldığında bu kişilerin cinsel aykırılıklarının doğası ancak hayal edilebilir. Ayrıca geçen süre içinde hem sosyal standartlar hem de yaşam biçimleri belirgin biçimde değişmiştir. Bu nedenle bugünün kriterleri ile değerlendirmek hatalı olacaktır. Karşı cins gibi giyinme ve karşı cinsel kimlik rolünde yaşama yüzyıllardır gözlenmektedir. Jeanne d’Arc gibi kadınlığını gizlemeyen tarihsel kişilikler yanında orduya katılan, denizci olarak çalışan, erkek gibi davranan bir sürü kadın tarihçiler tarafından yazılmıştır. 17. ve 18. yüzyılda Batı Avrupa’da bu fenomen pek de ender değildi ve sadece Hollanda’da neredeyse 100 vakadan bahsedilmiştir (4). Cinsel rol değiştirmenin nedenlerini geriye yönelik olarak belirlemek oldukça zordur. Ancak bazı kadınlar mahkemede veya otobiyografilerinde duygularını dile getirmişlerdir ve bu duygular günümüzün kadından erkeğe transseksüellerinin açığa vurdukları duyguları ile benzerlikler göstermektedir. Bu nedenle bu tarihi kimliklerin bugün yaşayıp teşhis edilmeleri gerekseydi büyük bir olasılıkla transeksüel olarak tanımlanacakları kesin gibidir. Tarihte kadın gibi giyinen ve kadın gibi davranan erkekler de bulunmaktadır. en meşhurları arasında Roma imparatoru Calligula, İngiltere kralı I. James, Edward Hyde, Lord Cornbury, New York ve New Jersey valisi bulunmaktadır. ancak bu kişilerin bu davranışları dönemseldir. Bugün büyük bir olasılıkla bu kişiler transvestit olarak tanımlanacaktır.

    Çok belirgin bir hikaye Fransa Kralı XV. Louis’nin Rusya’daki diplomatı olan Chevalier D’Eon’nun hayatıdır. Atanmasından bir yıl önce kılık değiştirerek yaşamış ve Rus mahkemesinde aslında var olmayan kız kardeşi Lea imiş gibi kendini tanıtmıştır. Oldukça popüler olmuş ve kimse gerçek kimliğinden şüphe etmemiştir. Daha sonra İngiltere’de görev almış ve burada aslında kadın olduğu söylentisi yayılmıştır. Bu söylentiyi yalanlamamak için tıbbı muayeneyi reddetmiştir. XVI. Louis’nin emriyle kadın gibi giyinmesi ve 1810 yılında ölünceye kadar kadın rolünde yaşaması zorunlu kılınmıştır. Yapılan otopside toplumun ve yakın arkadaşlarının tahminlerinin aksine normal erkek vücudu olduğu ortaya çıkmıştır. Money (5), tamamen erkek kimliğini bırakmadan gitgide artarak kadın kimliğine yol veren bir transvestit olarak tanımlamıştır. 1930lara kadar hormonal ve cerrahi olarak cinsel kimliğin yeniden belirlenmesi imkansız olduğundan kişinin cinsiyet karakterlerini değiştirmesi her ne kadar arzulanıyor olsa bile düşünülmesi imkansızdı.

    Transseksüalizmin ve tıbbı cinsiyet belirlemenin (ruha uyacak şekilde vücudun değiştirilmesi) modern yazılı tarihinde ilk olarak Almanya’da 1930 yılında Danimarkalı bir artist olan Einar Wegener’e uygulanmış ve daha sonra Lily Elbe adını almıştır (6). 1953’de Amerikalı eski GI George Jorgensen’in ameliyatla cinsiyetini değiştirip Christine Jorgensen adını alması ile transseksüalizm tüm dünyada meşhur olmuştur. Aslında Jorgensen’e kadar tüm dünyada binlerce kişi cinsiyet değiştirme ameliyatından geçmiştir. Transseksüalizme tıbbın ilgisi ise çok yavaş olarak giderek artmıştır.

    Yıllarca sadece bireysel düzeyde bazı doktorlar transseksüallerle ilgilenirken tıbbi camianın büyük bir bölümü transseksüalizmi bir ruhsal hastalık olarak değerlendirmiştir. ABD’de Dr. Harry Benjamin, yıllarca transseksüalleri izlemiş, muayene etmiş ve tedavi etmiştir. Uzun süreli, net deneyimlerinin sonucunda 1966’da The Transsexual Phenomenon yayınlanmıştır. Bu çalışma sayesinde transseksüalizmle ilgili daha anlamaya yönelik bir görüş yerleşmeye başlamıştır. Kendisini onurlandırmak için transseksüellerle ilgilenen tüm dünyadaki uzmanların bulunduğu organizasyon The Harry Benjamin International Gender Dysphoria Association olarak adlandırılmıştır.

    1959’da Hollanda’da kayıtlara geçmiş olan ilk cinsiyet değiştirme vakası bu işi kabul etmeme fırtınası estirmiştir. Bu vakayı takiben 1965’de Hollanda Sağlık Konseyi (Gezondheidsraad) bir rapor yayınlamıştır. Bu raporda: “Transseksüalizmin teşhisi ve prognozu göz önünde bulundurulduğunda ve cinsiyet değiştirme ameliyatının etkilerinin arzulanan etkilere kıyasla büyük riskler taşıyacağı düşünüldüğünde bu girişim onaylanmamaktadır. Hasta ve doktoru psikoterapinin ve sosyal bakımın sonuçları tatmin olmak zorundadır” denmektedir (7).

    Buna rağmen bazı doktorlar transseksüel kişileri hormonlarla ve cerrahi cinsiyet belirleme ameliyatları ile tedavi etmeye devam etmişlerdir. Bu doktorlardan biri olan Dr. O. M. De Vaal, “Man of vrouw, dilemma van de transseksuele mens” (kadın mı erkek mi, transseksüel kişinin dilemması) adlı kitabında 20 vakasından bahsetmiştir (8). Modern tıbbın ve sosyal bakımın (o yıllarda buna cerrahi de dahil idi) mümkün olan en iyi sonucu elde edebilmek için daha fazla araştırma yapması gerektiğini betimlemiştir.

    1972’den beri Hollanda Cinsiyet Merkezi Vakfı (Stichting Nederlands Gender Centrum) (kurucuları arasında Dr. de Vaal de bulunmaktadır) Hollandalı transseksüellere psikolojik bakım ve yardım vermektedir. Hormon tedavisi ve cerrahi olarak yeniden cinsiyet belirlemesi için transseksüeller tıp merkezlerine yönlendirilmektedir. Transseksüellerin büyük bir çoğunluğu Amsterdam Serbest Üniversite Hastanesi’nin Cinsiyet Ekibi (Genderwerkgroep) tarafından değerlendirilmekte ve tedavi edilmektedir. Ancak Groningen, Amsterdam, Rotterdam, Arnhem, Enschede ve den Haag’daki diğer hastaneler kısmen cerrahi bakım sağlamakta ve kendi cinsiyet ekipleri bulunmaktadır. çoğu transseksüellerdeki cinsiyet belirlemenin sonuçlarının başarılı olması ve toplum standartlarının değişmesi sağlık otoritelerinin daha liberal bir tutum takınmalarına neden olmuştur. 1977’de Hollanda Sağlık Konseyi (Gezondheidsraad) yeni bir rapor yayınlamıştır: cinsiyet problemleri olan uygun kişilerin fiziksel adaptasyonu (cinsiyetin yeniden belirlenmesi) kabul edilebilir başarı şansı olan bir tedaviye yönelik girişimdir ve bu kişilerin varoluşumsal sıkıntılarını kaldırma şansı yüksek olan tedavinin esansiyel bir parçasıdır (7).

    Sonunda 1985 yılında tüm hukuki kağıtlarda cinsiyeti değiştirmek mümkün oldu. Ancak doğum kağıdında saptanan orijinal cinsiyetin kalması zorunlu idi. Sonuçta tüm kağıtlarda cinsiyet değişimi gerçekleştirilmekte ve değişimden önceki ebeveynlik gibi haklar saklı kalmaktadır (9). Böylece teoride transseksüel kişinin kadınlaşmasını kısıtlayan tüm engeller ortadan kalkmış oldu.

    Referanslar
    4. Dekker R, van de Pol L. Daar was laatst een meisje loos. Baarn, Uitgeverij Ambo (1981).
    5. Money J and Tucker P. Sexual signatures. Boston, Little, Brown and Company (1975).
    6. Abraham F. Genitalumwandlung und zwei minnlichen Transvestiten. Zeitschr fr Sexualwissenschaft urid Sexualpolitik (1931) 282:223-226.
    7. Kuiper AJ. Transseksualiteit en hulpverlening. Een ex post facto onderzoek naar het effect van geslachtsaanpassende behandeling bij 143 transseksuelen. Instituut voor Klinische Psychologie en Persoonlijkheidsleer, Rijksuniversiteit Utrecht (1985).
    8. de Vaal OM. Man of vrouw ? Dilemma van de transseksuele mens. Amsterdam, Wetenschappelijke Uitgeverij (1971).
    9. van der Reijt FA. Juridische aspecten van transseksualiteit. In: Transseksualiteit, Gooren LJG (ed) Alphen a/d Rijn, Samsom Stafleu (1986) pp 133-147.

    Op. Dr. Cem Arı
    Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı

    gacistanbul.org – 31 Mart 2007

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 19:49 on 9 March 2001 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , , , Transgender,   

    Transseksüellik 

    Günümüzde bilinen içsalgı bezlerini inceleme teknikleriyle, transeksüel hastalarda ve normal denetim gruplarında cinsel hormonlar arasında bir fark saptamak olanaksızdır. Bununla birlikte, transseksüel hastalar, beyindeki hipotalamustan salgılanan hormonların hipofiz ve gonad hormanlarıyla tepkileşmesi ve etkileşme biçimi bakımından belki de atipiktirler. Bu dogruysa; transseksüelligin doğum öncesi ve erken bebeklik dönemlerinden kaynaklanıyor olması, en güçlü olasılıktır. Birbirini izleyen çeşitli etkenlerin transseksüelliği etkilediği, gerçeğe en yakın açıklama gibi görünmekle birlikte, transseksüellikte kalıtımsal bir öğenin söz konusu olduğuna ilişkin hiçbir geçerli varsayım yoktur.

    Transseksüellerin gelişme öyküleri farklıdır. Bu tip; kadınsı erkeklerden, başka bir tipse erkeksi kadınlardan oluşmaktadır. Bu kişilerin geçmişinde, çok erken yaşlardan başlayarak, aynı cinsten eşleri kapsayan etkin bir erotik (deneyim değilse de) imgelem öyküsü vardır. İkinci tipi, çocuklukta ve yeniyetmelikte cinsiyetine aykırı hiçbir belirti göstermemiş olsa bile, gizliden gizliye her zaman cinsiyet değişikliğini takıntı haline getirmiş kişiler oluşturur; ergenlik döneminde bu kişiler, erotik olarak eylemsizdir. Orta yaşa kadar transseksüellik (karşı cinsin kılığına girme) eğilimi gösterdikten sonra, herhangi bir bunalım etkisiyle transseksüelliğin apansızın ortaya çıktığı kişiler de üçüncü bir tip oluşturur.

    Transseksüellik, kişinin doğumdaki cinsiyetinden şiddetli hoşnutsuzluk duyduğu nispeten ender durumlarda bir rehabilitasyon yöntemidir. Cerrahi yollara başvurulmadan önce, cinsiyet değişikliğinin başarı olasılığını değerlendirmenin yollarından biri, bir süre karşı cinsin üyesi olarak yaşamak, çalışmaktır. Çünkü, hormon müdahalesinden geri dönülebilirse de, cerrahi müdahalenin geri dönüşü yoktur. Bu nedenle, cinsiyet değişikliğinin bütün ruhsal ve toplumsal sonuçları ameliyattan çok önce kavranırsa, hata olasılığı aşağı yukarı bütünüyle ortadan kalkar.

    Özlem Özge YÜREKLİ
    geocities.com/ozlemce_us/
    kadinlar.com – 09 Mart 2001

     
c
Compose new post
j
Next post/Next comment
k
Previous post/Previous comment
r
Cevapla
e
Düzenle
o
Show/Hide comments
t
En üste git
l
Go to login
h
Show/Hide help
shift + esc
Vazgeç
WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın