Tagged: Röportaj Toggle Comment Threads | Tuş takımı kısayolları

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 13:46 on 17 January 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Röportaj, , İvo Molinas   

    İvo Molinas ile Röportaj 

    Türkiye Yahudileri’nin haftalık Şalom Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni ve başyazarı İvo Molinas’la gerçekleştirdiğimiz röportaj…

    Merhabalar. Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Lgbti ailesi olarak şahsınızı ve çalışmalarınızı yakından görmek istiyoruz.

    Sizi ifade edecek birkaç kelimeyle başlamak istiyorum. En yalın haliyle İvo Molinas kimdir?

    İvo Molinas hayatın gerçeği arayışında olan bir Türk vatandaşıdır.

    70 yıllık bir tarihin ürünü olan Şalom’da olmak sizin için ne anlama geliyor?

    Barışın ve uzlaşmanın dilini kullanarak ülkemizde makul iklimin oluşmasına bir nebze de olsa katkıda bulunmaya çalışan bir yayın organını yönetmeye çalışmak anlamına geliyor.

    Türkiyeli bir yazar olarak pek çok defa kendinizi bir “Türk” olarak nitelemenize rağmen aksi yönde çıkan kalkışmalar karşısında nasıl bir tavır sergiliyorsunuz?

    Bıkmadan usanmadan Türk olduğumu anlatmaya çalışıyorum.’Türk’ sıfatının sadece ırksal referansıyla değil , bu coğrafyada doğup büyüyen , herkes gibi vatandaşlık özelliğine sahip , ötekiyle benzer insani, ulusal veya evrensel refleksler gösteren eşit haklara sahip bir insan topluluğu üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.

    İkinci dünya savaşında yaşanan travmaların Yahudi toplumu üzerindeki etkisi gün geçtikçe azalmış gibi görünse de, dünya hâlâ yaşanması güç bir gezegen olma gerçeğini barındırmaya devam ediyor. Günün birinde çeşitli inançların gerçek anlamda barış ve huzur içinde bir arada olacağına inanıyor musunuz?

    Hayır inanmıyorum. İnsanın yaratılış kodlarında olan yıkıcı dürtüler değişime/evrilmeye uğramadığı sürece gerçek anlamda barış ve huzuru insanlığın hiç bir zaman göremeyeceğini düşünüyorum.

    Yanılmıyorsam Hitler döneminde hayvanların ve doğanın korunmasına yönelik çeşitli yaptırımlar yaşanmışken; sistem kendisine düşman gördüğü sayısız kimseyi de ortadan kaldırmaya ant içmiş bir topluluk yaratmıştı. Örneğin Yahudiler, Sovyetler rejimine destek sunanlar, engelli kimseler ve eşcinseller yok edilmek istendi. Yaşanan bu trajedinin tüm toplumlar üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğu su götürmez bir gerçek. Sizce bu etkilerden sıyrılmak adına Yahudi toplumu daha başka ne tür önlemler almalıdır?

    Yahudiler kendi özelinde İsrail Devleti’ni kurarak bir anlamda yaşanan büyük trajedinin etkisini en aza indirmeye çalıştılar. Lakin dünyada ne ırkçılık ne xenofobia ve ne de antisemitizm azalmış durumda. Tersine , ikinci Dünya Savaşı sonrası göreli olarak azalan bu sapkın eğilimler başta ekonomik ve ideolojik olmak üzere bir kaç nedenle tekrar su yüzüne çıkmaya başladı.Diğer bir deyişle, özellikle Diaspora’daki yahudiler yaşanılan travmanın etkisinden kurtulamamanın yanı sıra yeni dalga antisemitizm ve yarattığı olumsuz etkilerle baş etmeye çalışıyor günümüzde.

    Peki, bu konuda LGBTİ bireyleri ne yapmalılar, tavsiyeleriniz neler olur?

    LGBTİ bireyleri de bıkmadan usanmadan kendilerinin de muzdarip olduğu nefret diliyle mücadele anlamında,onun panzehiri olan makul ve uzlaşı dilini kullanarak tüm ayrıştırılan kesimlere destek vermelerini öneriyorum.

    Ülkemizde yaşanabilen her türlü kötü hadisenin sebebi olarak hedef gösterilen “Yahudiler”, bu imajı yıkmak adına ne tür önlemler alıyorlar?

    Tarihi olayları ve günümüz hadiselerini komplo teorileriyle açıklamaya çalışanlara karşı gerçekleri anlatmaya çalışıyorlar.Başarılı olmaları önyargı ve bilgisizliğin geçer akçe olmaya başladığı bir devirde kolay değil .

    Yahudi inancında eşcinsellik konusu tartışılmaya devam ediliyor, bu konuda sizin görüşünüz nedir?

    Yahudi inancı eşcinselliği hoşgörüyle karşılamıyor.Lakin hayat, dini inançların ötesinde farklı dinamiklere ve gerçeklere de sahip. Dolayısıyla ‘öteki’ yi anlamaya çalışma en doğru yol olmalı, onun yaşam biçimi ve görüşlerine katılmıyorsan da .

    Herhangi bir yakınınızın eşcinsel eğilimi olduğunu öğrendiğinizde ilk tepkiniz ne olurdu?

    Zor bir soru. Lakin insanın alıştığı normlarda görebileceği temel farklılık karşısında ilk anda tepki vermesi zihin yapısı itibariyle bence son derece doğal ve kabul edilebilir bir refleks. Ancak buna alışmak ve kabullenmek de o derece insanidir diye düşünüyorum.Ayrıca LGBTİ bireylerinin ötekileştirilme çabalarına karşı çıkmak da insani bir tepki olacaktır.

    Şalom gazetesinde LGBTİ bireylerinin varlığını destekler misiniz?

    Ne pozitif ne de negatif ayırımcılık yaparım. Kim olursa olsun, ne tür cinsel eğilimde olursa olsun , önemli olan insanın bir işe kaabiliyetleri ve motivasyonu ile uygun olup olmamasıdır.

    “27 Ocak Uluslararası Holokost Anma Günü” için Şalom Ailesi olarak planlarınızdan bahsedebilir misiniz?

    Her yıl olduğu gibi gazetemizde de en geniş şekliyle anılacak.

    Ve son olarak Filistin konusuna değinmek istiyorum. Ülkemizde yaşayan pek çok kimse Yahudi toplumuyla empati kurarken onların da benzer konularda Filistinlilere ve bölge halklarına karşı daha sağduyulu davranmalarını beklemekteler. Çift taraflı alınan sert önlemler ve Filistin topraklarının işgal edildiği fikri çatışma ortamını hep daha da alevlendiriyor. Bu konudaki düşüncelerinizin ne yönde olduğunu öğrenebilir miyiz? Bu sorunun çözümü hakkında neler söyleyebilirsiniz?

    Ne tarihte ne de bugün , İsrail dahil , hiç bir devlet masum değil, olmadı..İnsanın fıtratında olan yok edicilik ve yaşamda kalmak adına düşman bellediğini yok etmek davranış biçimi var oldukça kimse masum olmamaya devam edecek.

    Filistin meselesine gelince ,1947’deki BM Güvenlik Konseyi’nin iki ayrı devlet kurulması kararına Filistinliler de katılsalar ve devletlerini kursaydılar bugün nasıl bir Ortadoğu’dan bahsediyor olacağımızı öngörmek zor ama mutlaka bugünün sorunlarının çok uzağında olma ihtimali çok büyük olacaktı.Şimdi ise mesele gittikçe çözümsüzlüğe gitmekte. Her iki tarafın ve özellikle Filistin tarafında barışı telaffuz edenlerin sayısı az oldukça barışı biz göremeyeceğiz.

    Barışı gerçekleştirebilecek iki lider vardı; biri Rabin’di diğeri Arafat. İlkini İsrailli faşist dinciler öldürdü, diğeri ise Rabin yaşarken sunulan barış anlaşmasından son anda vazgeçti.Bugün bu ikilin çok uzağındaki liderlerle barış pek mümkün görülmüyor. Sadece sokaktaki halkın , özellikle Filistin tarafında güçlü bir barış iradesi göstermesi durumunda barıştan ancak bahsedilmeye başlanabileceğine inanıyorum…

    İçtenlikle verdiğiniz yanıtlar için http://lgbti.family.blog adına çok teşekkür ediyorum, sağlıcakla kalın.

    Varlık ERGEN

     
    • Caglar adlı kullanıcının avatarı

      Caglar 22:36 on 15 Haziran 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      1948’de ulkemizde yayin hayatina baslayan salom gazetesi hep olumlu bir dil kullanmakta. 60 yillik almanaklarini da alip incelemistim. Molinas’ta bu roportajda bu uslubu devam ettirmis. Soyle dusunun lutfen, new york isimli bir sehirde, bir buz pateni salonunda afrikadan surdan burdan gelen ulkeler sizin ulkenizin ikiye bolunup bolunmesi icin oy kullaniyor. Siz ulkenizin ikiye bolunmesini kabul eder misiniz? Boyle sacma bir oylama olmasaydi. Boyle bir sonucta olmayacakti. Rabin’in gibi dusunselerdi en basta keske. Bu yazi icin tesekkurler.

      Beğen

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 14:20 on 16 January 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , Röportaj, Recep İhsan Eliaçık, İhsan Eliaçık,   

    İslam eşcinselliğe değil; zorbalığa karşıdır! 

    Yazar, İlahiyatçı Recep İhsan Eliaçık ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

    İslam’da LGBTİ bireylerin yeri nedir?

    Yaygın dinî kanaate göre, geçmişte helak oldukları ve Lut kıssasından dolayı da lanetlenmeleri gerektiği yönündedir. Bu doğru bir görüş değil. Lut kıssasında dışlanan şey baskı, zulüm ve zorbalıktır. Kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri, kendi cinsel eğilimlerini insanlara, özellikle de gençlere zorla dayatıyorlardı. Hasbahçelerindeki eğlenceler için şehirde ‘genç oğlan’ arıyorlar, hangi ailede varsa onu kırbaç zoruyla alıp götürüyorlardı. Bu nedenle Lut’un evini bastılar, kapıya dayandılar, gelen misafirleri bize ver dediler, gelen gençleri zorla alıp götürmeye kalktılar. İşte bu tutuma kızılıyor kıssada. Dolayısıyla Kur’an’ın lanetlediği baskı, zulüm ve zorbalıklardır. Kim ve ne adına yapılıyorsa yapılsın fark etmez. İnsanların yatak odasını ve cinsel yaşantılarını araştırmak tecessüse girer ve yasaklanmıştır. İnsanların özel hallerini araştırmak ve buradan bir nefret söylemi geliştirmek doğru değildir. LGBTİ bireylerinin tercihleri kendi özel halleri olup, kamusal alanda hak ve özgürlükler bakımından eşit görülmelidirler. Hele bir kamu gücü olarak devletin resmi dini, mezhebi, etnik kimliği, ırkı, kişi kültü olamayacağı gibi cinsiyeti de olamaz.

    Neden her İslam ülkesi İslamı farklı uyguluyor? Rehber kitap Kuran’ı Kerim ise neden bu farklılık?

    Ana konularda İslam’ın ne olduğuna ilişkin pek farklılık olmaz. Mesela hangi müslümana sorsanız ‘öldürmek, çalmak, rüşvet, tecavüz, şirk vb. kötü; adalet, barış, dürüst olmak, hak yememek, komşuya iyi davranmak, zulmetmemek vb. iyidir’ der. Bunlarda kimse ihtilaf etmez, ama iş icraata gelince kişi bunları söyler ama tam tersi bunların yapan birisi olabilir. Yani farklılıklar ve bunlardan kaynaklanan yanlışlıklar daha çok icraattadır.

    Mesela İran’da cinsiyet geçişi yapan bir trans birey kabul görülürken bir gay neden asılıyor?

    Cinsiyet değiştirmenin serbest olması doğru, gay bireyin asılması ise yanlış bir uygulamadır. Dinî temeli de yok. İran devletinin cinsiyetçi yaklaşımını gösteriyor. İran’da devletin hem resmi dini (İslam) hem resmi mezhebi (Caferi) hem de resmi cinsiyeti (erkek, heteroseksüel, ataerkil) var. Aşağı yukarı Türkiye Devleti de öyle; Müslüman/Sünni/Türk/Erkek/Heteroseksüel/Ataerkil… Halbuki devletlerde bunların hiçbiri olmaz, bunlar karşısında tamamen eşit mesafede durması gerekir. Taraf olacağı şey adalet, karşı olacağı şey de her tür baskı, zulüm ve zorbalıktır.

    Nefret söylemlerinin temelinde neler yatıyor olabilir ve yine bu söylemler karşısında ne gibi önlemler alınabilir?

    Nefret söylemleri din, mezhep, ırk, bölge, cinsiyet vb. bir çok sebepten kaynaklanıyor olabilir. Bunun panzehiri dinleri, inançları, mezhepleri, ırkları, bölgeleri, renkleri, cinsiyetleri, cinsel tercihleri ne olursa olsun tüm insanların Yaratıcı katında ve kanun önünde eşit ve özgür görmektir. Kur’an sizin en şerefliniz en takvalı olanınızdır der. Takva kişinin kendisine, çevresine, doğaya ve tüm canlılara zarar vermekten sakınması demektir. Bütün bunlardan sakınarak yaşayan bir LGBTİ birey, her gün bir canlıya, doğaya, çevreye zarar vererek yaşayandan daha değerlidir.

    Siyasiler LGBTİ bireylerine yönelik işlenen suçlara karşı neden sesiz?

    Seçmenin tepki göstermesinden ve oy kaybetmekten korkuyorlar. Genelde şöyle bir kanaat var; birisi eşcinsellik üzerine konuşuyorsa ‘demek ki onda da var bir şey’ gibi bakılıyor. Ataerkil maço kültürün bunu konuşmaya bile cesareti yok. Çünkü özgür, rahat, kendiyle barışık değil, cinsiyetinin içine hapsolmuş, onu aşamıyor. İnsanlar genelde böyledir; din, mezhep, tarih, örf, ırk, renk, cinsiyet çoğumuzun zindanı, bunları aşamayız. Karar, tutum ve davranışlarımız bunların etkisi altındadır. Ancak özgür ve yüce ruhlar bunları aşarak düşünür ve karar verirler.

    LGBTİ bireylerine karşı yapılan ötekileştirme, ayrımcılık ve önyargılar topluma ne yönde dönüş sağlıyor?

    Cinsiyetçi bir nefret söyleminin oluşmasına neden oluyor. Halbuki “kişinin cinsiyeti, cinsel tercihi bizi ilgilendirmez, kendi özelidir. Özel hayatı tecessüs edemeyiz, önemli olan kişinin insanlara, komşusuna, çevreye, doğaya, canlılara, hayvanlara vs. nasıl davrandığıdır. Allah da bunlara bakar” şeklinde bir inanç ve kültür oluşsa bu sorunlar aşılır. Bunu üretecek olan da paradoksal bir şekilde yine dinî kültürdür.

    LGBTİ bireylerine karşı yapılan ötekileştirme, ayrımcılık ve önyargıların ortadan kaldırılabilmesi için neler yapılmalıdır ?

    İnsan hakları temelinde bir bilinç yaratılmalı ve bunun elbirlik mücadelesi verilmelidir.

    LGBTİ bireylerine en çok fazla destek hangi kesimden gelmektedir ve bunun sebebi sizce neler olabilir?

    İnsan hakları, özürlük ve eşitlik noktasında daha bilinçli olan kesimlerden destek geliyor çünkü bunlar insani bilinç bakımından daha ilerideler.

    Bir müslüman LGBTİ haklarını savunabilir mi?

    Savunabilir tabi. LGBTİ hakları insan haklarından bağımsız değildir onun bir parçasıdır. LGBTİ haklarını savunmak LGBTİ olmak demek değildir. Mesela ben LGBTİ birey değilim ama LGBTİ haklarını savunuyorum.

    LGBTİ bireylerinin ebeveyn olmaları konusundaki görüşleriniz nelerdir?

    Kendi tercihleri, tamamen özel hayatlarının konusudur. Toplumun, devletin veya dini kurumların karışma hakları yoktur. Eğer böyle talepler her geçen gün artıyorsa devlete ve dini kurumlara düşen bunların nasıl yok edileceğinin değil; nasıl bir arada yaşanacağının adil, eşit ve insanî hukukunu ve fıkhını üretmektir.

    LGBTİ hakları ne kadar gözetiliyor, işlenen suçların önüne ne kadar geçiliyor?

    Haklarının gözetildiği söylenemez hatta toplumun en mazlum kesimi olduğu bile söylenebilir. Çünkü varlıkları tanınmıyor, tahammül edilemez bulunuyorlar. Hatta onlarla konuşmaktan, kaldırımda yan yana yürümekten bile kaçıyorlar, bu çok gayri insanî bir tutum.

    Evlilik eşitliği “eşcinsel evlilik” hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Bu da kişilerin kendi özel hayatları ve tercihleriyle ilgilidir. Başkalarına dayatmadıkları ve kendileri gibi olmayanları ötekileştirmedikleri sürece sorun yok. Özel hayatın dokunulmazlığına girer. Böyle bir durum karşısında devlet bununla ilgili hukuk, din de fıkıh üretmek durumunda. Bırakın hukuk ve fıkıh üretmeyi üzerinde konuşamıyorlar bile. Zihnen özgür ve rahat değiller. Sorunlu, kompleksi ve baskı altındalar. Osmanlı da bile zenne (eşcinsellik) hukuku üretilmişti, padişahın önünden resmi geçit yaparlardı. Toplumsal bir kesim olarak tanınırlardı. Evliya Çelebi Seyehatnamesi’nde anlatır.

    Genel ahlak adı altında LGBTİ bireylerine yönelik konulan yasaklar ve engeller konusundaki görüşleriniz nelerdir?

    Genel ahlak dediğimiz şey nedir? Evrensel suçlardır; Öldürmek, çalmak, iftira, tecavüz, rüşvet, baskı, zulüm, zorbalık… Bunların hepsi Kur’an’da kebair (büyük günahlar) olarak yasaktır. Genel ahlak bu. Bunları kim yaparsa yapsın engel olunmalı hatta cezalandırılmalıdır. Kur’an’da dört şeyin cezası var; Katillik, hırsızlık, iftira ve zina/tecavüz. Bunların hepsi de insan hakları ile ilgilidir. Ama mesela namaz, oruç, hac, başörtüsü bunların cezası yok. Kişinin kendi özeline bırakılmış, hatta içkinin bile cezası yok zira içki içmek değil; sarhoş olmak haram. Bugün bile sarhoş halde dünyanın hiçbir yerinde trafiğe çıkamazsınız.

    Ailenizin bir ferdinin LGBTİ bireyi olduğunu varsayarsak bu konudaki tutum ve davranışlarınız ne yönde olurdu?

    Yukarıda dediğim gibi LGBTİ olmayı tamamen kişinin özel hayatı olarak gördüğümden kendi cinsiyet, kimlik ve eğilimlerimi ona dayatmazdım. Bir şey olmaya zorlamazdım, zorbalığa uğruyorsa yanında olurdum. Kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmazdım. Ahlakın evrensel ilkesi budur. Kur’an’da şöyle denir: Kimsenin yükü kimseye yüklenmez.

    Teşekkür ederiz…

     
    • Murat Tamgili adlı kullanıcının avatarı

      Murat Tamgili 18:44 on 16 Ocak 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      Eyvallah hocam düşüncelerimize tercüman oldunuz

      Beğen

    • Enes Alper Tunga adlı kullanıcının avatarı

      Enes Alper Tunga 08:23 on 11 Temmuz 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      Yayınlamayacaksınız biliyorum…
      Size değil lakin bu adama hakaret ve küfür etmek geliyor içimden. Siz kendinize meşruiyet kazandırmak için bu alim geçinen kişiye soruyorsunuz. Fakat bu adam hangi dini anlatıyor belli değil. İslam dinini anlatmadığı kesin. Hem baskıdan bahsedeceksin hem de “bu işin fıkhını oluşturacaksın” isteğinde bulunacaksın. Olur, senin keyfine göre Müslümanlar İslam Fıkhı oluştursunlar, başka bir emriniz? “Lut da toplumuna şöyle demişti: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?” (Araf suresi 80) Bu adam utanmadan bu ayete savaş açıyor ve ayetleri saptırıyor. En büyük zalim insan haklarını ihlal eden değil Hukukullah’ı (Allah’ın haklarını) ihlal edendir. Zalimler için Yaşasın cehennem!

      Beğen

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 01:37 on 17 December 2017 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Nez Saygıner, Röportaj   

    Nez Saygıner İle Röportaj 

    Bu yıl Miss Internation Queen 2018 Uluslararası trans güzellik yarışmasında Türkiye’yi temsil eden Nez Saygıner ile yaptığımız röportaj.

    Nez Saygıner kimdir, bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

    Ben Nez Saygıner 13 haziran 1995 Antalya doğumluyum ve Antalya’da yasıyorum, ailemin tek çoçuğuyum. Akdeniz Üniversitesi muhasebe mezunuyum, modellik ve mankenlik yapıyorum

    Bu yıl Miss Internation Queen 2018 Uluslararası trans güzellik yarışmasında Türkiye’yi temsil ediyorsunuz, yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz?

    Hayalim zaten modellik ve Mankenlık yapmak, podyumda olmaktı. Zaten dünyanın en kapsamlı ve en prestijli trans güzellik yarışması olan Miss International Queen’e son zamanlarda Türkiye gibi büyük ve gelişmiş bir ülkenin katılmaması ve Türk toplumundaki transfobinin ve trans önyargısını ortadan kaldırmak biz trans kadınlara imkan verildiğinde neler yapabileceğimizi göstermek istedigim için katılma kararı aldım.

    Bize yarışmadan biraz bahseder misiniz?

    Miss International Queen Uluslararası Trans Güzellik Yarışması dünyanın en büyük ve en prestijli, en kapsamlı ve en eski trans güzellik yarışmasıdır. Yarışma Tayland’ının pattaya şehrinde Tiffany Show antik tiyatrosunda gerçekleşmektedir. 24 Şubat’ta 14 günlük kamp süreci başlayıp 10 Mart’ta yarışma finali olacak.  Final sahnesinde yarışacak olan 26-30 finalist vardır

    Yarışmaya katılacağınızdan ailenizin haberi var mı?

    Evet, katılacağım yarışmadan ailemin haberi var. Her konuda olduğu gibi gene bu konu’da da en büyük destekçim her zaman olduğu gibi ailem oldu. Beni bu süreçte yalnız bırakmadılar, hep yanımdalar. Özellikle annem yarışmaya katılmamdaki en büyük destekçim.

    Hayatınızda kimse var mı?

    Evet, hayatımda birisi var. Ailemden sonra yanımda olan Arkadaşlarım ve sevgilim oldu, o da benim en büyük destekçim. Sevgilim spor Antrenorü olduğu için Yarışmaya hazırlanma sürecindeki diyet ve spor kısmanda bana çok yardımcı oluyor.  Yarışmaya katılmamdaki destekçilerimden birisidir sevgilim.

    Tayland’ta ne olacak? Yarışma öncesi kamp vs. olacak mı? Sizi nasıl bir süreç bekliyor?

    Evet, Tayland’tan 24 Şubat’ta 14 günlük bir kamp süreci başlayacak kamp süreci içerisinde farklı kültürler den insanlarla tanışıp kaynaşacağız. Farklı kültürden translarla arkadaş olacağız, bir bütün olacağız. Yarısma finalinde koreografi çalışmaları, ülkenin önemli yerlerini gezme,  fotoğraf cekimleri, yarısma finalinden önce her ülkenin geleneksel kostümünü giyeceğiz, uluslararası geleneksel kostüm yarısması ve herkesin özel yeteneklerini sergileyeceği özel yetenek yarışması da olacak.

    Dereceye gireceğinizi düşünüyor musunuz?

    Tabii ki öncelikle kendime inanıyorum, sonra da güveniyorum çünkü inanmak başarmanın yarısıdır. Hayatta imkansız diye hiç bir şey yoktur

    Sinema ve dizi oyunculuğu.. gibi bir teklif gelse düşünür müsünüz?

    Evet düşünürüm, hayatımı film yapmak isterdim mesela. Bir çok örneği var ama olsun ben gene de yapmak isterdim, trans bir bireye geçiş zamanımdaki yaşadığım zorlukları anlatan bir sinema filmi yapmak isterdim.

    Trans bir kadın model olarak; LGBTİ bireylere mesajın nedir?

    MUCİZELERE İNANIN HERKESİN BİR YILDIZI VAR, O YILDIZI BULUP ORTAYA ÇIKARIP HAYATIMIZI DEĞİŞTİRMEK BİZİM ELİMİZDE, HERKES HAYALLERİNİ ÖZGÜRCE GERÇEKLEŞTİRSİN.

    Ekleme yapmak istediğiniz başka bir konu var mı?

    Hayır, eklemek istediğim bir şey Yok, bana bu röportaj ayırdığınız için çok teşekkür ederim LGBTİ olarak heryerdeyiz

    Biz teşekkür ederiz, başarılar.

     
    • ipek CEYLAN adlı kullanıcının avatarı

      ipek CEYLAN 14:05 on 2 Mart 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlerin varlığı bilinmeli diyorum inşallah güzel kızımızın istediği olurda ülkemize taç ile dönmesi nasip olur. tüm dualarımız onunla olsun ve başarılar diliyorum.
      ANTALYA ipek CEYLAN

      Beğen

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 06:11 on 23 August 2013 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Ahmet Mümtaz Taylan, Röportaj,   

    Ahmet Mümtaz Taylan ile Röportaj 

    Oyuncu ve yönetmen Ahmet Mümtaz Taylan ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

    Tiyatroculuğu neden ve nasıl seçtiniz?

    Sinema yönetmeni olmak istiyordum. 80’lerin başlarında üniversitelerde sinema yönetmenliği eğitimi seçenekleri sınırlıydı. İktisat okuduktan sonra ikinci üniversite için Konservatuvar Tiyatro Bölümünü tercih ettim. Eninde sonunda yönetmenlik yapacaksam oyunculuk disiplini ve reflekslerini tanımak iyi olur diye düşünmüştüm. Sonra oyunculuk üstüme kaldı…

    Başarınızı neye borçlusunuz?

    Severek yaptığım bir işim var. Emeğimi sakınmadan iştahla çalışmayı seviyorum, hayat yardım ediyor.

    Eşcinsellik hakkına ne düşünüyorsunuz?

    Esasen erkekler, kadınlar için ne düşünüyorsam o… Ama eşcinseller toplum içinde hakları olan rutin düzen içinde yaşam sürdürebilecek pratik koşullara kavuşana kadar özellikle sakınılmalılar diye düşünüyorum. Bu kısmen kadınlar için de geçerli. Erkek egemen toplumun sistemli tacizinden sözediyorum.

    Eşcinsel doğmuş olsaydınız kimliğinizi gizlemek gereksinimi duyar mıydınız?

    Muhtemelen…

    Günümüz Türkiye’sinde kimliğini gizlemek zorunda kalan siyasiler ve sanatçılar bulunuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Aşmamız gereken bu ve benzeri çok engel var. Birlikte yaşama kültürümüzü geliştirmek olgunlaştırmak zorundayız.

    Çocuğunuz eşcinsel olsa ve eşcinsel olduğunu size açıklarsa nasıl bir tepki verirsiniz?

    Seçtiği, arzu ettiği bir hayat yaşayabilmesi için verdiğim desteği aynı standart ve angajmanla sürdürürüm.

    Türkiye’deki eşcinsellerin karşılaştıkları sıkıntılar ve bunların çözümleri hakkındaki düşünceleriniz?

    Sıkı çoğunluk tarafından ötekileştirilen her “öteki”nin yaşadığı her zorluk ve eşcinsellere özel olarak daha fazlası… Çözüm uzun vadeli sosyal politikalar üretilerek gerçekleşecek. Toplumsal hayatın her alanında evrensel saygı ve nezaket kurallarının hakim kılınması için her yurttaşın üstüne sorumluluk düşüyor. Demokratikleşmenin seçim dönemlerinde dillendirilip seçimden sonra sağıra yatılan gerzek bir vaat olmaktan kurtarılıp içinin doldurulması iyi bir başlangıç olurdu. Yani henüz başlangıç noktasında bile değiliz.

    Tiyatro veya Sinemada Eşcinsel bir karakteri canlandırma teklifi almış olsanız kabul eder misiniz?

    İyi bir senaryo ve meydan okumaya müsait, iyi yazılmış bir karakterse kuşkusuz kabul ederim.

    Bir eşcinselin Sinema ve Tiyatro oyunculuğu mesleğini seçmesini tavsiye eder misiniz?

    Hiç kimseye hiçbir şey tavsiye etmek istemem… Eşcinsel ya da hetero, hiç kimseye…

    Eşcinsel Sinema & Tiyatro oyuncularının karşılaştığı genel sorunları kısaca özetleyebilir misiniz?

    Orada sektörümüz her oyuncuya aynı derecede çirkin davranır. İyi oynadığınız ilk rolden sonra sizi o tür roller çekmecesine kapatırlar ve sonsuza dek sadece benzer roller için teklif alırsınız zaten. İster homoseksüel olun, ister heteroseksüel… Hiç ayrım yok. Ne kadar eşitlikçi bir sector değil mi?

     

    Ahmet Mümtaz Taylan ve Menajeri Rânâ Denizer’e teşekkürler.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 19:12 on 20 September 2009 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Röportaj, , Şükran Moral   

    Şükran Moral ile Röportaj 

    Şükran MORAL kimdir?

    Terme doğumlu Şükran Moral 20 yılı aşkındır İtalya’da yaşayan bir sanatçı. İtalyan senatosunda aday gösterilen ilk Türk. Avrupalı Cumhuriyetçiler’in adayı olarak gösterildi. Sanatçı bodyart çalışmaları, performansları ve enstelasyonları ile kendinden pek çok kez söz ettirdi.

    Moral’ın, kendi vücudunu bir sanat aracı olarak kullandığı İsa’nın çarmıha gerilmesi çalışmasından tutun, – hem de bir kadın İsa-, Beyoğlu’nda erkekler hamamına girip yıkandığı video performansına kadar, her yiğit sanatçının harcı olmayan işler yaptı. Şükran Moral yaptığı işlerde provokasyonu, rahatsız etmeyi ve bu yolla düşündürmeyi sevdiğini ortaya koyuyor.

    Somut, Yeni Gündem gibi dergilere sanat eleştirileri yazdı.” İtalya’da San Giacomo gece resim kurslarına gitti. Torino Gay-lezbiyen Film Festivali’nde Jüri Üyeliği yaptı ve videoları gösterildi. Belgesel çalışmalar; ‘Bordello’ (Genel Ev), ‘Leyla ile Mecnun’ ve ‘Transistanbul’ da bu festivalde gösterildi. Bir önceki sene Ferzan Özpetek’de bu festivale katıldı. İstanbul Bienali’ne 3 proje sanatçı tarafından önerildi.

    Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nden ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nden mezun oldu. İstanbul’da ve Roma’da yaşıyor ve çalışıyor.

    Beyoğlu, Ara Cafe’de Şükran Moral ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

    Eşcinsellikle ilgili sanatsal çalışmalarınız hiç oldu mu?

    Geçmişten bu yana eşcinseller üzerinde çok sanatsal çalışmalarda bulundum. Aslında ben 98?de bir belgesel yaptım, transeksüel Demet üzerine. Onunla ilgili bu belgeseli tüm İtalya’da ve tüm Avrupa’da gösterdim. Aynı zamanda geçen senelerde Torino gey ve lezbiyen sinema festivalinde jüri üyeliği yaptım. Demet üzerine yaptığım belgesel orada gösterildi.

    Eşcinsellik konusunda en çok ilginizi ne çekmiştir?

    Travestilere ve translara karşı bir hayranlığım var. Onları hep ilginç ve zeki bulmuşumdur. Onlara karşı korkunç bir çekim var bende.

    Eşcinsel bir ilişkiniz oldu mu?

    Eşcinsel ilişkim olmadı.

    Böyle bir teklif almış olsanız nasıl bir tepki verirsiniz?

    Böyle bir şeye kapalı değilim. Ben aşka açığım. Bu aşk kendi cinsimden olan kişilerlerden de gelebilir, buna kapalı değilim. Ben aşkın kendisine aşığım. Cinsiyetten çok, kişiye aşığım. Eğer ben o kişiyi çok beğeniyorsam onun erkek, travesti, trans olması benim için hiç önemli değil. Eğer o kişi beni çekiyorsa, kişiyi seviyorum; cinsiyeti değil. Hatta bunun yaşı da yok. Bu iş sınır tanımamalı, sınır kafamızda var.

    Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezunsunuz ve 18 yıldır İtalya’da yaşıyorsunuz. Türkiye ve İtalya’da eşcinselik konusunda gördüğünüz benzerlikler ve farklılıkları anlatabilir misiniz?

    Farklar çok çok fazla. İtalya’da eşcinseller biraz daha legalize olmuş durumdalar. Yani birlikte yaşayabiliyorlar, toplumda biraz daha kabul edilmiş durumdalar. Türkiye’de bence o kadar iyi durumda değiller eşcinseller. Yani bütün bunlar demokrasi kavramının toplumun belleği ve kültürüne yerleşmesi ile ilgili.

    Bazı gazete ve süreli yayınlarda feminist olduğunuzu okumuştum. Öyle misiniz?

    Evet, feministim ve bunu söylemekten korkmuyorum. Feminist olmak, kadın hakları konusunda bilinçli olmak demektir. Bunun saklanılacak bir tarafı yok. Ne yazık ki son yıllarda kadınlar feminist olduklarını açıklamak istememektedir. Feminist olmak kadın haklarını 2. derece savunmak demektir.

    Genelde feministlerin eşcinsellere bakış açısı nedir?

    Ben şuna inanıyorum ki, feministler tarihte tüm ezilen gruplara, ve tabii eşcinsellerle de dayanışma içinde olmuştur. Kadınların erkek elbiselerini giymeleri, George Sand, kendisi erkek olarak giyinerek erkeklerin de kadın giysileri giymeleri konusunda paralelikler bulunmaktadır. Eşcinsellerin ve kadınların problemleri genelde aynı; bu konuda demokrasi savaşı içindeyiz.

    17 Mayıs haftasında, Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşmayı organize ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalıklar listesinden çıkardığı güne işaret eden 17 Mayıs Uluslararası Homofobi Karşıtlığı Günü’ne denk gelen bu buluşmaya katılmayı düşünür müsünüz?

    Memnuniyetle katılırım bir sanatçı olarak. Beni çağırırlarsa, kesinlikle. Ben eşcinsellerle dayanışma içindeyim. Sanatla ilgilenmeden önce Türkiye’de eşcinsellerin davalarına destek verdim. İmza günlerinde bulundum, arkadaşlarım vardı, sevdiğim insanlar vardı.

    Türkiye’de bir eşcinsel kulübüne gittiğiniz oldu mu hiç?

    Kendim bir performans düzenlemiştim. Tamamen bir trans rolünde, Cihangir’de Bilsak binasında bulunan “Barbahçe” adlı bir gay kulüp’te arkadaşlarımla dans ediyordum. Bu dansı aslında metaforik olarak kulandım. Kendimi bir trans yerine koyarak öyle bir performans sergilemiştim.

    Hiç eşcinsel arkadaşlarınız oldu mu?

    Roma Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde benim üzerime tez yapan ilk öğrenci eşcinseldi ve kendisiyle 2 senem geçti. Hayatımın en güzel anları onunla geçti. İtalya’da en yakın arkadaşlarım eşcinsellerdir ve beraber kulüplere gider eğleniriz.

    Teşekkür ederiz..

    Röportaj: Nikopol

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 12:33 on 28 September 2007 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Küçük İskender, Röportaj,   

    Küçük İskender İle Röportaj 

    Turk Gay Club’ten bir arkadaşımızın, eşcinsel yazar Küçük İskender’le  2007’de gerçekleştirdiği amatör bir röportaj.

    İşte o röportaj…

    Asıl adı Derman İskender Över olan Küçük İskender 1964 İstanbul doğumlu Türk şair, eleştirmen, oyuncu, yazar…

    Küçük İskender kimdir ?

    Özgeçmişimi zaten yayınlamışsınız. Onun üzerine ekleyecek çok fazla bir şey yok; insani değerlerin tahliliyle ilgilenen ve elde ettiği verileri edebiyatın çeşitli dallarında ürüne ve emeğe dönüştüren sıradan bir insanım aslında. Belki sıradanlığın görkemi beni böylesi dirençli kılıyor. Kalabalık içinde kaybolma şansını değerlendirmek de değil, olağan davranmanın cesareti desek daha doğru olur.

    Türkiye’nin ahlaki yapısına göre eşcinsellik ve biseksuelliği nasıl tanımlarsınız ?

    Cinselliğin herhangi bir ülkenin ya da coğrafyanın ahlaki yapısıyla ilgisi yoktur; o yüzden Türkiye yahut bir başka ülke kriterleri insan bedeni ve ruhu üzerinde, hele konu cinsellikse etkisiz elemandır. Sonuçta insan, arzuladığı, hissettiği ve bulunmak istediği noktada bedensel özgürlüğünü yaşar. Dayatılan heteroseksüelliğin, heteroseksist düşüncenin karşısında biseksüel, eşcinsel, travesti, transseksüel veya lezbiyen olarak durmak, seksin ötesinde, bugün politik bir anlam da taşımakta; alternatif yaşayanların hepsi bu politik duruşu dile getirmek zorunda değil; ancak, bu bilinci taşıyanların savaşçı ve aktivist olmasında büyük yarar vardır.

    Eşcinsellere vermek istediğiniz fikir ve önerileriniz nelerdir ?

    Kocaman bir yalnızlığın içine gömülü olduklarını unutmamaları gerekiyor; ama, bu yalnızlıktan efkar ve hüzün çıkartıp bunalımlarla cebelleşeceklerine, yalnızlığın ve imrenilen görkemlerinin tadına varmalılar. Eşcinsellerin dünya standartlarında başarılı olmalarının en önemli nedenlerinden biri de yaşam biçimlerini yukarda tutarak kaliteyi yükseltmeleri, adeta potansiyel bir güç haline gelmeleridir. Bugün moda, sinema, parfümeri, iç çamaşırı gibi önemli sektörlerin çoğu sırf gaylere yönelik çalışmalar yapıyorlarsa, bunun nedenini entelektüelliğe bağlamak doğrudur. Eşcinseller, kültürlü olmak zorundadır. Donanımlı olmaları, en büyük direnç kaynağıdır.

    Genelde neden eşcinseller sanat camiasından çıkar ?

    Bu, yanlış bir inanış. Her meslekte eşcinsel vardır; ancak sanatçılar daha fazla göz önünde bulundukları için o taraftaki eşcinseller dikkat çekiyorlar. Üstelik, eşcinsellerin duyarlıkları sanatla örtüştüğünden, meslek ya da ilgi alanı olarak sanata yöneliyorlar diyebiliriz.

    Eşcinsellik tedavi edilebilecek bir hastalık mıdır tedavisi var mıdır ?

    Bir süre tıp eğitimi almış biri olarak şunu diyebilirim ki, eşcinsellik patolojik bir durum değildir. Yıllar önce psikiyatri, eşcinselliğin bir hastalık olmadığını ilan etti. Şimdi, kalkıp başvuracağınız ya da ailenizce zorla götürüleceğiniz kliniklerde asla hasta muamelesi görmüyorsunuz. Bunun tersini iddia eden doktoru insan hakları mahkemesine verirseniz davayı kazanırsınız. Bu tür bir yaptırımla karşılaşacak arkadaşlarımız olursa direnmelerini öneririm.

    Eşcinsel kimliğini açıklayan bir siyasi sizce nasıl bir tepki alır ?

    Düşünmek bile istemiyorum; işte Türkiye’de ya da daha doğuda bunun bedeli gerçekten ağır olur. Şimdilik hayal olduğunu düşünüyorum. Yıllar önce mecliste bir gay olduğu iddiaları, dedikoduları dolaşmıştı ortalıkta; ne kadar doğruydu bilemem, ama, adamın bütün davranışları kontrol altındaydı gibi gelmişti bana.

    Siyasi yönden Türkiye’de ileri bir zamanda eşcinsellere bazı haklar verilir mi ?

    Hayır. Bu konuda hiç umut yok. Boşuna hayal kurulmasın.

    Türkiyede Ne kadar eşcinsel vardır ?

    Cinsel kimlik oturması heteroseksüellikle başlıyorsa eğer, tezleri buysa, bu topraklarda çoğu heteroseksüelin eşcinsel ilişkiye de girdiğini biliyor, duyuyoruz. Sayıyı artık tahmin etmek zor değil.

    Eşcinseller neden kimliklerini açıklamama gereksinimi duyarlar ve çekinirler ?

    Batıda Coming out denen bu durum, bir tür toplumsal kimlik ifadesidir; kişiyi bağımsızlaştırır. Bizim gibi muhafazakar toplumlarda bunu göze almanın bir anlamı yok; sonuç ya skandaldır ya da aforoz. Ancak eğlence malzemesi olmayı seçerseniz, sizi kabullenebilecek bir halk var. En son Bülent Ersoy krizini anımsayın; diva diye el üstünde tutulmasına rağmen evlenmeye kalktığında yer yerinden oynadı. Bülent’in eskiden eşcinsel olduğu hafızalarda canlandı. Herkes Bülent olamaz. O da artık eşcinsel olmadığının iddiasında zaten. Oysa tam bir queen noktasında. Haplanmışız gibi yaşıyoruz aslında; bir şeyler olup bitiyor, bizim gördüklerimiz hayal mi, gerçek mi, ayırt edemiyoruz.

    Bir kişi eşcinsel olduğunu ne zaman ve nasıl anlayabilir ?

    Eşcinsellik, bir cinsel tercih değil, bir cinsel yönelimdir. Yani eşcinsel olunmaz, eşcinsellik secilmez; eşcinsel doğulur. Ergenliğe giren her insan, yoğun değilse de bu hissi yakalar, kendi ruhunda şekillendirir.

    Din olgusunu ortadan kaldırırsak Türk toplumunun eşcinselliğe karşı bakış açısı ne olur ?

    Değişmez. Eşcinsellik, beraberinde bir kültür hareketini getirir. Bizim öyle level atlama merakımız yok. İş, aş yetiyor. Cinsel özgürlük, bu topraklar için bir lüks görünümünde hala.

    Türkiyede eşcinselliği sınırlandıran din midir ?

    Hayır. Bağnazlık ve cehalettir.

    Eşcinsel toplumların sonu hüsran olarak görünüyor tarih boyunca buna çeşitli örnekler veriliyor. bu konudaki düşünceleriniz nelerdir ?

    Tarih ya da mitoloji, insan elinden çıkmadır. Heteroseksistlerin tekelindeki bir geçmiş, eşcinsellere sempati ile yaklaşacak değil. O yüzden, korku ile eğitilmeyi, yönlendirilmeyi bırakıp biraz fütirist bir bakış açısıyla yaklaşalım hayatlara; canınızın istediğini yapın, kimseyi üzmeden.

    Gelecek’te Türkiye’de eşcinsellik ne durumda olur ?

    Şu andaki durumdan farklı bir noktaya gitmez. Bir iki gay club daha açılır, o kadar. Varoştan gelen maço jigololar biraz daha fazla hırsızlık yaparlar, gay cinayetleri de artar.

    Uluslararası İstanbul eşcinsel haftasında bulundunuz mu ?

    Hayır. Hiçbir bilgim olmadı. Bu tür etkinliklerde dünyada ünlü gayler davet edilir; onların toplumun gözü önünde kimliklerini savunmaları heyecanla izlenir, alkışlanır. Biz de tam tersi; popülerlikle suçlanıp bu tür organizasyonlara davet edilmiyoruz. Tuhaf. Artık, çağrılsam da büyük olasılık gitmem. Çoğuna inancım kalmadı.

    Ailesi eşcinsel olduğunu öğrendiği bir bireye nasıl bir tepki vermelidir ?

    Çağdaş düşünce, destek diyor. Türkiye için soruyorsan, eşcinsel arkadaş kaçıp canını kurtarsın.

    Türkiyedeki eşcinsellerin karşılaştıkları sıkıntılar ve bunların çözümleri hakkındaki fikirleriniz nelerdir ?

    Her ne kadar gettolaşmak, arkadaş grupları kurmak çözüm gibi görünse de, heteroseksüel arkadaşlardan kopmamak lazım. En önemlisi, hiç kimse adult sitelerden, gay club’lardan arkadaş edinmesin bu dönemlerde. Çoğu rentboy, eşcinselleri zayıf, korunmasız ve zengin sanıyor. Hayatlarını tehlikeye atmasınlar. En önemli dert, sevgilin tarafından anlaşılmamak ya da platonik aşklar; ee, bu da işin cilvesi.

    Hz Hava’nın Hz Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratılmasını göz önünde bulundurursak erkeklerin eşcinsel olmaları normal midir ?

    Din tarihi, eşcinselliği şekillendirmez. Onun hedefi ve gayesi bellidir. Üstelik ben evrime inanan biriyim.

    Her erkekte eşcinsellik var mıdır ?

    Genetik bir gerçek var elbette; kromozom durumu; kadın xx, erkek xy. Erkeğin kadın hormonu da salgıladığı biliniyor; ancak bunu eşcinselliğe oturtmak, henüz bilimsel olarak saptanmadı.

    Çocuğunuzun eşcinsel olduğunu öğrenseniz nasıl bir tepki ortaya koyarsınız ?

    Dikkatli olmasını söyler ve istediğinde bana danışabileceğini belirtirdim. Eğer, kendine yetecek kadar büyüdüyse, hayat onun hayatıdır. Ben onu yaratmadım; dünyaya gelmesine ve büyümesine yardım ettim. Beni ayrıca arkadaş kabul ederse, her şeyini paylaşabilir.

    Cinsel tercihiniz nedir ?

    Bu kadar sözden sonra bu soruya nasıl bir yanıt vermemi beklerdiniz?! Üstelik tercih ettiğim, tercih edilebilme olasılığı olan bir şey de değil; kestirme yanıt istiyorsanız, evet, gayim.

    [spacer style=”1″]

    Saygı ve özlemle..

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 02:39 on 27 May 2007 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , , Kutluğ Ataman, Röportaj,   

    Kutluğ Ataman’la Bir Röportaj 

    “…Yani ben bir eşcinsel olmasaydım, bir travesti yahut da transseksüel olmasaydım, heteroseksüel de olsaydım böyle yapacaktım… bir işçi olsaydım işçi hakları için mücadele etmek zorunda kalacaktım, bir kadın olarak gelseydim kocamla uğraşmak zorunda kalacaktım…”

    Demet Demir, Peruk Takan Kadınlar

    Amaryllis Hippeastrum, fallikvari sürgün verişi ile göz alıcı, kösnül kırmızı/pembe/beyazlı çiçeklerine tomurcuklanmadan evvel yerin altında sessiz sedasız yatar. Uzun, pollen yüklü, kalkık stamenleri ile ya böcekleri baştan çıkarır ya da giysilerde parıldayan bir tortu bırakır. Yerel koşullarda, (Ataman’ın bir çalışmasında da takdim edilen) bu egzotik çiçekler ‘değişik’ ve yaşamdan büyük gibi görünür. Bu çiçekler bir çok bakımdan Ataman’ın ele aldığı öznelere -karakterlere- benzetilebilir.

    Bu özneler, öyküleri, takıntıları,duyarlılıkları ve ben duyumları ile ‘normal’ toplumdan ayrı bir yerde gibidirler. Ataman, buna karşın, toplumun ucu ve merkezi arasındaki her tür karşıtlığı reddeder. Ona göre, ne kadar birey varsa o kadar da merkez vardır. Bunlar oldukça naziktirler, ancak eşit şefkatle iyi sonuç alabilirsiniz… Ataman, bu öznelerinin tamanında kendinden birşeyler bulur ( sadece tanıdığı ve özdeşleşebildiği özneleri seçer.) ve onlar üzerinden bizimle konuşmaya çalışır, fakat o, ne özneleri kendiliklerinden taviz verme durumunda bırakır ne de onları bu uğurda sömürür. Onlara kendi yarattıkları dünyanın merkezinde, hikayelerinin baş kahramanları gibi davranır.
    Ataman’ın özneleri konuşur, hareket eder ve böylece kendi hayat hikayelerini yakın plan bir aktüel kamera karşısında bina ederler. Çoğunlukla yerel şartlarda kaydedilirler – tahminen bu mekanlar evleridir.- ve böylece biz izleyenler sanatçı ve oyuncu arasındaki neredeyse ‘suç ortaklığı’ düzeyinde bir samimiyet hissederiz. Bu oyuncular adeta kendi portrelerinin, belgesellerinin hem yazarları hem yönetmenleridirler.

    Çalışmaları, tek-kanallı ve uzun süreli yahut öykülemin akışında rastlaşıp ayrıldığımız -günlük hayatımızda insanlarla nasıl karşılaşıyorsak- karakterlerin çokkanallı, her bir kanalda aynı anda öykülemin bir başka ses ya da görüntüsü sunulan projeksiyonlarından oluşur. İlk bakışta, tekniği belgeselcilerin ‘fly-on-the-wall’ (olayların bariz bir kamera müdahalesi olmadan kaydedilmesi) tarzını çağrıştırsa da, bir belgesel filmciye hiç de benzemeyen bir şekilde, kendi rolünü bu öykülemin mekaniğinin nasıl işlediğini ve kendi gerçekliğimizi nasıl yarattığımızı göstermek olarak algılar.

    Sanat ve Belgesel

    “Ben belgesel yapmıyorum.” der, Kutluğ Ataman. “Ben oldukça öznel insanları oldukça nesnel bir şekilde aktarıyorum. Belgesel, doğası gereği, gerçeği vaadeder. Öznesiyle birinci dereceden bir ilişki geliştirir ve buna dayanarak izleyicisi de kendisini böylesi bir ilişki içinde konumlanmalıdır. Bense gerçeği vaadetmiyorum. Aksi bir iddiaya da hep şüpheyle yaklaşmışımdır.”

    “Bugünlerde, belgesel dediğimiz şey televizyona indirgenmiş durumda. Her hangi bir kanala belgesel yapmak istiyorum diye gidince size sinopsisinizi sorarlar. Bu, daha filminizi henüz çekmeye başlamadan evvel sunmayı vaadettiğiniz gerçekliğin bir betimlemesiyle gelmelisiniz demektir. Başka bir deyişle, gerçekliği, yaşadığımız dünyayı henüz kamerayla dışarı çıkıp etüt etmeden, bu gerçekliği nasıl kurmacasal-laştıracağınızın betimini sunmalısınızdır. TV deki savaş haberlerine bakın. Haber sunucuları ( haber ‘yaratırcasına’) daha çok tiyatro yönetmeni gibi davranıyorlar.”

    “Tvde diğer medyalarda ve aslında her yerde, gerçeklik diye benimsediğimiz şey esasen bir kurmaca gibi işliyor. Gerçek insanlar bir karaktermişçesine sunuluyor( örneğin, tüm müslaman ve Arap dünyasının Saddam Hüseyin ve Usame bin Ladin’in mini klonlarıymış gibi resmedilişi).”

    ‘Bir sanatçı olarak, oyucularla kopuk bir ilişkinin tekrar kurulması ve onların kendi öykülerini bu ekran üzerinde sadece konuşarak nasıl kurduklarına ilgi duyarım.İşte bu yaratım mekanizması -kendimizi nasıl bir kurmaca karaktere dönüştürdüğümüz- böylece izleyiciye gösterilmiş olur. Ben, izlemenin yol açtığı gerçeklik yanılsamasındansa, izlemenin mekaniklerine ve gerçekliğin nasıl kurulduğuyla ilgilenirim.’

    “Her sanatsal yaratım entellüktüel okumalara açık olmalıdır. Sanat, bence, güzel bir obje değildir örneğin. Bu zanaattır. Bir çalışma güzellik hakkında olduğu zaman sanat halini alır. İşte bu yüzden çalışmalarımı, yaşamımız ve -haksız bir iddia olmayacaksa- medeniyet için yeni anlamlar yaratmak yerine her şeyin bir BigMacmişçesine tüketim için sunulduğu sinema salonları ve televizyondansa, müze ve galerilerde sunma taraftarıyım.”

    Sanatçının Uzanımları

    Ataman’ın özneleri normal toplumun sınırlarındaki eksantrik bireylermiş gibi bir izlenim bırakabilir. Fakat sanatçı böylesi betimlemelerin karşısındadır. “Ben bu “toplumun sınırı” denen şeyi anlayabilmiş değilim.”, der. “Kim kimin topluma göre nerde konumlanacağını nasıl belirleyebilir? Toplumdaki koltuklar numaralıydı da niye benim bundan haberim yok? Bana göre, her birey toplumun merkezidir, çünkü toplum biz bireyler üzerinden kurulan birşeydir. Biz onunla çepeçevre sarılmışızdır, ne kadar birey varsa o kadar merkez vardır. Bu yüzden, birini sırf transvestit ya da hırsız olduğu için kendi yaşamının kıyısında gibi tanımlama fikri kanımca oldukça absürt.”

    “Bu bir sınıf meselesi midir? Yoksa tamamen ekonomik mi? Ya da ahlaki? Bizim kimin nerede oturcağına dair vereceğimiz hükmün kıstaslarını kim belirliyor? O zaman Prenses de toplumun sınırındadır. Ne de olsa, sadece bir prenses var, ve çağımız koşullarında bu oldukça tuhaf bir meşguliyet. Ben böyle düşünmüyorum. O da hepimiz gibi toplumun merkezinde olma hakkına sahip. Bu merkez-sınır kutuplaşmasının günümüz toplumu açısından oldukça arkaik ve işlevsiz olduğunu farketmeliyiz. Hepimiz eğitimli insanlarız, yanlış ve problemli olduğunu bile bile bir takım kalıplar kullanmamız oldukça utanç verici.”

    “Ben oyuncularımı kendimin bir uzanımı gibi algılarım. Bir çok yönden, benim takıntılarımı, mütalaalarımı ve problemlerimi yansitırlar. Mesela, Veronica Read. Onunla kendi çoban çiçeği soğanı koleksiyonum sayesinde tanıştım ve esas niyetim onunla bir iş çıkarmak değildi. Başka insanların belgeselini yapmaya yetkili görmüyorum kendimi. Dahası bu yetkiyi kendinde bulanlara da oldukça şüpheyle yaklaşırım.Sadece kendim hakkında konuşabilirmişim gibi geliyor bana. O yüzden dışarı çıkıp bana benzeyenleri arıyorum, onlardaki kendi yansımamı ortaya çıkarıyorum ki bu yansımam benim onlarda göstermeyi kendime müsaade edebileceğim nadide taraftır; kendimi onların pek de bilmediğim diğer taraflarını anlatırken bulmak beni kaygılandırır.Ve zaten bence o taraflarda benden birşeyler olmadıkça o tarafları pek iyi bilemem. Kaldı ki birinin kendisini bilmesi bile yaşamboyu uğraş gerektirecek birşeydir.”

    Otoportre

    “Ressam bir şeyi resmettiği zaman, esasında o şeyi resmediyor değildir, o şeye dair algısını resmediyordur. Ki bu algı, nesnel bir gerçeklikle o şeyin kimliği oluverir, aslında bu oldukça özneldir. Bütün portreler, sanatsal yahut belgesel, bundan kaçamaz. Bu yüzden ressamların dünyayı resmettikleri iddiası yanlıştır. Onlar aslında kendilerini resmetmektedirler, çünkü dünyaya dair kendi algılarını resmetmektedirler.”

    “Ben ele aldığım şeylerle bu denli bir birinci dereceden ilişki içerisinde olmakla ilgilenmem. Ben ne bir resam ne de belgeselciyim. Bu “resmetme” mekanizmasının işleyişini açığa çıkarmak için öncelikle öznemle aramda olan ilişki kopmalıdır.Mesela, Peruk takan kadınlarda,esasında hepsi de benim uzanımım olan dört özne ile çalıştım ki, onlar aracılığıyla kendimi resmediyor olduğumu gösterebileyim. Bu çalışma dört-kanallıydı, her birinde bir kadının öyküsü ve peruğuyla olan ilişkisi anlatılır. Fakat bütün bu dört ekran birleşip tek bir ekran oluşturulursa( dörde bölünmüş de olabilir), bu beşinci kanalda aslında benim hikayem akmaktadır, bu benim otoportremdir.”

    “İlk kadın, Türkiye’deki askeri darbe sonrasında terörist olmakla itham edilmiş,ki bu deneyim esasında benim bu yaklaşık 300,000 kişinin hapsedilip işkence gördüğü, ve bu işkenceler esnasında toplanan delillere binaen idam edildiği darbeye ilişkin deneyimime oldukça benzemektedir. Dönemin generallari hala yargılanmadı ve Türkiye’deki bu temel adalet noksanlığı toplumun ve benim vicdamızı rahatsız eden kanserli bir problem halini aldı. Bu kadın kimliğini bir peruk yardımıyla değiştirerek, benim kurtulamadığım bu işkence ve kanunsuz hapisten kurtulabilmiş.”

    “İkinci kadın kanser, gögüs kanseri. Tedavi maksadıyla gördüğü kemoterapi saçlarını etkilemiş. O kimliğini muhafaza etmek için takmış peruğu.Onun bu deneyimine kendimi çok yakın hissettim,çünkü benim de böyle sıkıntılarda çabuk toparlanabilen bir yapım vardır. Onun bu kavgasıyla özdeşleştim, onun cesur ve mücadeleci ruhuyla, çünkü benim de böyle bir ruhum vardır. Fiziksel olarak hücuma uğramış olmak da bana tanıdık bir şey, çünkü politik muhalif tavrımdan dolayı Türkiye’de yaşamım tehlike altındaydı. Nihayetinde, bize dört bir yandan hücum etmiş bir hastalıkla bizi yok etmek isteyen bir devlet arasında ne fark vardır ki. Her ikisinde de kontrol edemeyeceğin güçlerle karşı karşıyasındır ve ikisi de korku doludur. Her ikisinde de size yardım edebilecek tek kişi kendinizdir.”

    “Üçüncü kadın ise Fransa’da olduğu gibi Türkiye’de de yasak olan dini örtüsünden dolayı üniversiteye gitmekten alıkonmuştu. Yine, nasıl davranmanız, kim olmanız gerektiğini ki belirleyen bir iktidar. O da bu yüzden doğal saçını kaplayan bu perukla, öğretmendense bir polismiş gibi davranan profesörlerini de şaşırtıp, onlara sıkıntı vererek okuluna devam etmiş.”

    “Dördüncü kadın da transeksüel bir fahişeydi. Polisler kadına benzeyemeyip sokaklara çıkamasın diye durmadan saçlarını kazımışlar. O da peruk takmış. Ben de bir gay olarak Türkiyedeki böylesi muamelelere aşinayim, nasıl onda kendimi görmeyim.”

    “İşte böylece bu dört kadını biraraya getirip onların sadece basit bir peruk kullanarak nasıl da kendi kimliklerini kurmak ve ifade etmek için mücedele ettiklerini gösterdim. Bu iş yansıtıldığı zaman , ben seyirciler gibi dört ayrı parça görmüyorum. Dörde bölünmüş bir ekran görüyorum ve bu ekranda benim resmim var.Bu bağlamda, evet, işlerimle otoportre resmetme geleneği arasında yakın bir ilişki görüyorum.”

    Biçim,Yanılsama ve Gerçeklik

    Atamanın video çalışmalarının çoğu çok kanallı projeksiyonlardır. Bunun arkasındaki fikir nedir?

    “Çoklu ekran, benim bir çalışmadan diğer çalışmaya geçerken gerçekliği kurma şeklimizin nasıl değiştiğine ilişkin kafa yormalarımdan açığa çıkan bir fikirdir. Peruk takan kadınlar’da, dört ekran izleyiciye bu görüntüler arasında gidip gelme şansı sunuyor, böylece her izleyici sadece kendilerne ait bir öykü seçip kurma özgürlüğüne vakıf oluyor. Başka bir deyişle, kurgu işini onların yapmasına müsaade ediyor, böylece, gerçeklik yanılsamasının kuruluş mekanizmasının farkında olmalarını sağlıyor.

    Örneğin,’Veronica Read’in Dört Mevsimi’nde,kadının kendini teslim ettiği o çiçek soğanlarının yıllık döngüsüne takıldığı anda, öykü başını ve sonunu yitirip bir halka oluşturur. Bu yüzden, ekranlar bir kare oluşturacak şekilde yerleştirilmiştir, böylece izleyici öyküye arkadan dolanıp bu küpün içine girerek erişir.Bu Peruk Takan Kadınlar’daki aynı şey, ama onun üç boyutlu hali, ve mesele takıntı olunca bana daha bir uygun gibi geldi. Çünkü ordaki oyuncu da tıpkı hepimizin yaşamlarında olduğu gibi kendi öyküsünde takılıp kalmıştı. Bunlar galeri alanında sahip olduğum ve tek kanallı gösterimlerde sahip olamayacağım özgürlükler.”

    Ataman’ın bazı çalışmalarının süresi oldukça uzundur- mesela, tek kanallı, 465 dakika süren Semiha b unplugged. Herhalde izleyicinin bu çalışmayı baştan sona izlemesi beklenmiyor olsa gerek! “Bu benim ilk çalışmamdı.”, diye belirtir Ataman, “ve hemen ondan sonraki çalışmam Peruk Takan Kadınlar’da kullandığım çokkanal kullanımını mütalaa etmemden önceydi. Niyetim, Peruk Takan Kadınlar da ki niyetimle aynıydı, fakat onu başka bir şekilde gerçekleştirmeye çalışıyordum.”

    “semiha b, bütün bir hayatın yeni baştan yaşanmasıydı. Çok özneldi. Dikkatli biriyseniz, gördüklerinizin gerçek mi kurmaca mı olduğu konusunda şüphelenmeye başlayabilirsiniz. Bu çalışmayı gören bir çok küratör onu itibari değeri ölçüsünde değerlendirdiler, çünkü onlar Türkiye’ye gelen batılılardı ve Müslüman bir toplumda Semiha gibi bir kadınla karşılacabileceklerini pek ummuyorlardı. Bu büyülenmişlik sebebiyle, başlangıçta çalışmayla entelektüel bir ilişki kuramadılar, pek entelektüel-vari olmayan bir şekilde onu idolleştirip hayran olma yoluna gittiler. Bence bu çalışmanın ana noktası uzunluğu. Bu uzunluk, bütün hikayeye ulaşmanızı engelliyor. Bu fiziksel bir olanaksızlık. Böylece dalıp-çıkmalarla bir yaşantıya ait kendi izlenimlerinizi oluşturabilirsiniz fakat bütün hikayeyi asla… Peruk Takan Kadınlar’da olduğu gibi, herkes kendi kurgusunu kendisine has bir şekilde yapmak ve gerçekliğin kendine özgü versiyonunda gezinmek durumundadır.”

    Channel 4 röportajı
    tesmeral sekdiz çevirisidir.

    Kutluğ Ataman kimdir?

    Kutluğ Ataman (d. 1961, İstanbul), Türk film yönetmeni ve çağdaş sanatçı. Filmleri ve sanat eserleri dünya çapında gösterilen sanatçı İstanbul, Londra ve Erzincan’da yaşamını sürdürmekte, Resim sanatı dışında filmleri de, belgesel stiliyle ev videosu türünün içtenliğini birleştirmekle tarif edilmektedir. Kutluğ Ataman, 1988’de Amerika’da Los Angeles, Kaliforniya Üniversitesi (UCLA)’de sinema yüksek lisansını tamamlamıştır.

     

     
c
Compose new post
j
Next post/Next comment
k
Previous post/Previous comment
r
Cevapla
e
Düzenle
o
Show/Hide comments
t
En üste git
l
Go to login
h
Show/Hide help
shift + esc
Vazgeç
WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın