Tagged: Eşcinsellik Toggle Comment Threads | Tuş takımı kısayolları

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 18:08 on 19 December 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , Eşcinsel Terapi, Eşcinsellik,   

    Eşcinsellik Hastalık Değildir 

    Alman hükümeti “Eşcinsellik dönüşüm terapilerini” yasaklamaya hazırlanıyor. Sağlık Bakanı Spahn, eşcinselliğin hastalık olmadığını, tedavi edilemeyeceğini söyledi

    Almanya’da homofobik bir uygulama olan “Eşcinsellik dönüşüm terapileri” yasaklanacak. Almanya Sağlık Bakanı, “Eşcinsellik hastalık değildir. O yüzden ‘terapi’ kelimesinin kullanılması başlı başına yanıltıcıdır” dedi

    Federal hükümetin Çarşamba günü aldığı karar doğrultusunda, “eşcinsellik tedavileri” olarak bilinen eşcinsellere yönelik “dönüşüm terapilerinin” uygulanması yasaklanacak. Yasağa uymayanlara para ve bir yıla kadar hapis cezası verilecek.

    Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada eşcinselliğin “tedavi” edilmesini amaçlayan bu terapilerin gelecekte reşit olmayanlar için tamamen, reşit olanlar içinse kısmen yasaklanacağı kaydedildi.

    Reşit kişilerin “tedavi” olarak tanımlanan uygulamalara katılmaya zorlanmaları, bunun için tehdit edilmeleri, kandırılmaları veya terapinin “zararları” konusunda yanıltılmaları durumunda da ceza verilmesi söz konusu olacak. Bu tür terapilerin reklamının yapılması, sunulması ve hakkındaki bilgilerin aktarılması da yasak kapsamında olacak.

    Sağlık Bakanı Jens Spahn, “Eşcinsellik hastalık değildir. O yüzden ‘terapi’ kelimesinin kullanılması başlı başına yanıltıcıdır” dedi. Bu terapilerin sıklıkla ağır bedensel ve ruhsal sıkıntıya yol açtığının altını çizen Spahn, “Bu sözde terapiler tedavi etmiyor, aksine hasta ediyor” diye konuştu. Bakan ayrıca bu yönde bir yasağın toplumsal bir mesaj niteliği taşıyacağını da kaydetti.

    Sağlık Bakanlığı uygulamanın 2020 yılı ortasında yürürlüğe girmesinin beklendiğini duyurdu.

    dpa,epd/BÜ,TY

    © Deutsche Welle Türkçe

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 14:06 on 20 September 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , Eşcinsellik   

    Eşcinsel Çift Nefrete Karşı Öpüştü 

    Dindar Hristiyanların kasabalarında sahnelenen oyunu protesto etmeleri üzerine bir eşçinsel çift protestocuların önünde öpüştü.

    LGBTİ+ temalar içermesi nedeniyle, kamuoyunun ahlakını bozduğu iddiasında bulunan müzikali protesto eden dini bütün protestoculara en iyi yanıtı bir eşcinsel çift verdi.

    Klasik kült filmler arasında gösterilen Rocky Horror Picture Show’dan uyarlanan Rocky Horror Show İngiltere, Chester’daki Storyhouse tiyatrosunda sahnelendi. Ancak şov başlamadan önce bir grup muhafazakar Hıristiyan, “Günahlarınızın sizi bulacağından emin olun” yazılı pankartlarla tiyatronun dışında protesto edildi.

    Zion Tabernacle Protestan Evanjelist Kilisesi üyeleri, gösteriyi, “aşağılık, cinsel içerikli, dine aykırı” ve  “ Tanrı’ya saldıran” şekilde tanımladılar. 

    Ülke çapında turnede olan gösteri, geçen ay başka bir şehirdeki bir papaz tarafından da “halkın ahlakını bozduğu” yönünde eleştirilmişti. 

    Müzikali izlemeye giden eşcinsel çift Joe Fergus ve Robert Brookes ise göstericilere cevap vermeye karar verdi.

    Cheshire Live’a konuşan Fergus, “ protestocuların gösteriyle ilgili yaygara çıkarttığını ve bağırmalarını duydum.” 

     “ Nefretten asla nefretle kurtulamazsınız. Bu yüzden ortama biraz aşk ve mutluluk yaymaya karar verdik. Prostestoculardan birisinin “ ohhh bu çok şirin, çok hoş , sen gerçekten çok kötüsün!” dediğini duydum. 

    Herkesin fikirlerine saygı duyuyorum.  Ancak tek istediğim yargılanmadan, istediğim her yerde,  erkek arkadaşımlı öpüşebilmek. Buna hakkımız var ve bunun için savaşıyoruz. ”

    Yerel bir LGBTİ+ kuruluşu olan Chester Pride, Facebook’ta #SpreadLOVENotHate etiketiyle öpücüğün fotoğrafını yayınladı.

    Chester Pride başkanı Warren Allmark, “Herkesin protesto etme hakkının olduğunu kabul ediyoruz. Fakat toplumumuzda LGBTİ+ bireylerin kabulünü geliştirmek için tüm yıl boyunca yaptığımız değerli çalışmalara aykırı olan nefret dolu mesajları kabul etmiyoruz” şeklinde açıklama yaptı. 

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 20:58 on 18 September 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik, Mendil Kodu   

    Eşcinsel Topluluğunun Eski ve Gizemli Dili 

    Hiç mendil kodu diye bir şey duydunuz mu? Peki ya Muz kodu? Eğer duymadıysanız sorun değil, ancak gerçekten çok havalılar. 70’li yıllarda, mendil kodu öylesine seks arayan eşcinsel erkekler arasında ün kazandı. Mendiller esasen arka cebe konulurdu ve rengine göre cinsel bir fetişi veya pozisyonu sembolize ederdi. Mendili hangi cebe sıkıştırdığınızın bile bir anlamı vardı. Bunun gibi kodlar LGBTİ+ topluluklarının gelişmesinin başlarında önemliydiler, ancak Eşcinsel Özgürlüğü hareketinden daha da öncelerinde, 19. yüzyılın ortalarında ve sonlarında (tıpkı the Gold Rush (Altına Hücum) gibi) bugün dünya genelindeki şehirlerde hâlâ daha kullanılır.

    Mendil Kodu “Hanky Code veya Handkerchief Code

    Teoride karışık olmasına rağmen, bu gizli dilin kökeni çeşitlidir de. Bazı insanlar, erkeklerin kadınların azlığı yüzünden birbirleriyle dans ettikleri dörtlü dans (birisinin boynunun etrafındaki mavi bandana dişi rolünü üstlendiği anlamına gelirken, kırmızı bandana ise o kişinin erkek rolünü üstlendiğini sembolize ederdi.) yüzünden kökeninin San Fransisko’dan geldiğine inanırken; diğerleri sistemin 80’lerde New York şehrinde Village Voice adlı bir dergide bir yazarın, onlar anahtar takmak yerine (birinin aktif ya da pasif olup olmadığını belirtmenin diğer bir şekli) etraflarında mendil taşıyorlar diye şaka yaptığında modernize edildiğine inanır. Birkaç teori daha var ama onları okumanız için cinsiyet ve cinsellik dersine alacağız sizleri.

    Gökkuşağı olan renk şeması 10 renk ve bununla birlikte 10 anlam taşırdı. Hadi bakalım, kalemlerinizi çıkarın; kırmızı: vajinal mastürbasyon, turuncu: ne olursa, sarı: su sporları (idrar), yeşil: eskortluk, açık mavi: oral seks, koyu mavi: anal seks, mor: piercing*, grey: kölelik, siyah: sadizm ve mazoşizm ve kahverengi: dışkılama. Eğer mendiliniz sol cebinizdeyse, daha çok boyun eğen ya da ‘‘pasif’’; eğer sağ cebinizdeyse aktif ya da daha ‘‘baskın’’ olduğunuz anlamına gelirdi. Yine de ‘‘çok yönlülük’’ için bir kod yok.

    Haziran’a girerken, Onur yürüyüşlerinde ve kutlamalarında yürürken birkaç mendil yakalarsanız şaşırmayın. Ve ayrıca, birkaç tane de kendinize almak için LGBTİ+ fetiş temalı butikleri ziyaret edin; büyük bir çoğunlukla geyler kullanıyor ama olsun, mendillerin cinsiyeti yoktur. Eşcinsellerin sosyalleşmesi sosyal medya tarafından değiştirilmiş olabilir ama neden Grindr ya da Tinder yerine değişiklik olsun diye eski gelenekleri denemiyoruz? (Güvenli bir şekilde, tabiki.) İyi mendilli oyunlar! 

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 00:23 on 14 September 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik, ,   

    Eşcinsellik hastalıktır diyen sözde akademisyene yanıt! 

    Profesör, doçent gibi akademik unvanlar kendi uzmanlık alanı üzerine doktora yapmış bilim insanlarına verilir. 

    Bilim insanları beşerî veya pozitif bilimlerde bilimsel metotları gözeterek araştırma yapan, aynı zamanda eğitim veren ve tüm bunları belirli bir topluluk içerisinde diğer bilim dalları ile çelişmeden ve birbirinden yararlanarak sürdüren, belirli etik kuralları ve metodu benimseyen insanlardır.

    İlahiyatçıların uzmanlık alanı olan din, hiçbir bilimsel temele dayanmadığı gibi birçok bilimsel gerçekle de çelişir durumdadır. Aynı zamanda din dediğimiz düşünce sisteminde sorgulamaya ve geliştirmeye müsait olmayan baştan kabullenilen dogmatik bir düşünce yapısı vardır.

    Ayrıca bilimin en önemli metotlarından sayılan gözlem ve deney imkanlarından yoksundur. Bu ve buna benzer her türlü uğraş bilim-dışı kabul edilir. Örneğin parapsikoloji ve astroloji de bir bilim dalı olarak görülemez. Dolayısı ile bir üniversitede astroloji (astronomi değil) üzerine bir bölüm açıp bu işle uğraşan medyumlara da doktora verilmesi ne kadar absürt ve saçma ise böyle akademik unvanların ilahiyatçılara verilmesi ve üniversitelerde ilahiyat bölümlerinin bulunması da en az bunun kadar saçmadır.

    Bir düşünceye çoğunluğun inanıyor olması onu bilimsel olarak gerçek yapmaz. Dinin üniversitelerdeki tek yeri sosyoloji, tarih, sanat tarihi hatta tıp gibi bilimlerde alt başlık olarak incelenmesi olabilir. Örneğin insanlık tarihini ortaya koyan bir çalışmada araştırmacı elbette ki geçmiş yıllarda toplumların inandığı ve buna göre şekillendirdiği kültürleri incelerken o insanların inandığı dini araştıracak ve çalışmasında kullanacaktır. 

    Bunun haricinde kişiler elbette dini yorumlayabilir, araştırmalar yapabilir, argümanlar ortaya koyabilir. Bu konuda topluluklar oluşturup çalışmalar yapabilir. Fakat bu çalışmaların ve araştırmaların bir üniversite çatısı altında bilim insanlarına verilen unvanlar kullanarak yapılması büyük bir sorundur. 

    Bugün dünya sağlık örgütünün (WHO) ve birçok bilimsel araştırmanın ortaya koyduğu üzere bir hastalık sayılmayan ve tüm dünyanın buna göre aksiyon aldığı LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans & interseks) bireylere yönelik bazı ilahiyatçılar açıkça dinen bu durumun sapkınlık ve hastalık olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum bizim en büyük problemimiz olan homofobi ve transfobiyi de körüklüyor. 

    Din insanlar için bir maneviyat kapısıdır. İnsanlar elbette inandıkları dinin üzerinde çalışmalar yapılmasını isteyeceklerdir ve istemeleri de en büyük haklarıdır. Ancak bu çalışmalar bilimsel gerçeklik olarak değil, ait olduğu yerde ait olduğu şekli ile yapılmalı. İnsanlara bunun bir maneviyat ve inanç olduğu düşüncesi unutturulmamalıdır. 

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 18:40 on 13 September 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Özbekistan, , Eşcinsellik   

    Özbekistan’da eşcinel cinayeti 

    Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e bağlı Yunusabad ilçesinde dün gece bir eşcinsel cinayeti işlendi. 25 yaşında bir eşcinsel olan Şakir Shavkatov, kafası kesilerek vahşice öldürüldü.

    Eşcinselliğin resmen bir suç olarak kabul edildiği ülkede, cinayetle ilgili olarak iki kişinin gözaltına alındığı iddia edildi.

    Taşkent’in Yunusabad bölgesinde bir polis teşkilatı temsilcisi, rferl.org’a yaptığı açıklamada bir kişinin 25 yaşındaki Şakir Shavkatov cinayetiyle suçlandığını söyledi.

    Devam eden bir soruşturma hakkında bilgi vermeye yetkisi olmadığı için isminin söylenmemesini isteyen memur, Shavkatov’un vücudunda iki bıçak yarası bulunduğunu ve boğazının derinden kesildiğini söyledi.

    Shavkatov, Instagram’da eşcinsel olduğunu söylemişti.

    Annesinin rferl.org’a verdiği demeçte, yetkililerin, Müslüman geleneklere göre ölümden sonra gün batımından önce gömülmesi gereken oğlunun gömülmek üzere cenazesinin verilmesini reddettiğini söyledi.

    Shavkatov’un sadece ilk ismini veren arkadaşı Aziz, rferl.org’a Shavkatov’un 12 Eylül’de bir gece kulübünde olduğunu söyledi. Gece kulüpten iki adamla ayrıldı ve Taşkent’te en çok yaşadığı bir daireye gitti.  Büyük olasılıkla saldırıya uğradı ve sonunda öldürüldü.

    Bu noktada cinayetin nefret suçu olup olmadığı açık değil, ancak Taşkent’in eşcinsel bir sakini refl.org’a cinayetin nefret suçu olduğuna inandığını söyledi.

    “Sadece iki gün önce, polis aynı gece kulübüne baskın yaptı ve yaklaşık 10 eşcinseli gözaltına aldı.  Dün gece Shokir Shavkatov’u o gece kulübünden alan iki adam ahlak polisi olarak kendilerini tanıttı.” Dedi.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 17:49 on 12 September 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , Eşcinsellik, Leonard Matlovich   

    Eşcinsel çavuş Hava Kuvvetlerine meydan okuyor 

    Vietnam Savaşı gazisi, Hava Kuvvetleri Çavuşu Leonard Matlovich, eşcinselliğini açıkça ilan ettikten sonra, hava kuvvetleri tarafından terhis ediliyor. “Ben bir eşcinselim” başlığıyla Time dergisinin kapağında üniformasıyla görünen Matlovich,  ABD ordusunda eşcinsellere yönelik yasağı zorluyordu.

    1979 yılında, hava kuvvetlerine karşı açtığı davayı kazandıktan sonra, terhisi “onurlu terhis” olarak yükseltildi.

    22 Haziran 1988’de öldüğünde Washington DC’deki Kongre Mezarlığı’nda askeri onur töreniyle toprağa verildi.

    Mezar taşında, Eşcinsel Vietnam Gazisi,  *”Ordudayken iki erkeği öldürdüğümde bana madalya verdiler; bir erkeği sevdiğim için ordudan attılar.” yazıyor.

    [spacer style=”1″]

    *When i was in the military they gave me a medal for killing two men and a discharge for loving one.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 08:59 on 4 September 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik, Sümerler, ,   

    Sümerlerde Eşcinsellik 

    Dünyaca ünlü Sümerolog, bilim insanı ve tarihçi Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni adlı kitabında Lut kavminden bahsederken Kur’an’da “Araf Süresi 80-81. ayetlerde daha önce hiçbir yerde eşcinsellik yapılmadığı bildiriliyor. Halbuki onlardan çok önce Sümer mabetlerinde eşcinsellik doğal. Orada kadınlar erkek, erkeler kadın kıyafetlerinde dolaşıyorlar. Bunu da bir Tanrı görevi olarak yapıyorlar.” diyor.

    İşte Muazzez İlmiye Çığ’ın Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni adlı kitabındaki ilgili bölüm…

    Eşcinselleri Yola Getirmek İçin

    Sayfa: 85

    Tekvin Bab 1 8’c göre İbrahim’e Rab, halkı eşcinsellik eden Sodom ve Gomorra şehirlerini yok edeceğini söylüyor. İbrahim de aralarında iyi insanların da olduğunu, neden hepsini öldürmeye kalktığını soruyor. Tanrı da ona 50 iyi kişi bulursa yapmayacağını söylüyor. Tanrı ile İbrahim pazarlığa başlıyorlar. Nihayet “10 iyi kişi bulursan yapmam” diyor Tanrı. Bu arada üç melek Lut’a (Sodom, Gomorra’ya) geliyorlar, bunlar erkek güzeli melekleri. Erkekler bunları duyunca hemen görmeye koşuyorlar ve Lut’tan onları istiyorlar. Lut çok korkuyor. Onların yerine hiç erkek görmemiş kızlarını vermek istiyorsa da laf anlatamıyor. Onun üzerine melekler “evindekileri ve aileni al, hemen bu gece şehirden çık, fakat çıkarken kimse arkasına bakmasın” diyorlar. Kaçarken Lut ‘un karısı unutarak arkasına bakıyor ve bir tuz direği oluveriyor. (2*)

    Onlar ayrılır ayrılmaz Sodom, Gomorra üzerine ateş ve kükürt yağıyor ve böylece bu şehirler yerle bir oluyor,

    (2*) Lut Gölü civarı tuzlu toprak. Havaların etkisi ile oralarda tuz sütunları oluşmuş. Bu yüzden onlardan birini Lut’un karısı yapmışlar.

    Sayfa: 86

    Aynı konu Kur’an’da  bir sıra izlemeden 6 sure içinde 46 ayette anlatılmış. Yalnız Sodom, Gomorra şehirlerinden söz edilmiyor. Konuyu şöyle toparlayabiliriz: Eşcinsellik yapan bir halkı doğru yola getirmek için Allah Lutu peygamber olarak gönderiyor. Lut, bunları yola getiremiyor, onlar İbrahim’e oğul müjdesi getiren erkek güzeli melekleri istiyorlar. Lut onların yerine kızlarını sunmak istiyor, onu da kabul etmiyorlar. Lut onlara Allah’ın gücünü anlatmaya çalışıyorsa da “göstersin gücünü bakalım” diyorlar. Melekler, Lut’a karısının dışında, ailesini alıp şehirden çıkmasını, arkalarına bakmamalarını söylüyor. Onlar şehirden çıkar çıkmaz Allah sert taş
    ve yağmur yağdırarak ülkelerini altüst ediyor İlginç olanı Lut’a karısı Tevrat’a göre arkasına baktığı için tuz direği oluyor. Tanrı, Kur’an’da bir ayette arkalarına bakmamalarını yazarken, diğerinde Lut’a karısını beraberinde almamasını söylüyor. Bu, Tevrat’taki hikâyenin Kurana yarım yamalak alındığını gösteriyor

    Araf Süresi 80-81. ayetlerde daha önce hiçbir yerde eşcinsellik yapılmadığı bildiriliyor. Halbuki onlardan çok önce Sümer mabetlerinde eşcinsellik doğal. Orada kadınlar erkek, erkekler kadın kıyafetinde dolaşıyorlar. Bunu da bir Tanrı görevi olarak yapıyorlar.

    [spacer style=”2″]

    Sümerler

    Sümerler, MÖ 4000 – MÖ 2000 yılları arasında Irak’ın güneyinde yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölgedeki uygarlıktır. Dünya’nın bilinen en eski uygarlığı kabul edilir. Mezopotamya’da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 14:20 on 16 January 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik, , Recep İhsan Eliaçık, İhsan Eliaçık,   

    İslam eşcinselliğe değil; zorbalığa karşıdır! 

    Yazar, İlahiyatçı Recep İhsan Eliaçık ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

    İslam’da LGBTİ bireylerin yeri nedir?

    Yaygın dinî kanaate göre, geçmişte helak oldukları ve Lut kıssasından dolayı da lanetlenmeleri gerektiği yönündedir. Bu doğru bir görüş değil. Lut kıssasında dışlanan şey baskı, zulüm ve zorbalıktır. Kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri, kendi cinsel eğilimlerini insanlara, özellikle de gençlere zorla dayatıyorlardı. Hasbahçelerindeki eğlenceler için şehirde ‘genç oğlan’ arıyorlar, hangi ailede varsa onu kırbaç zoruyla alıp götürüyorlardı. Bu nedenle Lut’un evini bastılar, kapıya dayandılar, gelen misafirleri bize ver dediler, gelen gençleri zorla alıp götürmeye kalktılar. İşte bu tutuma kızılıyor kıssada. Dolayısıyla Kur’an’ın lanetlediği baskı, zulüm ve zorbalıklardır. Kim ve ne adına yapılıyorsa yapılsın fark etmez. İnsanların yatak odasını ve cinsel yaşantılarını araştırmak tecessüse girer ve yasaklanmıştır. İnsanların özel hallerini araştırmak ve buradan bir nefret söylemi geliştirmek doğru değildir. LGBTİ bireylerinin tercihleri kendi özel halleri olup, kamusal alanda hak ve özgürlükler bakımından eşit görülmelidirler. Hele bir kamu gücü olarak devletin resmi dini, mezhebi, etnik kimliği, ırkı, kişi kültü olamayacağı gibi cinsiyeti de olamaz.

    Neden her İslam ülkesi İslamı farklı uyguluyor? Rehber kitap Kuran’ı Kerim ise neden bu farklılık?

    Ana konularda İslam’ın ne olduğuna ilişkin pek farklılık olmaz. Mesela hangi müslümana sorsanız ‘öldürmek, çalmak, rüşvet, tecavüz, şirk vb. kötü; adalet, barış, dürüst olmak, hak yememek, komşuya iyi davranmak, zulmetmemek vb. iyidir’ der. Bunlarda kimse ihtilaf etmez, ama iş icraata gelince kişi bunları söyler ama tam tersi bunların yapan birisi olabilir. Yani farklılıklar ve bunlardan kaynaklanan yanlışlıklar daha çok icraattadır.

    Mesela İran’da cinsiyet geçişi yapan bir trans birey kabul görülürken bir gay neden asılıyor?

    Cinsiyet değiştirmenin serbest olması doğru, gay bireyin asılması ise yanlış bir uygulamadır. Dinî temeli de yok. İran devletinin cinsiyetçi yaklaşımını gösteriyor. İran’da devletin hem resmi dini (İslam) hem resmi mezhebi (Caferi) hem de resmi cinsiyeti (erkek, heteroseksüel, ataerkil) var. Aşağı yukarı Türkiye Devleti de öyle; Müslüman/Sünni/Türk/Erkek/Heteroseksüel/Ataerkil… Halbuki devletlerde bunların hiçbiri olmaz, bunlar karşısında tamamen eşit mesafede durması gerekir. Taraf olacağı şey adalet, karşı olacağı şey de her tür baskı, zulüm ve zorbalıktır.

    Nefret söylemlerinin temelinde neler yatıyor olabilir ve yine bu söylemler karşısında ne gibi önlemler alınabilir?

    Nefret söylemleri din, mezhep, ırk, bölge, cinsiyet vb. bir çok sebepten kaynaklanıyor olabilir. Bunun panzehiri dinleri, inançları, mezhepleri, ırkları, bölgeleri, renkleri, cinsiyetleri, cinsel tercihleri ne olursa olsun tüm insanların Yaratıcı katında ve kanun önünde eşit ve özgür görmektir. Kur’an sizin en şerefliniz en takvalı olanınızdır der. Takva kişinin kendisine, çevresine, doğaya ve tüm canlılara zarar vermekten sakınması demektir. Bütün bunlardan sakınarak yaşayan bir LGBTİ birey, her gün bir canlıya, doğaya, çevreye zarar vererek yaşayandan daha değerlidir.

    Siyasiler LGBTİ bireylerine yönelik işlenen suçlara karşı neden sesiz?

    Seçmenin tepki göstermesinden ve oy kaybetmekten korkuyorlar. Genelde şöyle bir kanaat var; birisi eşcinsellik üzerine konuşuyorsa ‘demek ki onda da var bir şey’ gibi bakılıyor. Ataerkil maço kültürün bunu konuşmaya bile cesareti yok. Çünkü özgür, rahat, kendiyle barışık değil, cinsiyetinin içine hapsolmuş, onu aşamıyor. İnsanlar genelde böyledir; din, mezhep, tarih, örf, ırk, renk, cinsiyet çoğumuzun zindanı, bunları aşamayız. Karar, tutum ve davranışlarımız bunların etkisi altındadır. Ancak özgür ve yüce ruhlar bunları aşarak düşünür ve karar verirler.

    LGBTİ bireylerine karşı yapılan ötekileştirme, ayrımcılık ve önyargılar topluma ne yönde dönüş sağlıyor?

    Cinsiyetçi bir nefret söyleminin oluşmasına neden oluyor. Halbuki “kişinin cinsiyeti, cinsel tercihi bizi ilgilendirmez, kendi özelidir. Özel hayatı tecessüs edemeyiz, önemli olan kişinin insanlara, komşusuna, çevreye, doğaya, canlılara, hayvanlara vs. nasıl davrandığıdır. Allah da bunlara bakar” şeklinde bir inanç ve kültür oluşsa bu sorunlar aşılır. Bunu üretecek olan da paradoksal bir şekilde yine dinî kültürdür.

    LGBTİ bireylerine karşı yapılan ötekileştirme, ayrımcılık ve önyargıların ortadan kaldırılabilmesi için neler yapılmalıdır ?

    İnsan hakları temelinde bir bilinç yaratılmalı ve bunun elbirlik mücadelesi verilmelidir.

    LGBTİ bireylerine en çok fazla destek hangi kesimden gelmektedir ve bunun sebebi sizce neler olabilir?

    İnsan hakları, özürlük ve eşitlik noktasında daha bilinçli olan kesimlerden destek geliyor çünkü bunlar insani bilinç bakımından daha ilerideler.

    Bir müslüman LGBTİ haklarını savunabilir mi?

    Savunabilir tabi. LGBTİ hakları insan haklarından bağımsız değildir onun bir parçasıdır. LGBTİ haklarını savunmak LGBTİ olmak demek değildir. Mesela ben LGBTİ birey değilim ama LGBTİ haklarını savunuyorum.

    LGBTİ bireylerinin ebeveyn olmaları konusundaki görüşleriniz nelerdir?

    Kendi tercihleri, tamamen özel hayatlarının konusudur. Toplumun, devletin veya dini kurumların karışma hakları yoktur. Eğer böyle talepler her geçen gün artıyorsa devlete ve dini kurumlara düşen bunların nasıl yok edileceğinin değil; nasıl bir arada yaşanacağının adil, eşit ve insanî hukukunu ve fıkhını üretmektir.

    LGBTİ hakları ne kadar gözetiliyor, işlenen suçların önüne ne kadar geçiliyor?

    Haklarının gözetildiği söylenemez hatta toplumun en mazlum kesimi olduğu bile söylenebilir. Çünkü varlıkları tanınmıyor, tahammül edilemez bulunuyorlar. Hatta onlarla konuşmaktan, kaldırımda yan yana yürümekten bile kaçıyorlar, bu çok gayri insanî bir tutum.

    Evlilik eşitliği “eşcinsel evlilik” hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Bu da kişilerin kendi özel hayatları ve tercihleriyle ilgilidir. Başkalarına dayatmadıkları ve kendileri gibi olmayanları ötekileştirmedikleri sürece sorun yok. Özel hayatın dokunulmazlığına girer. Böyle bir durum karşısında devlet bununla ilgili hukuk, din de fıkıh üretmek durumunda. Bırakın hukuk ve fıkıh üretmeyi üzerinde konuşamıyorlar bile. Zihnen özgür ve rahat değiller. Sorunlu, kompleksi ve baskı altındalar. Osmanlı da bile zenne (eşcinsellik) hukuku üretilmişti, padişahın önünden resmi geçit yaparlardı. Toplumsal bir kesim olarak tanınırlardı. Evliya Çelebi Seyehatnamesi’nde anlatır.

    Genel ahlak adı altında LGBTİ bireylerine yönelik konulan yasaklar ve engeller konusundaki görüşleriniz nelerdir?

    Genel ahlak dediğimiz şey nedir? Evrensel suçlardır; Öldürmek, çalmak, iftira, tecavüz, rüşvet, baskı, zulüm, zorbalık… Bunların hepsi Kur’an’da kebair (büyük günahlar) olarak yasaktır. Genel ahlak bu. Bunları kim yaparsa yapsın engel olunmalı hatta cezalandırılmalıdır. Kur’an’da dört şeyin cezası var; Katillik, hırsızlık, iftira ve zina/tecavüz. Bunların hepsi de insan hakları ile ilgilidir. Ama mesela namaz, oruç, hac, başörtüsü bunların cezası yok. Kişinin kendi özeline bırakılmış, hatta içkinin bile cezası yok zira içki içmek değil; sarhoş olmak haram. Bugün bile sarhoş halde dünyanın hiçbir yerinde trafiğe çıkamazsınız.

    Ailenizin bir ferdinin LGBTİ bireyi olduğunu varsayarsak bu konudaki tutum ve davranışlarınız ne yönde olurdu?

    Yukarıda dediğim gibi LGBTİ olmayı tamamen kişinin özel hayatı olarak gördüğümden kendi cinsiyet, kimlik ve eğilimlerimi ona dayatmazdım. Bir şey olmaya zorlamazdım, zorbalığa uğruyorsa yanında olurdum. Kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmazdım. Ahlakın evrensel ilkesi budur. Kur’an’da şöyle denir: Kimsenin yükü kimseye yüklenmez.

    Teşekkür ederiz…

     
    • Murat Tamgili adlı kullanıcının avatarı

      Murat Tamgili 18:44 on 16 Ocak 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      Eyvallah hocam düşüncelerimize tercüman oldunuz

      Beğen

    • Enes Alper Tunga adlı kullanıcının avatarı

      Enes Alper Tunga 08:23 on 11 Temmuz 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      Yayınlamayacaksınız biliyorum…
      Size değil lakin bu adama hakaret ve küfür etmek geliyor içimden. Siz kendinize meşruiyet kazandırmak için bu alim geçinen kişiye soruyorsunuz. Fakat bu adam hangi dini anlatıyor belli değil. İslam dinini anlatmadığı kesin. Hem baskıdan bahsedeceksin hem de “bu işin fıkhını oluşturacaksın” isteğinde bulunacaksın. Olur, senin keyfine göre Müslümanlar İslam Fıkhı oluştursunlar, başka bir emriniz? “Lut da toplumuna şöyle demişti: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?” (Araf suresi 80) Bu adam utanmadan bu ayete savaş açıyor ve ayetleri saptırıyor. En büyük zalim insan haklarını ihlal eden değil Hukukullah’ı (Allah’ın haklarını) ihlal edendir. Zalimler için Yaşasın cehennem!

      Beğen

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 12:03 on 10 October 2017 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik, ,   

    Eşcinsellik bir hastalık değil 

    Genç bir eşcinsel, Kuzey Kıbrıs’ta eşcinsel olmanın nasıl bir şey olduğunu Kıbrıs’a anlattı…

    HEP BÖYLEYDİM… “Ben hep böyleydim. 6 yaşında, insan cinsel kimlikle tanışır. 6 yaşında cinsel
    kimliğimle tanıştığımda ben yine böyleydim…”

    BÖYLE DOĞULUR… “Ben de aşık olalilirim, ben de bir şeyler hissedebilirim, karşımdaki insana karşı.
    Ama sadece bu hemcinsimdir. Bir diğer farkı da, ben de evlenebilirim, belli başlı ülkelerde ama çocuk
    yapamam. Bunun tek farkı budur. Bu kimliğin bir açıklaması yok aslında. Bu sonradan olunmayacak bir
    şey. Bir insan böyle doğar…”

    İKİ HAYAT… “Bir tanesi, insanların görmek istediği hayat, perdenin ön tarafında olan hayat. Bir
    tanesi de perde arasında oynanan hayat. Hani, sahnede perde kapandığı zaman, o karanlık kısımda oynanan
    hayat. Ama gerçek olan, perdenin arkasındaki. Ama bir şekilde, madem ki, perde dedik, tiyatro
    izleyicisine görmek istediğini vermek de var. Birçok insan bunu yapıyor. Hatta sandığımızdan çok fazla
    insan bunu yapıyor, şu anda…”

    l TAHMİN EDİLENDEN FAZLA… “Eşcinsellerin de tahmin ettiğinden bile daha fazla eşcinsel var bu ülkede.
    Daha doğrusu, aslında eşcinsel olup, biseksüel olmaya zorlanmış birçok insan var…”

    l SADIĞIZ… “Bizim için gerçek bir beraberlik yakalamak çok zordur. Çünkü bu bir tabudur ve gecelik
    olarak görüyorlar, insanlar birbirini. Sonradan tanımak istemiyorlar genellikle. O yüzden, samimiyetin,
    sahiplenmenin ve birşeyler paylaşmanın değerini çok iyi biliriz. Birçok eşcinsel birçok
    heteroseksüelden bu yüzden çok daha sadık ilişkiler yaşar.”

    Aysu BASRİ AKTER

    O, 24 yaşında yakışıklı bir erkek. Cinsel yöneliminin hemcinslerine karşı olduğunu keşfettiği günden bu
    yana bu kimliği kabullenmiş.

    Kıbrıslı bir Rum ile iki buçuk yılldır devam eden sıcak bir ilişkisi var. “Kıbrıs’ta eşcinsel olmak
    zor” diyor.

    Genç bir eşcinsel, Kuzey Kıbrıs’ta eşcinsel olmanın nasıl bir şey olduğunu Aysu Basri Akter’e anlattı.

    KIBRIS: Kaç yaşındasın?

    CEVAP: 24

    KIBRIS: Eğitimine devam ediyor musun?

    CEVAP: Tabii. Üniversite öğrencisiyim. İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde okuyorum. Aynı zamanda
    çalışıyorum da.

    KIBRIS: Bu röportajı vermeye nasıl karar verdin?

    CEVAP: Artık ismini söylemeden, ya da kimliğini belli etmeden de olsa, birilerinin sesini çıkarması
    gerektiğine kanaat getirdim. Kimsenin adına konuşmaya niyetim yok. Kimsenin adına da konuşmuyorum. Ama
    kişsel bir seçimdi. Sadece, en azından bir kişinin, belki bir şeyler söyleyebilir umuduyla, ya da
    belki, ses çıkaramayanların sesi olur umuduyla konuşmaya karar verdim.

    KIBRIS: Sen kimliğini nasıl kabullendin, zor oldu mu, mesela, nasıl oturdu kimliğin? Neler yaşadın bu
    süreçte?

    CEVAP: Kimliğin oturması gibi bir şey oldu mu bende? Olmadı galiba. Belki çok klişe olacak ama ben hep
    böyleydim. 6 yaşında, insan cinsel kimlikle tanışır. 6 yaşında cinsel kimliğimle tanıştığımda ben yine
    böyleydim.

    KIBRIS: Hiç sorgulamadın mı?

    CEVAP: Sorgulamadım. Neden böyle diye sormadım kendime. Neden böyle diye sorsaydım, çok daha faklı
    olabilirdi her şey. Çünkü, neden diye soran birçok insan var. Neden diye soran birçok insan da sonradan
    kendine geliyor. 10 yıl sonra, 5 yıl sonra kendilerine geldikleri zaman çok daha farklı patlamalar
    yaşayabiliyorlar.

    KIBRIS: Sen daha bilinçli olarak görüyorsun anladığım kadarıyla kendini. Seni bu kadar rahat olmaya
    iten şeyler neler? Mutlaka yazılı kurallar olmasa da belli baskılar sen de yaşamışsındır. Her ailenin
    sessizce beklediği temel şeyler vardır, çocuklarından?

    CEVAP: Sanırım benim kendimle barışık bir insan olmamın önemli bir etkisi oldu. Kabullenmek ise bunun
    adı, kabullenmektir. O kabullenme evresinde de insanın kendiyle barışık olması lazım. O süreçte neden
    diye sormadığın sürece, ya da, en azından, bir süre neden sorusu sormayıp bunu yaşamaya çalışmakla çok
    daha barışık olabiliyor, insan kendisiyle. Kensiyle de barışık olduğu zaman, zaten her şey kolay gelir.

    KIBRIS: Çevren biliyor mu?

    CEVAP: Belli başlı bilen insanlar var. Zaten çevremin büyük bir kısmı eşcinsel. Onun dışında, bilinen,
    normal, hani heteroseksüel diye gruplandırdığımız insanlar çok güvendiğim, hayatımın içinde olan
    insanlar. Ve hani nasıl denir, artık yalan söylemek istemediğim insanlar.

    KIBRIS: Ailen biliyor mu?

    CEVAP: Hayır.

    KIBRIS: Söylemeyi düşünüyor musun?

    CEVAP: Belki ileriki zamanlarda. Çünkü şu an için doğal olarak, benden bazı beklentileri var. Ki, bu
    konuda da çok şanslıyım. Bu konuda da üzerimde çok baskı kuran bir ailem yok. Ama bundan, 5 sene sonra,
    sanırım her şeyi biliyor olacaklar. Ama konu, kendi ayaklarımın üzerinde durur durmaz, onlara bir
    şeyleri anlatmak da değil. Zaten kendi ayakları üzerinde duran bir insanım. Maddi olarak, kendi
    ayaklarımın üzerinde duruyorum. Ama şu an için ailemin bunu kaldıracağından emin değilim.

    KIBRIS: Sence nasıl karşılarlar?

    CEVAP: Herhalde ilk önce tedavi ettirmeye çalışırlar. (Gülüyor) Çünkü, bu klasik tepkidir. Birkaç
    arkadaşım var, ailesi tarafından bilinen. Yaptıkları ilk şey, onu alıp, psikoloğa götürmek oldu. Beni
    de muhtemelen ilk iş olarak, psikoloğa götürürler. Daha sonra, şu anda ayrı bir evdeyim. Kendi evlerine
    alırlar, gözetim altında tutulurum kısacası.

    KIBRIS: Üzülürler mi sence?

    CEVAP: Tabii canım. Üzülürler.

    KIBRIS: Sen bu kimliği nasıl tanımlarsın?

    CEVAP: Şimdi bu kimliğin tanımlaması yok. Ben de senin gibi, ya da, diğer insalar gibi çok sevmediğim
    bir adlandırmadır bu, ama, normal bir insanım. Yani şöyle açıklayabilirm bunu; ben de aşık olalilirm,
    ben de bir şeyler hissedebilirim, karşımdaki insana karşı. Ama sadece bu hemcinsimdir. Bir diğer farkı
    da ben de evlenebilirim, belli başlı ülkelerde, ama çocuk yapamam. Bunun tek farkı budur. Bu kimliğin
    bir açıklaması yok, aslında. Bu sonradan olunmayacak bir şey. Bir insan böyle doğar.

    KIBRIS: Tecavüz, taciz gibi kötü travmalar yaşayanların da bu kimliği benimsediğine dair genel bir kanı
    var. Katılır msın?

    CEVAP: Tabii. Bunlardan kaynaklananlar da var. Küçüklükte yaşananlar önemlidir. Bazen en büyük sebep
    çok sevmesine rağmen, anneler olabilir. Bir anne, bir erkek çocuğu kadınlardan soğutabilir. Yaptığı
    herhangi bir hareket, ya da davranışla. Bu pskolojik bir cezalandrıma tepkisi de olabilir. Ama bu bende
    böyle değil. Ben hiçbir kötü tecrübe yaşamadım. Hatta çok şımarık, el üstünde büyütülen bir çocuktum,
    ben.

    KIBRIS: Tek çocuk musun?

    CEVAP: Hayır bir tane de kızkardeşim var.

    KIBRIS: Bu genetik olabilir mi diye de sorgulanıyor.

    CEVAP: Genetik olduğuna inanıyorum. Benim ailemde de ben tek değilim. Her ne kadar bu karşımdaki
    insanla da açık açık konuşulmamış da olsa biliyorum. Mutlaka bir ailede bir eşcinsel yoktur, birden
    fazladır. Ya da biseksüeldir. Ama çekirdek ailemde yok, böyle bir durum.

    KIBRIS: Kıbrıs’ta nasıl bir şey bu kimliği yaşamak?

    CEVAP: Kıbrıs’ta bir kere bunu yaşamak zor. Küçük ada psikolojisi. İnsaların üzerinde öyle bir
    psikoloji var ki, herkes, her şeyi bilmek için adeta cinayet işleyecek moda geldi. Kıbrıs insanı çok
    sıcak, çok yakın, ama dedikoduyu da çok seviyor. Herkeste şu var; Bu kim? Bir şekilde, birilerinin
    onlara göre açık olan yerlerini bulup, o açığa saldırmak istiyor, insanlar. Bu da bana göre, ada
    psikolojisinden kaynaklanıyor. Bir yerde sıkışmış olmanın baskısı bu. Bu yüzden, Kıbrıs’ta bunu yaşamak
    çok zor. Ama kapılar açıldıktan sonra, daha cesur olanlar için bu daha rahat. Çünkü, Rum kesiminde de
    Türk kesiminde de herkesin sandığından çok çok daha fazla eşcinsel var. Devlet dairelerinden özel
    kurumlara kadar heryerde var. Ve kapıların açılmasıyla beraber, Kıbrıslı Türkler, o tarafı Kıbrıslı
    Rumlar, bu tarafı özgürlük olarak gördü. Her konuda olduğu gibi. Bu sadece, eşcinsellik için değil,
    normal insanların kaçamakları için de çok serbest oldu insanlar kendilerince.

    KIBRIS: Ne gibi zorluklar yaşıyorsun sen, ya da etrafındaki insanlar, cinsel kimliğinizden dolayı?

    CEVAP: Bir kere, şöyle bir sorun var; çekirek bir arkadaş topluluğum olmak zorunda. Çünkü, maalesef ve
    maalesef, bunu yaşayan eşcinsel olan insanlar da birbirlerini açığa çıkarmak için yarış halinde.

    KIBRIS: Neden sence?

    CEVAP: Ben bunu kendini gizleme olarak görüyorum. Şu vardır; işyerinde birlikte çalıştığı, hafta sonu,
    barda beraber eğlendiği insanı, diğer iş arkadaşını köşeye çekip, bak bu eşcinsel deme olayı, maalesef
    çok fazla. Bence, kendini aklamaya çalışıyor böylelikle insanlar.

    KIBRIS: Bu kimliği kabul edip yaşamak kolay mıdır?

    CEVAP: Kolay değil. İlk başta söylediğim gibi, insanın kendiyle barışık olması lazım. Öyleyse kolay
    kabullenirsin. Çok da fazla psikolojik baskılara aldırmadan gidersin. Çevredeki baskılara çok fazla
    aldırmazsın. Benim yaptığım bu. Biri evlen dediği zaman çok rahatlıkla gülerek, dalga geçerek, 10 yıl
    sonra belki diyebiliyorum. Ama bunu diyemeyen insanlar var. 18 yaşında daha hiçbirşey yaşamadan bir
    evlilik yapıp, bunu eşine itiraf etmeye kadar gidenler var. Ya da eşini yalnız başına tatile göndermek
    için fırsat kollayan insanlar var, bunu yaşamak için.

    KIBRIS: Senin etrafında böyle evlilikler var mı?

    CEVAP: Var. Bu çok çok daha zor. Bir kere, evde eşi var, çocukları var. Başka bir evde, O’nu bekleyen,
    başka bir insan var. Dediğim gibi, herkes normal bir hayat sürmek ister. Herkes sevgilisiyle beraber
    olmak ister, 24 saat, ama bu yüzden çok daha ucuz hisseder insan kendini. Evli olan insanın dışında,
    diğer insanın da hayatında büyük baskı oluşur. Kendini ucuz hisseder. Çünkü sevdiği insanla hiçbir
    zaman sabahleyin beraber uyanamaz, eğer o insanın eşi, tatilde değilse. Diğer yandan, bir insanı
    aldatmanın verdiği büyük baskı var. Onun dışında evli olan insanın da sürekli yalan söylemesi,
    birilerini kandırması, sürekli iki hayat yaşaması gerekiyor. Bu benim için de geçerli. Bir tanesi,
    insanların görmek istediği hayat, perdenin ön tarafında olan hayat. Bir tanesi de perde arasında
    oynanan hayat. Hani, sahnede perde kapandığı zaman, o karanlık kısımda oynanan hayat. Ama gerçek olan,
    perdenin arkasındaki. Ama bir şekilde, madem ki, perde dedik, tiyatro izleyicisine görmek istediğini
    vermek de var. Birçok insan bunu yapıyor. Hatta sandığımızdan çok fazla insan bunu yapıyor, şu anda.

    KIBRIS: Ama bu konuda yapılan bir araştırma yok bildiğim kadarıyla, kaç kişi var, yaşadıkları nedir
    diye? Senin elinde böyle birşey var mı?

    CEVAP: Benim elimde bir araştırma yok, ama bu hayatın içinde olduğum için gördüğüm, duyduğum hikayeler
    var. Birebir yaşadığım insanlar var. Bunları yaşayan insanlar var, tanıdığım. Şunu söyleyebilirim;
    hatta eşcinsellerin de tahmin ettiğinden bile daha fazla eşcinsel var, bu ülkede. Daha doğrusu, aslında
    eşcinsel olup, biseksüel olmaya zorlanmış birçok insan var.

    KIBRIS: Bir mahalle baskısı var mı, üzerinizde. Bakışıyla, tavrı ile rahatsızlık yaratan bir yapı var
    mı, Kıbrıs’ta, iki insan eğlenirken, ya da birlikteyken, rahatsız olmasını sağlayacak?

    CEVAP: İki bayan bir arada görüldüğü zaman sorun değildir. İki kız birlikte dışarı çıkmıştır. Ama iki
    erkek bir arada görüldüğü zaman, ya da dört, eğer bunlar, meyhanede, kumarhanede ya da kerhanede
    beraber değilse, herzaman çok ilgi çeker ve dönülüp bakılır, bu adamlar ne yapıyor diye? Eğer bunlar
    biraz da farklı adamlar ise, daha fazla ilgi çeker. Ama bahsettiğim feminenlik, ya da giyim kuşam
    kalıbı değil. Eskiden, “a bak p…” gibi giyindi” olayı vardı, ama artık o yok. Bir erkeğin kaşını
    alması, artık çok normal. Buna rağmen, iki adam birarada olduğu zaman, acaba bu ikisinin beraber ne işi
    var? Biri 20 yaşında, biri 35 yaşında, acaba bu ikisi beraber ne yapıyordur? diyor insanlar. Ve çok
    bariz bir şekilde oturduğum masanın arkasından, sandalyesini benim sandaleyimin arkasına yaklaştırıp,
    ne konuştuğumu duymaya çalışan insanlara kadar herşeyi yaşadım. Bakışlar var, ama tacize kadar
    çıkarmaya cesaret edemiyorlar. Çünkü ben dönüp cevap verebilirim.

    KIBRIS: Yani bir barda restorantta herhangibir eğlence merkezinde birlikte yemek yeyip, eğlenilebiliyor
    burada?

    CEVAP: Tabii tabii. Sandığımzdan çok daha rahat yaşıyoruz aslında hepimiz.

    KIBRIS: Bizim yasalarımıza göre eşcinsellik bir suç. Hapisliğe kadar giden bir cezası var. Bu bir
    ürküntü yaratır mı?

    CEVAP: İşte kaçış bu yüzden zaten, Rum kesimine. Ya da maddi durumu daha iyiyse, İstanbula gider, hafta
    sonu, ya da Amsterdam’a gider, ki, bu da en rahatıdır. Bizde genellikle eğlence mekanlarına damsız
    girilmez. O yüzden, zaten eğer kendi aramızda eğlenmek istiyorsak, tercihim Girne, ya da Lefkoşa
    değildir. Rum kesimidir.

    KIBRIS: Orada nerelere gidersiniz?

    CEVAP: Gay barlar var. Limasol’da, Larnaka’da var. Genellikle oralara gidiyoruz.

    KIBRIS: Onların yaşadıklarını da ölçebiliyor musun gittiğin zaman?

    CEVAP: Tabii ki. Bir kere benim erkek arkadaşım, Rum. Daha rahatlar. Çünkü benim görüğüm kadarıyla,
    toplumda daha rahat bir kabulleniş var. Mesela benim erkek arkadaşımın ailesi haricinde, işyerinde
    çalışan arkadaşları dahil, bütün çevresi, bizim çift olduğumuzu biliyor. Gayet rahat karşılıyorlar. Ev
    içinde buluşabiliyoruz. Çıkıp yemek yiyebiliyoruz. Bizim tarafımıza göre daha rahat görüşüyor insanlar.
    Ama şu var; rahatlıklarının en büyük sebeplerinden bir tanesi de onların ailesinden olmamamız. Bu,
    birebir yaşadığım bir örnektir. Çok samimi olduğumuz bir çift arkadaşımız var. En büyük kokrularından
    bir tanesi, çocuklarının eşcinsel olması. Ama çok da rahatlar bizim yanımızda. Biz de öyle.
    Çocuklarıyla da görüşüyoruz. Ama mesela, bana sorduğu, sence bişey var mı? Aman olmasın, varsa da
    tedavi ettirelim diyor. Onun da kendine göre savunması çok zor bir hayat yaşıyorsunuz, oğlumun, o zor
    hayatı yaşamasını istemiyorumdur. Ama bunun temelinde, mutlaka bir homofobi yatır. Bana dokunmayan
    yılan bin yaşasın anlayışı üzerinden gidiyor, hayat, Rum tarafında da ama en azından suç sayılmıyor.
    Çok rahat, Larnaka’nın ana caddelerinden bir tanesinde, önünde gay bar yazan bir yer var. Buraya herkes
    çok rahat girip çıkabiliyor. Suç sayılmıyor.

    KIBRIS: İşyerinde bu bir sorun olabiliyor mu? Bunu gidip patronuna söyleyebiliyor musun, ya da o bunu
    bir şekilde öğrenip, hissederse aynı şekilde davranabiliyor mu?

    CEVAP: Benim patronum aynı şekilde davranmaya devam etti. İşyerimin sahibi değil de müdürüm biliyor.
    Aslında biraz da bizim samimiyetimizden kaynaklanıyor. Çok da fazla tepki vermedi. Benim için sen
    sensin dedi, senin kişiliğin, hayatın, senin hayatındır. Senin işine etki etmediği sürece, benim için
    bir sorun yoktur dedi. Ama birçok patron, aynı tepkiyi göstermiyor. Daha negatif tepkiler veren, işten
    atmaya kadar giden patronlar da var.

    KIBRIS: Var mı çevrende böyle birşey yaşayan?

    CEVAP: Tabii ki. Cinsel tercihi yüzünden, işinden atılan insanlar var. Bu bir şekilde dedikodu
    zinciriyle gitmiştir. Bizden uzak dursun, bizim de adımız çıkar, olayıyla işinden atılan insanlar var.

    KIBRIS: Senin ihtiyaçların, ya da toplumdan beklentilerin nelerdir? Her bireyin yaşadığı toplumdan
    beklentileri vardır.

    CEVAP: Şu anki durumda açık söylemek gerekirse, hiçbir beklentim yok. Çünkü çok samimi görünen, ya da
    bu konuya çok pozitif görünen insanlar bile, birilerini deşifre etme peşidedir. Çok yaşadım, çevremde
    yaşayan çok insan var. Acaba böyle mi sorusuna cevap bulana kadar insana çok pozitif yaklaşır, sonra o
    acabası kalktığında, bunu dünyanın en önemli olayı gibi, çevresindeki diğer insanlara söyleyen çok
    fazla insan var. Çok dedikodu var. İnsanlar gereksiz konuşuyor. İnsanların özel hayatına gereksizce
    müdahale edip, ortaya dökmeye çalışıyorlar. Bence bu normal değil. Bu şekilde, kendilerince kendilerini
    korumaya çalışıyorlar, ailelerini, çocuklarını korumaya çalışıyorar diye anlamaya çalışabilirim. Ama
    koruma bir yere kadar gider. Korumanın sonrası, artık merak, ya da intikamdır. Böyle bakmak istemesem
    de. Sanki bu çok büyük bir hastalıkmış gibi, feci şekilde araştırma içinde insanlar. Bu şekilde olan
    bir toplumdan benim beklentim yok. Belki yasa geçebilir, bu bir suç sayılmaz ve konu sadece
    dedikodularla kalır. Zaten yasa geçtiken sonra, herkes kendini ortaya atacak diye birşey yok. Bu bütün
    dünyada böyle. Bu bir tabudur, bütün dünyada ve ne kadar yasa geçerse geçsin, bu tabu yıkılmaz.

    KIBRIS: Kıbrıs’ı seyahat ettiğin üleklerle kıyaslayabiliyor musun?

    CEVAP: Bir kere Kıbrıs’ı İstanbulla kıyaslayabiliyorum. İstanbul, ortamını çok iyi bildiğim, sürekli
    gittiğim bir yer. Bizim kafamızda, herzman Kıbrıslı insanlar daha açık fikirli, Türkiyeli insalar daha
    yobaz gibi, bir genelleme ve önyargı var. Bu konuda, Türkiye’deki insanlar çok daha çağdaş. Mesela,
    İstanbul şu anda, eşcinsel turizminin merkezlerinden bir tanesi haline geldi. İstanbul çok değil, 10
    yıl sonra, Amsterdam gibi olabilir. Çünkü, inanılmaz büyük bir gay life var. İnanılmaz büyük paralar
    dönüyor, bu hayatın üzerinden ve bu bir şekilde çekici hale getiriliyor. Buradaki en iyi barlardan daha
    iyi, çok daha kaliteli, lüks barlar var ve bu mekanlar tamamen eşcinsellere açık. Hatta heteroseksüel
    insanların giremediği mekanlar. Ve İstanbulla Kıbrıs’ı kıyasladığım zaman, ben, İstiklal’de, ya da
    büyük alışveriş merkezlerinde çok rahat sevgilimin elini tutup, yürüyebiliyorum, artık. Ve kimse dönüp
    bakmıyor. Bu biraz da metropolde yaşamanın verdiği bir panik olabilir. Herkes ekmek ve hayat kavgasında
    orada, ama sonuçta çok rahat. Onun dışında, Londra çok rahat. Yunanistan’da, Atina’da, insanlar artık
    bunu tamamen kabullenmiş. Onun dışında, eşcinsellerin merkezi olarak görülen belli başlı yerler var.
    Amsterdam mesela, dünyanın en rahat şehirlerinden bir tanesi. Son 10 yıldır, Mikanos adası, gay
    turizminin, dünyadaki en büyük rantını döndürdüğü bir yer. Çok da pahalı bir yer. Ama böyle olmasına
    rağmen, otellerde rezervasyon yaptırmak için 3-4 ay önceden otellere ulaşamanız gereken bir yer. Benim
    gittiğim bu şehirlere baktığım zaman, Kıbrıs bunların en yobazı diyebilirim. Rum kesimi de dahil buna.

    KIBRIS: Kız arkadaşların var mı eşcinsel olan?

    CEVAP: Var.

    KIBRIS: Onlar için daha mı kolay?

    CEVAP: Dediğim gibi, iki kızın birarada görülmesi daha rahattır. O yüzden daha rahatlar, ama Onlar da
    çok rahat yaşayan insanlar değiller.

    KIBRIS: Psikologlar cinsel kimlik üzerindeki baskılar sonucu, eşcinsellerin, travma da
    yaşayabileceklerini, hatta inthar eğiliminin çok güçlü olduğunu söylüyorlar. Sen buna benzer bir gel
    git yaşadın mı?

    CEVAP: Hiçbir şekilde bir travma yaşamadım. Ama şu vardır; ilkokuldan ortaokula geçiş dönemi çok
    önemlidir. O zamanda herkes, yavaş yavaş, belli başlı arkadaş gruplarının üyesi olur. Erkekler
    erkeklerle, kızlar da kzılarla takılır tenefüslerde. Yine belli başlı tabular içinde yetiştirildiğimiz
    için herkesin ortaokulun başında, bir kız arkadaşı olması beklenir. Aynı şekilde, lisede kız arkadaşın
    olmak zorundadır. Lise dönemi bir eşcinsel için en zor olan dönemlerden bir tanesidir. Neden kız
    arkadaşın yok diye sorulmaya başlanır. Neden etrafında çok fazla erkek var sorgulaması yapılır. Beraber
    takılınır, ama herzaman da bir sorgulama vardır. Okuduğum bir yazıda şu vardı; kızarkadaşını sevdiği
    için kızarkadaşı değildir, O okulun en güzel kızı olduğu için öyledir. Ya da küçüklükte şu vardır; o
    ağaçtaki kuşa sapanla taş atılır. Senden de sapanlar o taşı atmanı beklerler, ama sapanla o taşı atmak
    bir görevdir. Erkek olduğun için kuşu düşürmek zorundasın. Bu şekilde devam eder ve bu baskıyı insan
    içinde çok büyüktür. Eğer kendini kabullenmezsen, bunu bir noktaya kadar saklarsın. Sonra birkir ve
    büyük bir patlamaya dönüşür. Bu patlama, ya bir intiharla biter, ya da eğer erkekse, aşırı feminen
    şekilde ortaya çıkar. Feminen olan insanlara baktığınız zaman, genellikle, 15-16 yaşına kadar normal
    yaşamış, sonra birden değişmeye başlamıştır. Bu, büyük bir kesimin tamamen kendi içinde yaşadığı
    patlamadan kaynaklanır. Feminenlik savaşılması çok daha zor birşey. Feminense eğer bir insan, onun için
    hayat çok daha zordur. Çünkü, nereye giderse gitsin, o yaftayı yapıştırılar üzerine. Ama bir yönden de
    keşke biraz da feminen olsam dediğim nokta var. Ben hep bu dertten yakınmışımdır. Bir insana eşcinsel
    olduğumu söylediğim zaman, ama sen normalsin. Feminen değilsin, yürüyüşün normal, jime giden bir
    adamasın, çevresinde kız olan bir adamsın, diyorlar. Bu kalıp, zaten en büyük sorunlardan bir tanesi.
    Eşcinsel dediğin zaman, sürekli kırıtan normalden daha kadın gibi olan teması geliyor akla. Ama işte
    öyle değil.

    KIBRIS: Peki yakışıklı bir çocuksun. Kızların ilgisini reddetmek zorunda kalıyor musun?

    CEVAP: Oldu. Hatta geçtiğiiz hafta, sürekli gittiğim bir market var, orada kasiyer kız, sürekli
    geliyorsun buraya, yan kasadaki arkadaşım, senden çok hoşlanıyor, telefon numarını versene O’na dedi.
    Ben de teşşekkür ederim, ilgilenmiyorum dedim. O da kızarkadaşın mı var, diye sordu. Ben de hayır,
    erkek arkadaşım var dedim. Şaşırdı. Ama hiçbir kadın aptal değildir. Kadınlar çok akıllı yaratıklardır.
    Bunu ilk anlayan kadınlardır, herzaman. Genellikle normal erkeklerin yaklaştığı gibi yaklaşmaz eşcinsel
    erkekler, kadınlara. Zaten eşcinsel erkeklerin etrafında çok fazla kadın olmasının bir sebebi de budur.
    Bir anda, en yakın arkadaşı olabilirsiniz. Çünkü tehlikesizsiniz. Ve duygusal anlamda, onları daha iyi
    anlıyorsunuz. Ama bizim için gerçek bir beraberlik yakalamak çok zordur. Çünkü bu bir tabudur ve
    gecelik olarak görüyorlar, insanlar birbirini. Sonradan tanımak istemiyorlar genellikle. O yüzden,
    samimiyetin, sahiplenmenin ve birşeyler paylaşmanın değerini çok iyi biliriz. Birçok eşcinsel birçok
    heteroseksüelden bu yüzden çok daha sadık ilişkiler yaşar.

    KIBRIS: Senin vermek istediğin özel bir mesaj var mı? İnsnalar bu röportajı neden okusunlar, ya da ne
    anlamalıdırlar bu röportajdan, mesela?

    CEVAP: Hasta değiliz. Bu bulaşıcı birşey değil. Bu sadece, bazı özel durumlarda, sonradan gelişen bir
    tercih olabilir. Ama normalde doğuştan olan birşeydir. Umarım bizim toplumumuz da insanları olduğu gibi
    kabullenmeyi öğrenip, en azından araştırmayı bıraksınlar. Bu bir özenti değil.

    KIBRIS: Yani bu röportajı okuyan herhangi biri, sırf özendiği için bunu düşünmeyecektir?

    CEVAP: Tabii canım. Kesinlikle, benim konuşmamın sebebi, insanlara şirin gözükelim, güzel gözükelim de
    değildir. Bu sonradan oluncak birşey olmadığı için de vicdanen çok rahatım. Hiçbir çocuk, bunu
    okuduktan sonra özenmeyecektir. Zaten bunu diyen bir insan varsa, o da sapkınlıktır. Kendi içinde
    bastırılmış sorunları var, demektir. Onun dışında, bu röportajı okurken, Allah kahretsin, toplum buraya
    kadar geldi diyecek çok fazla insan olduğunu da biliyorum. Lanet olsun, çıkıp konuşuyor, bunlar. Benim
    oğlum olsa, öldürürüm herhalde, diyen insalar var. Ki, benim babam da bunlardan bir tanesi. Ama konuyu
    doğru temellerde düşünmeye çalışsın en azından bu insanlar da. Bundan bir süre önce bir araştırma
    okumuştum. Eşcinseller, genellikle çok başarılı insanlar oluyorlar. Çünkü toplum bizi kabullenmediği
    için kendimizi ıspatlama savaşı içindeyizdir. Herzaman yaptığımız işin, en tepesine çıkana kadar
    çalışırız. Bugün, dnyanın en büyük tasarımcılarının, modacılarının, adını dünya çapında duyrmuş yabancı
    ya da Türk, çeşitli meslek grubundaki insanların büyük bir bölümü, biraz da bu sebeplerle eşcinseldir.

    KIBRIS: Çok teşekkürler, bizimle konuştuğun için.

    CEVAP: Ben teşekkür ederim.

    DOÇ.DR. EBRU ÇAKICI (Psikiyatri Uzmanı)

    Eşcinsellik kesinlikle bir hastalık değildir. Biz eşcinselliği cinsel bir yönelim olarak görüyoruz.
    Genelikle bize bu konuda başvuran ailelere de durumu anlatırken, tercih yerine, “doğuştan gelen bir
    yönelim” demeyi tercih ediyoruz. Çünkü tercih dediğiniz zaman, “tercihse, değişebilir” diye
    düşünüyorlar. Oysa öyle değil. Nasıl bir kadının, karşı cinse bir yönelimi varsa ve bunu ne kadar
    uğraşsak da hemcinsine yöneltmek mümkün değilse, bu da böyle bir şey. Değiştirilemez, tedavi edilemez.
    Genellikle aileler durumu keşfettiklerinde, ilk bize başvuruyorlar. Neden diye sorguluyorlar. Bugüne
    kadar nedeni net bir şekilde açıklanamamış. Bazı durumlarda, çocuklukta yaşanan travmatik olaylar da
    belirleyici olabiliyor. Alınması gereken yeterli erkek modelinin olmaması da sebep olabiliyor. Ama
    temelde bu bir yönelimdir. Yapılan araştırmalarda, herhangi bir biyolojik farklılık tesbit edilmemiştir.
    Toplumda, eşcinsellik genellikle cinsel sapıklık olarak algılanıyor ve “aman çocuğumdan uzak dursun”
    tepkisi veriliyor. Bu böyle değil. Biz toplum olarak, modern görünüyoruz, ama tutucuyuz ve dışlıyoruz.
    Bir eşcinsel için ise, bu bir depresyon ve travma sebebi. Onları en derinden etkileyen şey ise,
    aileleri tarafında dışlanmak. Oysa herhangi bir kişilik özelliğini kabullenir gibi, cinsel yönelimini
    kabullenen herkes, çok daha sağlıklı yaşar.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 10:28 on 28 September 2017 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , Eşcinsellik, Hayvanlar   

    Hayvanlarda Eşcinsellik & Biseksüellik 

    Eşcinsel eşleştirme, hayvanlar aleminde sadece normal değildir, daha da yaygındır. Çalışmalar, yaklaşık 1.500 hayvan türünün böceklerden balıklara, kuşlara ve memelilere kadar aynı cinsiyetten eşleştirmeyi kullandıkları bilinmektedir.

    Zürafalar

    Zürafalar arasında, karşı cinsten faaliyetten daha fazla cinsiyet var. Aslında, çalışmalar eşcinsel yönelimin zürafalarda gözlenen tüm cinsel aktivitenin yüzde 90’ından fazlasını oluşturduğunu söylüyor. Ve sadece işe doğrudan gelmezler. Erkek zürafalar nasıl flört edileceğini, ilk önce birbirleriyle boğuşmalarını, yani boyunlarını nazikçe diğer vücut boyunca sürtünmelerini bilir. Bu ön sevişme bir saate kadar sürebilir.

     

    Şişe Burunlu Yunuslar

    Hem dişi hem de erkek şişe burunlu yunuslar, bir yunusun diğerini burnu ile uyardığı oral etki de dahil olmak üzere eşcinsel davranış sergiler. Şişe burunlu dünyada eşcinsel aktivite, heteroseksüel oyun ile aynı frekansta gerçekleşir. Erkek şişe burunlu yunuslar genellikle biseksüeldir, ancak yalnızca eşcinsel olma dönemlerinden geçer.

     

    Aslanlar

    Eşcinsellik, aslanlar arasında da yaygındır. İki ila dört erkek genellikle, dişi aslanları mahkemeye çıkarmak için birlikte çalıştıkları koalisyon olarak bilinen şeyi oluşturur. Diğer koalisyonları savuşturmak için birbirlerine bağlılar. Sadakati sağlamak için, erkek aslanlar birbirleriyle seks yaparak bağlarını güçlendirir. Birçok araştırmacı bu davranışı eşcinsel eşleşmeden ziyade klasik “bromance” olarak adlandırıyor.

     

    Bizonlar

    Erkek bisonlar arasındaki eşcinsel aktivite, heteroseksüel çiftleşmeden daha yaygındır. Çünkü dişi bizonlar yılda sadece bir kez boğalarla eşleşir. Çiftleşme mevsiminde, dürtü elde eden erkekler, günde birkaç kez aynı cinsiyette etkinliklere katılırlar. Ve böylece, bizon genç erkeklerde bağlanma oranının yüzde 50’den fazlası aynı cinsiyet arasında gerçekleşiyor.

     

    Makaklar

    Hem dişi hem de erkek makaklar aynı cinsiyette faaliyet gösterir. Ancak erkekler genellikle sadece bir gece için bunu yaparken dişiler birbirleriyle yoğun bağlar kurar ve genellikle tek eşlidir. Bazı makak popülasyonlarında, dişiler arasında eşcinsel davranış sadece yaygın değil, aynı zamanda normdur. Çiftleşme olmadığında, bu dişiler uyumak ve ilişki kurmak için birbirlerine yakın durur ve birbirlerini dış düşmanlardan korurlar.

     

    Albatroslar

    Hawaii’de yuva yapan Layson albatros, çok sayıda eşcinsel ortaklığıyla tanınır. Oahu adasındaki eşleştirmelerin yaklaşık yüzde 30’u iki dişiden oluşuyor. Tek eşlidirler ve genellikle ömür boyu birlikte kalırlar, iki ebeveynin birlikte bir civcivin birlikte başarıyla desteklenmesi gerekir. Yavrular genellikle zaten başka bir iş ilişkisi içinde olan erkekler tarafından babalanır.

     

    Bonobolar

    Bonobolar, bize göre en yakın yaşayan insan olarak kabul edilir ve cinsel zevk aradıkları bilinmektedir. Aynı cinsiyette olmak üzere sıkça çiftleşiyorlar. Bunu zevk için yapıyorlar ama aynı zamanda birbirleriyle bağlantı kurmak, sosyal merdiveni tırmanmak ve gerginliği azaltmak. Eşcinsel faaliyetlerin yaklaşık üçte ikisi kadınlar arasında gerçekleşir, ancak erkekler de birbirleriyle çimler arasında yuvarlanırlar.

    Kuğular

    Birçok kuş gibi, kuğular da tek eşlidir ve yıllarca tek bir ortağa bağlı kalmaktadır. Birçoğu aynı cinsiyetten bir eş seçiyor. Aslında, kuğu çiftlerinin yaklaşık yüzde 20’si eşcinseldir  ve genellikle aileleri birlikte başlatırlar. Bazen, bir erkek çiftin içindeki bir kuğu dişi ile çiftleşir ve bir .. yumurtası bıraktığında onu götürür. Diğer durumlarda, terk edilmiş yumurtaları benimserler.

    Deniz Aygırları

    Erkek walruse’ları sadece 4 yaşında cinsel olgunluğa ulaşırlar. O zamana kadar neredeyse tamamen eşcinseller. Olgunluğa ulaştıktan sonra çoğu erkek biseksüeldir ve üreme mevsiminde dişilerle eşleşir, yılın geri kalanında diğer erkeklerle seks yaparken. Yine de sadece eşcinsel seks değil, erkekler de birbirlerine sarılırlar ve suda birbirlerine yakın uyurlar.

    Koyunlar

    Araştırmalar, koyun sürülerindeki erkeklerin yüzde 8’inin, verimli dişiler civarındayken bile diğer erkekleri tercih ettiğini göstermektedir. Ancak, bu sadece evcil koyunlar arasında ortaya çıkar. Araştırmalar bu eşcinsel koyunların heteroseksüel meslektaşlarından farklı bir beyin yapısına sahip olduklarını ve daha az cinsiyet hormonu saldıklarını bulmuşlar.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 01:40 on 28 September 2017 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Belgesel, , , Eşcinsellik, , Sinema Filmi   

    Eşcinsel Sinema Filmleri ve Belgeseller 

    Pembe Filmler’den derlenen LGBTİ+Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks” + temalı sinema filmleri ve belgeseller..

    Philadelphia (1993)
    Philadelphia
    Tür: Dram
    Konu: Eşcinsel ve işinde başarılı bir avukat birgün AIDS virüsü taşıdığını farkediyor. Çok geçmeden çalıştığı hukuk bürosundaki işine de sudan bir sebepten dolayı son veriliyor. Şirketin patronu ile arasının çok iyi olmasından dolayı buna çok şaşıran avukat, şirketi ve patronu aleyhine mahkemeye dava açmaya karar veriyor. Böylece AIDS kurbanın bir insanın toplum içindeki yerini sorgulayan bir dava da başlamış oluyor. AIDS konusu üzerine yapılan en etkili filmlerden olan “Philadelphia” klasik bir mahkeme filminin AIDS konusuna uyarlanmış hali aslında. Tom Hanks’a Oscar kazandıran filmde onun avukatını Denzel Washington, sevgilisini de Antonio Banderas oynuyor.

    Naissance Des Pieuvres (2007)
    Nilüferler
    Tür: Dram
    Konu: Floriane yüzme takımı üyesi, alımlı, sarışın ve mükemmel vücutlu bir kız. Küçük ve erkeksi olan Marie içe dönük ve utangaç. Gözlemlemeyi sevenlerden. Anne’in ise kilo problemi var ve biraz dertli ama aynı zamanda lafını esirgemeyen ve dışa dönük bir tip. Anne, gözleri Floriane’dan başkasını görmeyen bir erkek yüzücüye “abayı yakmış”. Bu üç kızın arasındaki ilişki, duyguların yüzme havuzunun ışıltılı ve kuralcı ortamından soyunma odalarının ve yatak odalarının kişisel alanına geçip, arzunun ve kıskançlığın karanlık dehlizlerinde dolaşmaya başlamalarıyla birlikte farklı bir boyut alır.

    Yetişkinliğe has özel hayat çelişkileri, kamuya açılıp ergenliğin güvenli dünyasını istila edince ayarlar bozulur… Paris’in hemen dışındaki bir banliyöde geçen Nilüferler senkronize yüzme dünyasından gelen birbirinden çok farklı üç kızın içinden geçtikleri duygusal aşamaları takip eden bir film.

    Transamerica (2005)
    Transamerika
    Tür: Dram, Komedi, Macera
    Konu: Son ameliyatına birkaç gün kala transseksüel Bree (doğum adıyla Stanley), hayatında erkek olarak girdiği tek cinsel ilişkinin ürünü olan oğlu tarafından telefonla aranır. Oğlu hapishanededir ve birisinin onu çıkarması gerekmektedir. Bree konuyu hemen geçiştirerek telefonu kapatır. Ancak psikiyatrı buna izin vermez, erkek geçmişinin son cilvesiyle yüzleşmeden ameliyat olmasını uygun bulmaz. Psikiyatrı ameliyatı için gereken imzayı atmadan önce bu yolculuğu ona şart koşar. İsteksiz ve sinirli bir şekilde Los Angelas’dan New York’a gidip yeni tanıştığı oğlu Toby‘i bir dolar ödeyerek hapisten çıkaran Bree’nin tek amacı bu yakışıklı, kokain problemi olan çocuğu üvey babasına teslim edip yoluna devam etmektir. Toby ise Kiliseler Birliği’nden geldiğini öğrendiği bu iyi yürekli Hıristiyan kadınla Los Angelas’a film endüstrisinin kalbine doğru yola çıkmak ister. Arabayla doğudan batıya doğru Amerika’yı bir ucundan diğer ucuna takip eden yolculuğa çıktıklarında başlarına beklenmedik olaylar gelecektir.

    Priscilla, Queen of the Desert (1994)
    Priscilla Çöller Kraliçesi
    Tür: Dram, Komedi, Müzikal
    Konu: İşte geldiler. Zafer kazandılar. Muhteşem görünüyorlar. Son derece yaratıcılar, hayret verici görüntüleriyle ve kimseyle karşılaştırılamayacak türden eğlenceli halleri ile bu mutheşem üçlü çölün büyük boşluğuyla mücadele ediyor. 1994 yılında en iyi kostüm dalında Oscar ödüllü kazanan bu yapımda deneyimli aktör Terence Stamp (Yıldız Savaşları), Hugo Weaving (Matrix), ve Guy Pearce (Los Angeles Sırları) son derece gülünç, sudan çıkmış balığı andırdıkları ve kalbe dokunan performanslarıyla bu güne kadar yapılmış en çılgın filmde bir araya geliyor.

    Tick avustralyanın eşcinsel cennetinde, tuhaf makyaj malzemeleri satıp Adam ile drag queen showu yapan revü yıldızıdır. bir gün aldığı telefon onu avustralya’nın tam merkezindeki bir kasabaya davet etmektedir. bu sırada eski dostu transseksüel Bernedette’in uzun aşkının ölümü üzerine ona destek olur. onu da alıp eski günlerdeki gibi bir seyehat herkese iyi geleceğini düşünür. gruba Adam da katılır. hatta olaya eski bir otobüsü de katar. artık sahne isimleri ile Mitzi, Felicia ve Bernedette için renkli bir yolculuk başlamıştır. molalarda uğradıkları yerlerde önce tedbirli karşılansalar da içlerindeki sıcak ve sevimli kişiliklerini çabuk gösterirler. taa ki otobüsleri bozulana kadar… başka bir molada Adamın dengesiz bir hareketi onu tehlikeye atar, neticede grup yaşlı ama bir o kadar sevecen makina teknisyeni Bob’u kazanır. ekip tüm kıtayı aşıp hedefe yaklaşırken Tick’in eskiden evli olduğunu hatta bu evlilikten bir çocuğu da olduğunu öğrenir. davet eden de orada otel işleten ayrı yaşadıkları eşidir. hedefte nasıl bir tepki göreceklerinin merakı bir yandan stil ve renk telaşı diğer yandan onları kendi kimlikleri ile yüzleşmeye götürür. Darg Queen olmak utanılası ve eşten evlattan çevreden mahçubiyetle uzaklaşılmaya bir sebep olmadığını göstermek zorundadırlar. karşılaşacakları sonuç ise onları da şaşırtacaktır.

    Lola + Bilidikid (1999)
    Lola ve Bilidikid
    Tür: Dram
    Konu: 16 yaşındaki Murat, Berlinli, Türk ve eşcinsel ve deneyime aç bir genç. Murat’ın ailesinde ipler, ağabeyi Osman’ın elinde, Osman’ın bir numaralı yasası ise, başka erkekleri seven erkeklerin birer utanç vesilesi olduğu. Murat buna rağmen, tutkulu bakışlara ve kendisiyle benzer düşüncedekilere rastlama fırsatı yakalamak için, her gece parklara çıkarak piyasa yapıyor. Sonunda kendini kiralık Türk oğlanlar ve travestilerden oluşan ikilemlerle dolu bir altkültüre saplanmış buluyor.

    Bu dünya, Murat için yeni bir yuva oluşturuyor. Tıpkı Murat gibi Türk olan Lola, bir travesti şovda şarkıcı olarak sahne alıyor. Lola ve Murat neredeyse ilk andan itibaren son derece sıcak bir dostluk kuruyorlar; ne var ki Lola, Murat’ın ağabeyi Osman’la ilgili bir sırrı saklıyor.

    Eating Out 2 (2004)
    Yesinler Seni 2
    Tür: Komedi, Romantik
    Konu: İlk Amerikan gey “devam” filmi, entrikalarıyla ve arzuların dayanılmaz hafifliğiyle karşımızda. 2004 yapımı ilk filmin gördüğü büyük ilginin ardından çekilen Yesinler Seni 2 bu kez beklediğinizden daha fazla tansiyon, eğlence, kahkaha ve elbette bol miktarda görsel şölen (!) vaat ediyor.

    Ön-aldatma nedir? Kısaca özetlemek gerekirse mevcut sevgiliden ayrılmadan önce bir sonraki sevgiliyi belirleme durumu. Seks müptelası oldukları rahatlıkla söylenebilecek olan tatlı-kaçık üçlü Kyle, Gwen ve Tiffani bu kez kız ya da erkek tüm okulun gözünü üzerine diktiği çıplak model Troy’u yatağa atmaya karar verir. Kyle’ın Troy’u tavlayabilmesinin yolu ise straight numarası yapmaktan geçiyor. Diğer yandan Kyle’ın eski sevgilisi Matt ise bu planı altüst etmeye ve Troy’u kendi gey kimliğinden ödün vermeden elde etmeye çalışmaktadır.

    Peki bu yarışta Tory’u ilk kim elde edecek? Yesinler Seni 2’nin erkek-erkek, kız-erkek kombinasyonları ile şekillenen biseksüel dünyasında hedef çıtaları yükseliyor, cinsel sınırlar yok oluyor ve sonuçlar asla beklendiği gibi olmuyor!

    Kinky Boots (2005)
    Müstehcen Çizmeler
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: Son derece eğlenceli ve orijinal müstehcen çizmeler, uyum sağlamanın tek yolunun pes etmemek olduğunu ispatlayan ve mutlaka görmeniz gereken bir film! Price ailesi nesillerdir son derece kullanışlı ve muhafazakar erkek ayakkabıları imal etmektedir. Fakat aile işini iflastan kurtarmak için genç Charlie

    8 my Point resistent canadian pharmacy . Dripping a last, canada pharmacy online where product weeks nothing no prescription pharmacy cracked use product.
    Price, yeni ve sıradışı bir tasarım danışmanına başvurmak zorunda kalır: Göz alıcı ve vahşi sitili ile tozlu eski dükkana taze bir nefes getiren seksi bir travesti şarkıcı!

    Flawless (1999)
    Kusursuz
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: Homofobik bir adam, eşcinsel komşusunun yardımına muhtaç kalırsa ne olur?

    Emekli güvenlik görevlisi Walt’ın, bir grup hırsızı kovalarken geçirdiği bir kaza sonucu, ses telleri zedelenir ve konuşma yeteneğini kaybeder. Terapisinin bir parçası olarak şarkı söyleme dersleri de alması gerekir ama ona bu konuda yardımcı olabilecek tek kişi, eşcinsel komşusu Rusty’dir.

    Homofobik Walt’ın ezelden beri hiç hoşlanmadığı Rusty’le girmek zorunda kaldığı zorunlu diyalog, zamanla aralarında bir dostluğun gelişmesine neden olur.

    Sommersturm (2004)
    Yaz Fırtınası
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: Tobi gizliden gizliye en yakın arkadaşına aşıktır; ancak 15 yaşın o körpe hallerinde bunu kabul etmek hiç de kolay değildir. Ufak tefek ittirmelerle yaşanan keyifli anlar ise bir tehdit unsuru oluşturmamaktadır; her şey gizli ve kontrol altında ilerlemektedir. Ama büyük yarışa hazırlanmak için kürek takımıyla kampa gidildiğinde, doğanın ve hormonların çağrısına yanıt vermemek güçleşir ve kamp günleri Achim’in kız arkadaşının iki oğlanın arasına girmesiyle gerginleşir. En yakın arkadaşından ne istediğini tam olarak kestiremeyen Tobi’nin kafası, kampa eşcinsellerden oluşan bir kürek takımının gelişiyle iyice karışır. Cinsel gerilim artar ve Tobi, Achim ve diğer takım arkadaşları yaklaşmakta olan yaz fırtınası kadar şiddetli, ancak bir o kadar da özgürleştirici yüzleşmeler yaşamak zorunda kalırlar. Seksi delikanlıların, gerçekçi diyalogların ve çarpıcı bir sinematografinin öne çıktığı bu cesur film, izleyiciler arasında birçok kalp kıracak ve seyirciyi kendisine bağlayacaktır.

    Chuecatown (2007)
    Oğlanlar Şehri
    Tür: Gerilim, Komedi
    Konu: İspanyol sinemasının ünlü yüzlerini komedi temasında bir araya getiren Chuecatown, eşcinsel şişman, sevimli ve kıllı dünyası Bears üzerine odaklanıyor. Seri katilin yakalanması için Chuecatown’da (Oğlanlar Şehri) bir koşuşturmacaya şahit olacağız.

    Gohatto (1999)
    Tabu
    Tür: Dram, Tarihi
    Konu: 1865 yılında, Kyoto’da, seçkin bir samuray birliğine bağlı samuraylar arasındaki eşcinsel eğilimler ve aşk ilişkileri… Usta Japon yönetmen Nagisa Oshima filmi için şöyle konuşuyor: “Bir grup erkeğin birlikte yaşadığı her yerde eşcinselliğin bazı yönleri daima varolur.” Bu tabu tema etrafında dönen filmde başrolde Takeshi Kitano yer alıyor.

    Milk (2008)
    Milk
    Tür: Biyografi, Dram
    Konu: Hollywood’un en duyarlı yönetmenlerinden Sean Penn, kâh Irak savaşına karşı çıkmış, bazen de işçi sınıfı lehinde açıklamalar yapmış, tercihini her zaman ezilenler lehinde kullanmakta beis görmeyen, sinemanın yüz akı bir sanatçı olmasıyla maruftur. Milk ile de, duyarlı olduğu bir diğer konu, gey hakları konusunda idol addedilen Harvey Milk’in yaşamını beyazperde’ye aktararak yine farkını gösteriyor. 1977’de, Harvey Milk San Francisco Şehir Meclisi’ne seçilerek Amerika’da eşcinselliğini saklamadan bir devlet kadrosunda üst düzey yöneticiliğe seçilen ilk kişi olmuştur. Zaferi, sadece eşcinsel hakları adına önemli değildi. Politik alanda koalisyonlar peşindeydi. Yaşlı vatandaşlardan sendikalı işçilere kadar herkes için, Harvey Milk bir uğurda savaşmanın anlamını değiştiren, 1978’de ölümüne kadar da tüm Amerikalıların kahramanı haline gelen biri oldu. Sean Penn’e ikinci Oscar’ını kazandıran film, aynı zamanda en özgün senaryo ödülüne de sahip oldu.

    Dönersen Islık Çal (1993)
    Whistle If You Come Back
    Tür: Dram
    Konu: Beyoğlu’nun arka sokaklarında barmenlik yaparak yaşamını sürdüren bir cüceyle, fahişelik yapan bir travestinin dramatik öyküsü. Toplumun dışladığı bu iki marjinal tipin tanışması karanlık ve pis sokakların birinde gerçekleşir. Cüce (Mevlüt Demiryay), iş çıkışı evine dönerken, sokak serserilerinin saldırdığı ve gerçek bir kadın sandığı travestinin (Fikret Kuşkan) hayatını kurtarır. Gerçekte onu kurtaran, cücenin, o tehlikeli sokaklarda ve gecenin karanlığında kendisini korumak için boynunda taşıdığı düdüktür. Düdük seslerini duyan serseriler kaçıştıktan sonra, travestiyi evine alır. Ne var ki, evinde misafir ettiği ‘kadın’ın aslında bir erkek olduğunu anlayınca büyük bir şaşkınlık geçirir. Ama, yaşamını tek başına, yalnızlığını ise balkonundaki köpekleri ve boynundaki düdüğüyle paylaşarak sürdüren cüce ile, başlangıçta iğrendiği, nefret ettiği travestinin arasında duygusal bir dostluk gelişecektir. Bu güzel dostluk ne acıdır ki, o çirkin dünyanın, sonunda onları birbirlerinden ayırana dek sürecektir…

    To Wong Foo Thanks for Everything, Julie Newmar (1995)
    To Wong Foo Thanks for Everything, Julie Newmar
    Tür: Komedi
    Konu: Stil sahibi olmak ve sanatı hayatına giyebilmek seçkinliği tarif eder. Drag Queen olmak ise bu ifadeden başlayıp rüküş ve ucuz olmaya kadar uzanan geniş yelpazede kaliteye yönlendirilsin özendirilsin diye yarışmalarla desteklenmektedir. Uzun adı ile “To Wong Foo, Thanks for Everything Julie Newmar” tüm zamanların en güzel Drag Queen temalı komedilerinden birisidir.

    Film Noxi ve Vida’nın Kalifornia daki büyük Drag Queen yarışmasının New York elemelerini kazanmaları ile başlar. Chi-Chi’de onlara ilave olur. Fakat bu sefer ekibin yolculuğu yapabilmesi için uçak biletlerini nakte çevirmesi gerekir. Bu onlara yolculuğu karada götürecek konforu sağlamaz. Yola ikinci el eski bir cadillacla çıkarlar. Onlardan yolda yararlanmak isteyen korucu ile başları derde girer. Ardından araba garip bir kasaba yakınlarında bozulur. Kasaba halkı ile iletişim kurmakdan öte kısa zamanda kaynaşırlar. Öte yandan korucu şerif Dollard onları aramakdadır. Bulduğunda ise kasabada saklanan Drag Queenler yerine, Drag Queen bir kasaba ile karşılaşır! Kasaba bu işi çözüp, onlar Hollywood Kaliforniya’ya vaktinde ulaşabilecekler midir? Bir zamanların mükemmelliğin simgesi Julie Newmar’ın çin lokantasına teşekkür imzalı fotosu onların icon’u olacak ve yol boyunca Chi-Chi kadın elbisesi giyen oğlandan, giydiğine stil veren bir hanımefendiye dönüşecekdir.

    My Beautiful Laundrette (1985)
    Benim Güzel Çamaşırhanem
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: “Benim Güzel Çamaşırhanem”, Thatcher Dönemi İngiltere’ sindeki marjinal kültürleri inceliyor. 1980’ li yıllarda, Güney Londra’ nın Pakistanlıların yaşadığı kesiminde geçen filmde, okul arkadaşı olan iki genç, Johnny ve Ömer’in aşklarını anlatıyor.

    İşçi sınıfından olan Johnny’ nin (Daniel Day Lewis), göçmenlerden nefret eden “National Front” isimli faşist bir gruptan arkadaşları vardır. Eşcinsel Pakistanlı Ömer (Gordon Warnecke) ise, vaktinin çoğunu yatağında geçirmek zorunda olan babasıyla yaşamaktadır.

    Ömer’in zengin amcası Nasser (Saeed Jaffrey), akrabalarına yardımcı olmak amacıyla önce Ömer’e bir garajda iş bulur, sonradan da onu eski bir çamaşırhanenin başına geçirir. bu sırada tanışan Ömer ve Johnny, çamaşırhaneyi, neon ışıklarıyla süslenmiş, içinde bir akvaryum, video oyunları bulunan “Powders” isimli bir yere dönüştürmeye karar verirler. Johnny, çamaşırhaneyi, hayat çizgisini değiştirebilecek ve kendisine olan saygısını tekrar kazanmasını sağlayacak bir mkan olarak görmektedir. Oysa Ömer, bunu o kadar da önemsememektedir. Bir dönemin Londra hayatından ve insanlarından kesitler sunan filmde, Frears ve Kuresihi, sınıf, ırk, aile ve seks konularına neşeli bir bakış açısı getiriyorlar.

    The Broken Hearts Club (2000)
    Kırık Kalpler Kulübü
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: Dostlar arasındaki en kısa yol her zaman düz çizgi değildir. Kaliforniya tüm güzellikleri ile arkadaşlıklar için yeni sayfalar açar. Dennis, fotoğrafçı, dost canlısı ve eşcinseldir. 28. yaş günü kutlamak için toplandıkları gece neyi aradığını ve hayatını sorgulamaktadır. romantizm ve erotizm arasında dengeler artık sığınılacak emin bir limana işaret etmektedir.

    Benji, görünüşte punkçu ve jimnastik salonları müptelası bir gençtir ve bu tutkusu sık sık onun başını belaya sokmaktadır. Öbür taraftan sıkı bir psikiyatri öğrencisi olan Hawe ise eski erkek arkadaşının etkisinden kurtulamamaktadır. Yakışıklı Cole herkesin hayran olduğu biridir ama o kendisi ile sevgilidir. Patrick ise onun tam aksine kendine güvenmemesi yüzünden hep alay edildiğini sandığından çok sıkılmaktadır. Uzun süreli arkadaşlarını anlatıp duran ama hep yalnız yaşayan Taylor ise dert anası görüntüsünün üstesinden gelmek zorundadır. tüm ekibin adeta sığınağı durumunda olan lokantanın sahibi Jack olgunluğu ile hep denge sağlamaktadır… Bir de ekibe en son katılan çaylak Kevin aşk konusunda aceleci, hayat konusunda tecrübesizdir.

    Arkadaş grubu komedisi ve eşcinsel draması olarak keyifli bir film olan “kırık kalpler klübü”, hayatı ve neticesini tekrar düşündürüyor.

    Bent (1997)
    Kırık
    Tür: Dram, Romantik, Savaş
    Konu: Martin Shaw’ın ünlü tiyatro oyunundan uyarlanan bu film, Nazi Almanya’sında toplama kampına düşen iki eşcinsel erkeğin dostluğunu, yakınlaşmasını ve şartlar yüzünden platonizmden ötesine geçemeyen aşkını anlatıyor.

    Karakterlerden biri (Max) eşcinsel olduğu bilinmediğinden dolayı pembe üçgenli gömleği giymek yerine sadece Musevi işareti taşıyan bir gömlek giymeyi tercih ediyor. Eşcinselliği gururla taşıyan ve o durumda eşcinseller dışında başka bir gruba dahil olmanın pek bir avantajı olmayacağını fark eden Horst ise asla gururundan ödün vermiyor.

    Gerçekten söyleyecek bir şeyi olan, eşcinsel onur üzerine semboller ve kafa yormayı gerektirecek diyaloglar içeren bu film izlenmesi gereken klasikler arasında. Ancak filmin amacı izleyicileri ağlatmak değil, eşcinsellerin Nazi Almanya’sındaki durumunu gözler önüne sermek ve Nazi toplama kamplarındaki zulmün her tür azınlığa ayrım gözetmeden uygulandığını göstermek. Herhalde Nazi kampları, eşcinsellerin ayrımcılığa maruz kalmadığı nadir yerlerden biriydi.

    In & Out (1997)
    Vücut Dili
    Tür: Komedi
    Konu: En yakınınız, sevgiliniz veya evleneceğiniz kişi sizden çok önemli bir sırrını gizliyor. Üstelik bu seks ile ilgili bir sır. Büyük şehirlerde kendini saklamaktan çekinmeyen homoseksüellerin yanında küçük şehirde yaşadığı için normal bir vatandaş gibi gözüken bir öğretmenin komedisi “In and Out”… Bu eğlenceli filmin yönetmeni ise “Kirli Çürük ve Adi”, “Little Shop Of Horrors” ve “Peki ya Bob?” gibi nitelikli filmleriyle tanıdığımız Frank Oz…

    XXY (2007)
    XXY
    Tür: Dram
    Konu: Alex, annesi ve babasıyla birlikte Arjantin’den Uruguay’daki küçük bir balıkçı kasabasına taşınan on beş yaşında bir kızdır. Ancak, herkesin bildiği ama kimsenin sözünü etmediği bir sırrı vardır: Alex, çift cinsiyetlidir. Ailesinin hali vakti yerinde arkadaşlarının yeniyetme oğullarıyla birlikte ziyarete gelmeleri, herkes için bir kırılma noktası olacaktır. Yönetmenin bu ustalıklı ilk filmi, cinsiyet, cinsellik, toplumsal cinsiyet kimliği ve çocuklar anne-babalarından daha akıllı olduğunda tüm bu konularla baş etmenin güçlüğü üzerine parlak bir keşif yolculuğu.

    Prick Up Your Ears (1987)
    Kulaklarını Dik
    Tür: Biyografi, Dram, Komedi
    Konu: Joe Orton ile Kenneth Halliwell”in Kraliyet Akademisi Drama Sanatları bölümünde tanışmaları ile başlayan ilişkileri 15 yıl sürer. Homoseksüelliğe hapis cezasını öngören 60”lar İngilteresi’nde bu çift birlikte yaşar ve birlikte çalışır. Ancak zaman içinde ilişkideki rolleri değişeceklerdir. Taşradan gelen, eğitimsiz ve maceraperest Orton kendini yetiştirip tiyatro kariyerinde hızla yükselirken, şehirli ve eğitimli Halliwell istediği her şeye partnerinin sahip oluşu karşısında ezilir. Başarı dışında herşeyi paylaşan çiftin arasındaki eşitsizlik, onları kaçınılmaz bir sona doğru sürükleyecektir.

    20 Centimeters (2005)
    20 Santimetre
    Tür: Komedi, Müzikal
    Konu: İspanyol yönetmen Ramon Salazar’ın 20 Santimetre’si, Priscilla, Çöllerin Kraliçesi’nin ihtişamının Almodovar filmlerinin canlılığı ve rengârenkliliğiyle buluşmuş hali. Narkoleptik bir transseksüel olan Marieta (Monica Cervera) fazlalık gibi gördüğü 20 santimlik aletinden kurtularak hayalindeki göz alıcı kadın kimliğine kavuşmak için can atmaktadır. Hiç olmadık zamanlarda birdenbire uyuyakaldığında ise rüyalarında o kadın olup, her dilden şarkıları kostümlü, fantastik ve sürreal koreografiler eşliğinde söyleyebilen şahane bir şarkıcıya dönüşüverir. Dusty Springfield, Madonna ve Queen gibi isimlerin en çok sevilen parçalarının Marieta tarafından yeniden yorumlanmış versiyonları sizi oturduğunuz yerde dans ettirecek; istediği kimliğe kavuşma serüveni ise içinizi ısıtacak.

    Mambo Italiano (2003)
    Mambo Italiano
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: Yirmili yaşlarının sonundaki Angelo’nun anne babası Maria ve Gino, 1950”lerde İtalya’dan Montreal”e göç etmiş, ama bu yeni dünyaya hiçbir zaman tam olarak alışamamışlardır. Mutlu dünyaları, oğullarının bir ev sahibi olmak istemesiyle gölgelenir. “Bir çocuğun evlenene dek ailesi ile birlikte oturmasında ne sakınca vardır?”
    Oğullarının çocukluk arkadaşı Nino da onunla oturmaya karar verince biraz rahatlarlar. Oysa bu rahatlık çok kısa sürecektir. Çünkü Angelo ve Nino sadece arkadaş değil, “sevgili”dirler!
    Ve aileler bunu öğrendiklerinde ortalık cehenneme döner…

    The Amazing Truth About Queen Raquela (2008)
    Kraliçe Raquela’nın Harikulade Gerçekliği
    Tür: Biyografi, Dram
    Konu: Raquela, Cebu şehrinin sokaklarından kaçıp Paris’te peri masalı gibi bir hayat yaşamak ve gerçek aşkı bulmak isteyen Filipinli bir transseksüel. Zamanının çoğunu, gelip onu kurtarabilecek adamlarla internette sohbet ederek geçiriyor. Geleceklerini söylüyorlar, ama Raquela her seferinde havaalanında boşu boşuna beklerken buluyor kendisini. Hayalini gerçekleştirebilmek için, fuhuştan daha çok para kazandıran internet porno işine giriyor. Porno yıldızı olarak edindiği şöhret onu yeni arkadaşlarla tanıştırıyor: İzlandalı transseksüel Valerie ve Raquela’nın çalıştığı web sitesinin sahibi Michael. Valerie, Raquela’nın İzlanda’ya kadar gelebilmesini sağlıyor, Michael ise onu Paris’e davet ediyor. Paris Raquela’nın rüyalarındaki yer mi? Peki ya Michael, Raquela’nın beyaz atlı prensi mi? Kraliçe Raquela’nın Harikulade Gerçekliği’nin belgesel mi kurmaca mı olduğuna karar vermek, gerçekle kurgu arasındaki yerini belirlemek zor. Zira filmde, yönetmen Olaf de Fleur’u, kendi rüyasını kameranın takibinde yaşamak için ikna eden capcanlı bir Raquela Rios, nam-ı diğer Kraliçe Raquela ile tanışıyoruz; onun gerçek hayat deneyimlerini izliyoruz. Düşünceli, akıllı ve transseksüelliğin kendisini kalıplara sıkıştırmasına izin vermeyen bir karakter olan Raquela, bu kurmaca filmin bir belgesele, belgeselin ise bir peri masalına dönüşmesi için ilham kaynağı oluyor.

    The Living End: Remixed and Remastered (2008)
    Yaşamın Dibi
    Tür: Dram, Macera
    Konu: Ünlü yönetmen Gregg Araki’nin 1992 yapımı postmodern filmi, yenilenmiş kopyasıyla karşınızda. Yaşamın Dibi 90’larda geçen, hardcore endüstriyel müziğin ritim tuttuğu, delicesine tutkulu bir eşcinsel aşk hikayesi. Film toplumla uyumsuz iki gencin arasındaki ilişki üstüne kurulu: Yersiz yurtsuz, geçinmek için bedenini pazarlayan Luke ve HIV pozitif olduğunu keşfedince hayatı alt üst olan sinema yazarı Jon. Kaybedecek gerçekten hiçbir şeyleri olmayan bu ikili, Amerika’nın bağrına doğru yarı sürreal bir yolculuğa çıkıyor. Strand Releasing ve Fortissimo Films filmin 16 mm orijinal kopyasını temizleyip HD’ye aktardı, yeniden renklendirdi, müziklerini remiksledi; kısacası Gregg Araki’yle birlikte filmi neredeyse baştan yarattılar. Bu şekilde, filmin ruhuna ruh kattılar ve mesajlarını öne çıkardılar. Queer New Wave akımının klasiklerinden sayılan Yaşam Dibi, suskunların ve hakları ellerinden alınanların sesini beyazperdeye taşıyor.

    Boy Culture (2006)
    Erkekçe
    Tür: Dram
    Komedi: Matthew Rettenmund’un romanından uyarlanan Erkekçe, seksi, eğlenceli ve zekice yazılmış bir eşcinsel komedisi. Bu ikinci uzun metrajlı filminde Brocka, sıradışı eşcinsel bir aile ile karşımızda: X, daima 12 zengin erkekle sabit tuttuğu seçkin bir müşteri portföyü olan pahalı bir erkek fahişedir ve ucunda para yoksa kimseyle asla yatağa girmez. Eşcinsel kimliğini yeni keşfetmiş olan ve doğru erkeği bekleyen güzel ev arkadaşı Andrew’a gizli bir aşk besler. Ama Andrew’a göre bir fahişe onun için doğru erkek değildir. Evin diğer sakini, sevişmeye bir türlü doyamayan 17 yaşındaki Joey ise, X’e için için yanmaktadır. Bu üç erkek arasında yoğun bir cinsel gerilim yaşanırken, X’in 12 kişilik kadroyu doldurmak için tanıştığı 79 yaşındaki münzevi Gregory her şeyin üstüne tuz biber eker.

    Kraliçe Fabrika’da (2008)
    The Queen is in the Factory
    Tür: Dram
    Konu: Kalıpları ve sınırları olan genç moda editörü Yağmur (Dicle Kartal) erkek kardeşi Bulut’un (Çağrı Aslan) eşcinselliğini kabul etmemektedir. Oyun yazarı olmak isteyen Bulut “Fabrika” adını verdiği evinde, kendine Andy Warhol’culuk oynadığı bir dünya yaratmıştır. Yağmur sevgilisi Kaya’nın (Fatih Günaydın) evlilik beklentisi ile boğuşurken, Bulut’da erkek arkadaşı Kaan’ın (Şenol Demir) dünyasına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Bu iki kendi içinde farklı çatışmaları olan ilişki devam etmeye çalışırken bir ölüm haberi her şeyi değiştirecektir. Yağmur’un yakın arkadaşı Efe (Umut Armağan) “nefret cinayetine” kurban gitmiştir. Bunun üzerine Yağmur bir karar verir: kardeşini “tedavi ettirecek, onu kurtaracaktır”. Sonunun Efe gibi olmasını engelleyecektir. İki kardeşin çıkacakları bu traji-komik yolculuk yıllarca bastırdıkları ne varsa su yüzüne çıkaracak, onlara yeni bir hayatın kapılarını açacaktır.

    “Kraliçe Fabrika’da”, anne ve babaları tarafından hiç “dokunulmamış”, yirmili yaşlardaki iki kardeşin: YAĞMUR ve BULUT’un hikayesi. Film aile bağlarına, gençliğe, ilişkilere, aşka, sekse, aldatmaya ve romantizme GENÇ, DİNAMİK, FARKLI ve CESUR bir bakış açısıyla yaklaşmayı hedefleyen küçük/bağımsız bir yapım.

    Kamera önünde ve arkasında gençlerin çalıştığı film Andy Warhol, Woody Allen ve Liza Minnelli gibi isimlere göndermeler yapıyor.

    Basında büyük yankı uyandıran Gay İkonu rolünü HANDE YENER’in üstlendiği filmde BİLLUR KALKAVAN, GÜLSEREN GÜRTUNCA, ONUR BAŞTÜRK ve ÖZGÜR ÖZBERK konuk oyuncu olarak yer alıyorlar.

    Film, geçen yıl Epsilon Yayınları’ndan “Hep Böyle Kal” adlı romanı yayınlanan Ali Kemal Güven’in ilk uzun metrajı.

    Ünlü isimler de dahil olmak üzere kimsenin maddi bir karşılık almadığı film, onbeş günde, neredeyse sıfır bütçeyle çekildi.

    Presque Rien (2000)
    Come Undone
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Annesiyle yaşayan 18 yaşındaki eşcinsel bir gencin bir gün sahilde yaşıtı bir sevgili bulmasıyla gelişen olaylarını anlatan film ülkesi dahil birçok ülkede ödül alan filmlerden biri oldu…

    Eating Out (2004)
    Yesinler Seni
    Tür: Komedi
    Konu: Yönetmen adayı Niomi, lezbiyen p*rnoları çekerek hayatını kazanmaktadır. Bu çabaları arkadaşlarından sert eleştiriler alır. Heteroseksüel erkek olan film yapımcısı patronları, çektiği filmleri, fantezi peşinde koşan erkeklere değil de; gerçek lezbiyenlere hitap ettiği için fazla gay bulurlar ve yapımcılığını üstlenmeyi reddeder-ler. Tam bu dönemde Niomi, bir çöpçatan şovunun lezbiyenlere ayrılan ilk bölümünü çekme teklifi alır.Ama tabi ki de bu programda katılımcılar, gerçekten de lezbiyen bir çift olup, çıkmaya başlamaya-caklardır.Gerçek lezbiyenler tarafından, gerçek lezbiyenler hakkında yapılan ilk Japon filmi olan Şeker Şey;hem seksi, hem romantik, hem de taptaze senaryosu ve kadın cinselliği hakkındaki heyecan verici bakış açısıyla son derece ilginç bir film.

    The History Boys (2006)
    Tarih Öğrencileri
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: 2005’te altı Tony Ödülü birden alarak Broadway’de olay yaratan bu oyun, tiyatro yönetmeni Nicholas Hytner tarafından (ki Kral George’un Deliliği ve The Object of My Affection / Aşkımın Hedefisin’i de yönetmiştir) tiyatrodaki oyuncu kadrosuyla birlikte beyaz perdeye uyarlanmış. Çokkatmanlı ve sürükleyici bu trajikomedi, büyümek, eğitimin amacı, öğretim yöntemleri, eşcinsellik ve İngiliz eğitim sistemi gibi temaları işlemektedir. 1983’te Yorkshire’da geçen filmde, sekiz öğrencinin Oxford ve Cambridge’e başvurma süreçlerine tanık olunmaktadır. Onlarla yakından ilgilenen iki öğretmenleri vardır: Öğrencilerin zihinlerini açmayı amaçlayan Hector ve sınav kurulunun dikkatini çekecek taktikler öğretmek üzere okul müdürü tarafından tayin edilen Irwin.

    Ma Vie En Rose (1997)
    Pembe Hayat
    Tür: Dram
    Konu: Ludo, harika ailesi ile beraber Paris’in masallarını andıran güzellikteki bir banliyösünde mutlu bir hayat sürmektedir. Hayatı imrenilecek kadar güzeldir. Ancak ortada bir sorun vardır. Ludo ne istediğini bilmektedir ve bir rüyası vardır: Ludo bir kız çocuğu olmak istemektedir!

    Farklılığın, arzunun, sihrin neşe dolu ve acı-tatlı hikayesi… Sıra dışı genç oyuncu George Du Fresne’nin hayret verici performansı sayesinde Ma Vie En Rose, gerçek bir sinema deneyimi.

    Normal (2003)
    Normal
    Tür: Dram
    Konu: Roy ve Irma (Jessica Lange “Postacı Kapıyı İki Kere Çalar”dan), Applewood bir aile olarak yıllardır birlikte yaşamaktadırlar. Kızları Patty Ann (Hayden Panettiere “Heroes” dan…) onlarla birliktedir. Oğulları ise şehir dışındadır. 25. evlilik yıl dönümlerinde Roy, aldığı kararı eşine açıklar ve artık transeksüel kimliğini ortaya koyacaktır! Etki sahası aileyi de aşan bu karar, pek çok dönemden geçerek sonuca ulaşır.

    Get Real (1998)
    Get Real
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Steven 16 yaşında eşcinsel olduğunun farkına varmış bir gençtir. Cinselliği yaşamak içinse çok şevklidir hatta kimi zaman parak kenarında bulunan erkekler tuvaletinden bile medet ummaktadır. Yakın arkadaşı ve sırdaşı olan Linda onu hep uyarmış olsa da Steven için bu artık takıntı haline gelmiştir. Kendine benzer birini ararken karşısına okulun koşu takımı yıldızı ve kızların favorisi John çıkıverir. ilk açılmalar ve kendini buluşların ardından birbirlerini keşfederler. John bu durumun altında ezilmektedir ve kendini frenleme kararı alır. Diğer bir yandan bu evrede Joha’a genç kızların tekliflerine ilgili gibi davranması Steven’ı yaralamaktadır. Nerede ciddiye alıp nerede ise soğukkanlı durmasını yeni öğrenildiği gençlikte böylesi bir ilişki, Steven’ı ağırlığı ile çok kısa zamanda ezer. Tahammülün bittiği yerde ise koca bir okul, farketmedikleri gizli hayatlarla yüzleşirler.

    Before Night Falls (2000)
    Karanlıktan Önce
    Tür: Biyografi, Dram
    Konu: Aynı zamanda başarılı bir ressam ve heykeltraş olan ve 1996 yılında çektiği ilk filmi “Basquiat”la pek çok festivalde ödül kazanan Julian Schnabel’ın Kübalı şair ve yazar Reinaldo Arenas’ın otobiyografik romanına dayanarak çektiği “Karanlıktan Önce”, yazarın yaşamını Küba’daki çocukluk yıllarından New York City’deki ölümüne dek geniş bir perspektiften ele alıyor. Küba Devrimi’nden sonra yaşananları içeriden bir bakışla karşımıza getiren filmde, eşcinsel bir yazar olduğu için hapse atılıp işkence gören Arenas’ın, en zor anlarında bile yazmaktan vazgeçmeyişine tanık oluyoruz. Ülkemizde biraz gecikmeli olarak vizyona giren filmin, parlak oyuncu kadrosuyla dikkat çektiğini ve 2000 yılında Venedik Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü aldığını hatırlatalım…

    Hate Crime (2005)
    Nefret Suçu
    Tür: Dram, Gerilim, Mistik, Suç
    Konu: Tommy Stovall tarafından yönetilen 2005 yılı yapımı filmde, yeni taşındıkları mahallede komşuları tarafından nefret suçuna maruz kalan eşcinsel bir çiftin yaşadıklarını konu ediliyor. Hate Crime, güçlü bir aşkın bazı hoşgörüşürüz kişiler karşısında nelerle sonuçlanabileceğini anlatan bir film. Ayrıca film oyun kadrosu ile dikkat çekiyor.

    Boys Don’t Cry (1999)
    Erkekler Ağlamaz
    Tür: Dram, Romantik, Suç
    Konu: Başrol oyuncusu Hilary Swank’a 2000 Oscar’larında sürpriz bir ödül kazandıran “Erkekler Ağlamaz”, korkutucu olduğu kadar büyüleyici bir drama…Amerika’nın göbeğinden olağanüstü bir ikili hayat, karmaşık bir aşk üçgeni ve bölgeyi sarsacak bir suç doğuyor… Brandon Teena (Hilary Swank), Nebraska’nın Falls City kentine yeni gelmiş, umut veren bir geleceği olan ve bu küçük kırsal toplumu büyüleyen bir genç. Eğlenceden hoşlanan cazip Brandon’a herkes hoş bir flört, cömert ve sadık bir arkadaş gözüyle bakıyor. Oysa o aslında olanaklarının ötesine geçmiş bir hayalci, bir palavracı… Brandon’ın, çoğu kadın olan arkadaşları onun arzularının yoğunluğunun farkında oldukları halde, içlerinden hemen hemen hiçbiri onun kimliğinin ne ölçüde kendi icadı olduğunu fark edemiyor. Brandon’ın vahşice öldürülmesi, onun yetişmesine ilişkin olarak, daha önce kasabalı komşuları için meçhul olan ayrıntıları ortaya çıkartıyor.

    My Own Private Idaho (1991)
    Benim Güzel Idahom
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Oldukça küçük bir bütçeyle çekilen bu bağımsız film, bazı olumsuz eleştirilere ve dağıtımının sınırlı olmasına karşın kısa sürede başarı kazanarak eşcinsel sinema klasikleri arasında yerini aldı. Film, Mike ve Scott adlı iki erkek sokak fahişesinin izini sürmektedir. Mike’ın annesini aramak için Idaho’ya giden iki arkadaş, daha sonra kendilerini İtalya’da bulurlar. Zengin bir aileden gelen Scott, davranışlarının bir başkaldırı olduğu iddiasındadır. Mike ise eşcinsel ve aniden uykuya dalan bir narkoleptiktir. Bu kişisel keşif yolculuğu boyunca kurulan güçlü arkadaşlık, tek taraflı romantik bir sevgiye dönüşür.

    The Next Best Thing (2000)
    Tatlı Sürpriz
    Tür: Komedi, Romantik
    Konu: Abbie ve Robert çok iyi arkadaştırlar, paylaştıkları çok şey vardır, hayata bakışları, zekaları, görüşleri ve tabii aşktaki şanssızlıkları…

    Belki de çok iyi bir çift olabilirlerdi, ama tek bir şey onları bu birliktelikten uzak tutyordu o da Robert gay olması. Ama kader onları bir gece beraberce gittikleri bir kokteylden döndükten sonra yakaladı ve onları bir aile haline getirdi. Karşılarında beklemedikleri bir dünya vardı ve çocukluydular. Onlar belki de mükemmel bir aile değillerdi ama yaşadıkları tatlı bir sürprizdi.

    Dostana (2008)
    Dostana
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: Yeni bir kiralık ev arayan Kunal ve Sameer güzel bir ev bulurlar. Ama bir sorun vardır. Çünkü evde yaşayan bir kız olduğu için kiracı olarak bayanlar tercih edilecektir. Eve yerleşmek için Kunal ve Sameer, eşcinsel olduklarını söylerler. Böylece eve yerleşirler ama bu yalan ileride başlarını çok ağrıtacaktır.

    Sheng Xia Guang Nian (2006)
    Sonsuz Yaz
    Tür: Dram
    Konu: Vakit yaz. Sen ve ben. Bizi betimleyecek bir sözcük yok. Arkadaş mıyız, âşık mı? Tayvan’ın en genç yönetmenlerinden biri, bir aşk üçgeni çerçevesinde incelikli bir dostluk, yalnızlık korkusu ve olgunlaşma senfonisi sunmaktadır. Shane ve Jonathan ilkokuldan beri tanışmaktadır. Shane sınıfın soytarısı, Jonathan ise en parlak öğrencisidir. Garip bir dostluk olarak başlayan ilişkileri zamanla tek taraflı bir yasak aşka dönüşür; ta ki Carrie adlı yalnız bir kız hayatlarına girinceye dek. Üçü de er geç, gençlikte yaşanan duyguların kolay kolay geçip gitmediğini fark edecektir.

    Comme Les Autres (2008)
    Bebek Sevgisi
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: Uzun zamandır birlikte olan Manu ve Philippe,40’lı yaşların başında kariyer sahibi iki eşcinseldir… Manu çocuk doktoru, Philippe ise avukattır. Manu artık çocuk istemekte fakat Philippe ise buna karşı çıkmaktadır. Manu’nun çocuk sevgisi onu farklı arayışlara iter. Ve bir gün ufak bir trafik kazası ona istediği bebeğe ulaşma şansı verecektir…

    Fighting Tommy Riley (2005)
    Fighting Tommy Riley
    Tür: Dram, Spor
    Konu: Antrenör Marty Goldenberg uzun süredir ortalarda görünmemektedir. Antrenörlük kariyerinde eski günlerine dönebilmek aiçin yeni bir yetenek keşfetmek zorundadır. Karşısına Tommy çıkar. Beklediğinden daha büyük bir yetenek olan Tommy’nin branşının en iyisi olacağından şüphesi yoktur. Yanlız tek bir sorun vardır, Tommy’i bu yoldan edebilecek boks dışı yaşantısı.

    Boys Love (2006)
    Boys Love
    Tür: Dram
    Konu: Magazin editörü Taishin ile üniversite öğrencisi model Noeuru arasındaki eşcinsel temalı aşkı anlatan 2006 Japonya yapımı bir drama filmi…

    200 American (2003)
    200 American
    Tür: Komedi, Romantik
    Konu: Conrad, New York’ta yaşamakta olan bir eşcinseldir. Aynı zamanda bir reklam ajansında üst düzey yönetici olan Conrad eski sevgilisi olan Martin’e hala aşıktır. Başta sadece tek gecelik bir ilişki için kiralamış olduğu genç avustralyalı erkek fahişe Tyler’ı daha sonradan çalıştığı firmada işe alması ile işler değişmeye başlayacaktır. Martinle olan ilişkisinde yeniden bir alevlenme yaşanmaktadır ancak daha çok karmaşıklığa sürüklenen bu durumda Tyler’ın Conrad’a aşık olmasıyla durum tamamen farklı bir boyut kazanacaktır.

    Quinceañera (2006)
    Bakire ve Hamile
    Tür: Dram
    Konu: Meksika asıllı dindar bir ailenin kızı olan Magdalena, geleneksel ‘on beş yaş’ kutlamalarından birkaç ay önce hamile kalınca evini terk etmek zorunda kalır. Büyük amcası Tomas ile maço kuzeni Carlos’un yanına taşınan Magdalena’nın karnı büyüdükçe, ailesiyle bölgenin güzelleştirilmesine öncülük eden eşcinsel bir çift olan ev sahipleri arasındaki gerilim de giderek artar…

    Sundance Film Festivali tarihinde iki büyük ödülü birden alan ikinci film olan “Bakire ve Hamile”, Los Angeles’ta Latin kökenlilerin yaşadığı bir mahallede, ergen cinselliği, ırk ve sınıf çatışmaları ve geleneklerin buluşmasıyla ortaya çıkan olayları ele alıyor…

    Juste une Question D’amour (2000)
    Just a Question of Love
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Laurent ziraat fakültesi son sınıfta öğrencidir. Ailesi yakın bir kasabada yaşamaktadır. Eczacı babası ve şefkatli annesine karşı yeni kabul ettiği kimliğini saklamıştır. Kız arkadaşı ile ailesine haftasonu ziyaretleri yapmakta ve onlara layık evladı oynamaktadır. Oysa okuduğu şehirde kız arkadaşıyla kaldıkları evde yanyana bile yatmamaktadırlar. Korktuğu şey büyüktür. Kuzeni gay olduğunu açıklamış, ailesinin kabulüne fırsat ve zaman vermeden sevgilisiyle vietnama gitmiş, orada hepatit olmuş ve aile ise onu AIDS olmakla suçlamıştır. Daha sonrea da evden atmış, ölünce de ardından kahrolmuşlardır. Teyzesi ve eniştesinin hali içler acısıdır.

    Bu korkulu gizlenme ve sevgili arayışı tam da mezuniyete yakınken, okula yeni gelen asistan Cedric ile yepyeni bir başlangıca taşınır. Yaz stajını yanında yaparken ilk açılışlar, ilk dokunuşlarla başlayan gay life ertesi sabah Cedric’in annesinin yatak odası kapısını açmasıyla daha da ilginçleşir. Emma oğlunu kabul etmiş dul bir evhanımıdır. Hayattaki son kalesi Cedric’i kaybetmemek için onun herşeyine tahammül etmektedir. Cedric, Laurent’in ailesine de açılması için onu zorlar. Oysa daha o bu hayatı yeni tanımaktadır. Evet zaman hiç bir şeye müsaade etmemektedir…

    Laurent artık yol ayrımındadır. Ya rolüne son verecek aşkıyla sevdiği adamla ailesini ezip geçecek yada onun baskıları aşkını bitirecekdir. Asıl hesap etmediği olur ve Emma, Laurent’in ailesinin kendi gibi kabul edeceklerini sanarak durumu onlara açıklar. İşte şimdi herşey karışmıştır.

    Bu kadar karışıklık nasıl çözülecekdir… Harika bir romantizm, beş yıldızlı bir drama, bir fransız klasiği edasıyla geliyor… Ve hiç kimsenin tahmin edemiyeceği bir sonuca çıkarıyor… Kesinlikle seyredilmeli…

    Boat Trip (2002)
    Çılgınlar Gemisi
    Tür: Komedi
    Konu: Jerry ve Nick hayatlarına giren kadınlardan sık sık kazık yiyen sıkı dostlardır. Güzel bir yolculuğa çıkıp, yaz mevsiminin güneşinden, bekarlığın da sürprizlerinden faydalanmaya karar verirler. Bunun en güzel yolu ise bir gemi yolculuğu gibi gözükmektedir…

    Tanışacakları kadınların ve unutulmaz anların hayalini kurarak yolculuğa başlarlar. Fakat bindikleri gemide ters giden birşeyler vardır. Yolcular ağırlıklı olarak erkeklerden oluşmaktadır ve oldukça samimi bir tavır sergilemektedirler. Yanlışlıkla bir eşcinsel turuna katılmışlardır!

    Gemiden atlayıp atlamamak konusunda kararsız kalan ikili, durumla yüzleşip olayları iyi yönleriyle görmeye karar verir. Gemide tek tük de olsa kadınlar da vardır. Ve gemi işlerinden arta kalan zamanlarda çok sıkılmaktadırlar!..

    Eğlenceli ve keyifli bir film bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

    Wedding Wars (2006)
    Wedding Wars
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: Shel Grandy düğün organizasyonları yapan başarılı ve eğlenceli biridir. Shel Grandy’nin ağabeyi Ben Grandy, valinin kızı Maggie Welling ile evlenecektir ve vali düğün organizasyonunu John Stamos’un organize etmesini ister. Vali Conrad Welling, homofobik biridir ve eşcinsel evliliğe karşıdır. Vali Conrad Welling, damadının kardeşinin eşcinsel olduğunu öğrenince olaylar farklı bir boyut kazanır.

    Touch of Pink (2004)
    Pembe Dokunuş
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: Fotoğraf sanatçısı olan Alim,erkek arkadaşı Giles ile Toronto’da bulunan annesi ve diğer akrabalarının baskısından uzak bir şekilde Londra’da yaşamaktadır. Son derecede tutucu olan annesinin kendisini ziyarete gelmesiyle birlikte tüm düzeni değişir. Oğlunun gay oduğundan habersiz olan annenin tek derdi, oğluna aileleri gibi mutaassıp bir kız bulmaktır.

    I Love You Phillip Morris (2009)
    Seni Seviyorum Phillip Morris
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: Steven Russell evli ve çocuklu bir adam ancak hapse girince tercihleri biraz değişiyor. Hücre arkadaşı Phillip Morris’e (Ewan McGregor) aşık olan Philip, sevgilisiyle birlikte hapisten kaçmanın yollarını arıyor.

    Senaryo Steve McVicker’in aynı adlı romanından uyarlanmış ve yaşanmış bir hikaye olduğu söyleniyor. Kurmaca eserlerdeki gerçeklik payı tartışılır tabi. Ama bu romanın filmleştirilmesi oldukça ilginç, çünkü başrollerinde eşcinsel karakterlerin olduğu pek fazla Hollywood yapımı yok. Varolanlarda zaten belli başlı, hatırı sayılır yönetmenlerin filmleri. Çok fazla izleyiciye ulaşan Brokeback Mountains dışında bir film olduğunu da hatırlamıyorum. Genelde ana akım sinemada eşcinsel karakterler hikayenin yan unsuru olan gülmece karakteri olarak kullanılıyorlar. Bu bakımdan I Love You Phillip Morris’in nasıl bir yerde duracağını merak ettim doğrusu. Bazı kaynaklar filmi Catch Me if You Can’le Brokeback Mountain karışımı olarak nitelemiş. Amerikalıların adeti de bu işte, bir şeyle ilgili görüşlerini aktarmak için onu illa başka bir şeye benzetmek, bilmemle bilmemneyle buluşursa demek zorundalar 🙂

    Yönetmenler Glenn Ficarra ve John Requa daha önce Cats & Dogs,Bad News Bears gibi yapımlarda senarist olarak çalışmışlar, ilk kez yönetmen koltuğuna oturuyorlar. Her halukarda bence Jim Carrey ve Ewan McGregor’u aşık rolünde izlemek ilginç bir deneyim olacak. Bekleyip göreceğiz.

    Shelter Island (2003)
    Fırtınalı Gece
    Tür: Gerilim
    Konu: Bir beyzbol sopası, iki güzel kadın, bir beklenmedik misafir, bol erotizm… Lezbiyen çift Lou (Ally Sheedy) ile Alex (Patsy Kensit) Manhattan’daki şık dairelerinde gösterişli bir hayat sürmektedirler. Eski bir golf şampiyonu olan Lou sabah koşusu dönüşü sokakta saldırıya uğrar. Bu tatsız olayın şokunu atlatmak için bir süreliğine arkadaşları Carly’nin (Mimi Langeland) yazlık evine giderler.

    Evin bulunduğu ada genelde sessiz sakin bir yerdir. Ama önce adanın şerifi (Chris Penn) ardından da beklenmedik bir şekilde kızların evine gelen bir yabancı (Stephen Baldwin) bu sakinliği bozacaktır. Üstelik, fırtına yüzünden adada elektrikler kesilmiş, telefon çalışmıyordur.

    Mine Vaganti (2010)
    Serseri Mayınlar
    Tür: Dram
    Konu: İlk kez Berlin Film Festivali’nde izleyici ile buluşan, ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in yönettiği son filmi Serseri Mayınlar (Mine Vaganti) İtalya’da daha vizyona girdiği ilk üç günde 500.000 kişi tarafından izlenerek büyük bir ilgiyle karşılandı.

    Geleneksel bir İtalyan ailesinin konu edildiği filmde ünlü İtalyan oyuncu Riccardo Scamarcio, Nicole Grimaudo, Alessandro Preziosi ve Lunetta Savino rol alıyor.

    Filmde, makarna üretimi yapan geniş bir İtalyan ailesi ile geleneksel aile kalıplarının dışında bir hayat tarzını benimseyen oğulları Tommaso (Riccardo Scamarcio) ile Antonio (Alessandro Preziosi) arasında geçen dokunaklı, ilginç bir o kadar da komik öyküleri anlatılıyor.

    A Single Man (2009)
    Tek Başına Bir Adam
    Tür: Dram
    Konu: 52 yaşında bir İngiliz Edebiyatı Porfesörü olan George Falconer, yaşamını uzun süreden beri birlikte paylaştığı hayat arkadaşı Jim i kaybetmiştir. Onun ölümünün ardından George hayatın anlamını kaybettiğini hissetmektedir. Geçmişte yaşamaya başlayan ve geleceğe dair şüpheleri olan George un en iyi arkadaşı, kendisi gibi varlık problemleri ile boğuşan güzel Charley dir.Hayatı sorgulayan George gün boyunca etrafında gelişen olayları izler, yeni insanlarla karşılaşır ve günün sonunda anı yaşamanın anlamına varır.

    J’ai Tué Ma Mère (2009)
    Annemi Öldürdüm
    Tür: Biyografi, Dram
    Konu: Cannes’ın en çok konuşulan filmlerinden olan Annemi Öldürdüm, aynı zamanda Kanada’nın Oscar aday adayı oldu. Filmin merkezinde, annesini sevmeyen eşcinsel lise öğrencisi Hubert var. Annesinin düzenbazca manevralarından ve suçluluktan bunalmış, onu küçümsemekten kendini alamıyor. Bu aşk/nefret ilişkisinin kafa karışıklığıyla Hubert ergenliğin gizemlerine sürükleniyor. Henüz yirmi yaşındaki Xavier Dolan yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı ilk filminde son derece açık sözlü.

    Meine Schwiegertochter ist ein Mann (2009)
    Benim Gelinim Bir Erkek
    Tür: Dram, Komedi, Romantik
    Konu: Eşinden ayrılmış ve ayrı olarak yaşayan Katharina Remminger Baverya bölgesinde yalnız olarak yaşamaktadır. Katharina’nın oğlu ise üniversitede mimarlik bölümünü okumaktadır. Bir gün evleneceği arkadaşıyla ziyarete geleceğini söyleyen Katharina’nın oğlu, arkadaşının adının Niki oldugunu söyler. Bu durum karşısında bir bayan bekleyen Katharina’nın tepkisi ve devamında gerçekleşen komik ve dramatik olaylar dizisi.

    Other Angels (2010)
    Teslimiyet
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: İstanbul’un Tarlabaşı semtinde kendinden başka üç travestiyle birlikte fahişelik yaparak hayatını kazanan Sanem, yaşamın zorluklarına ve maruz kaldığı baskılara bir kahramanın gelip onu bu hayatttan kurtaracağı hayalleri ile katlanmaya çalışır. Birgün mahallelerine yeni taşınan Gökhan’ı görür. O’nun aradığı kurtarıcı olabileceğini düşünen Sanem, çocukça oyunlarla Gökhan’ın ilgisini çekmeyi başarır. İkisi arasında suskun bir ilişki başlar. Yaşadığı ev beklenmedik olaylarla sarsılınca, Sanem henüz adını bile bilmediği Gökhan’ın yanına sığınmak zorunda kalır. Böylece Gökhan’ın Sanem’in kimliğini, Sanem’in ise Gökhan’ın güvenilirliğini sorguladığı bir yolculuk başlar.

    The Kids Are All Right (2010)
    İki Kadın Bir Erkek
    Tür: Dram, Komedi
    Konu: Lezbiyen bir çift olan Nic ve Jules, yapay döllenme ile çocuk sahibi olmuşlardır, hem de iki kere. Çocuklar ergenliğe girdiklerinde gerçek babaları ile tanışmak isterler. Paul adındaki donör onların babalarıdır ve çocuklar Paul’ü anneleri ile tanıştırmak ister. Paul’ün gelmesi aile düzenini değiştirecek ve yepyeni bir aile tanımının yapılmasına yol açacaktır.

    Les Amours Imaginaires (2010)
    Kalp Atışı
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Nicolas ve Marie bir Vietnam restoranına giderler. Bu sırada Nicolas’ın bir arkadaşı olan Francis de oradadır ve O’nu arkadaşı Anthony’le tanıştırır. Bu olay garip bir aşk üçgeninin başlangıcıdır. 2010 Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yarışan film, Annemi Öldürdüm filmiyle uluslararası festivallerde büyük başarı yakalayan genç yönetmen Xavier Dolan’ın ikinci uzun metraj filmi.

    Zenne Dancer (2011)
    Zenne Dancer
    Tür: Biyografi, Dram, Komedi
    Konu: İmkansız bir üçlünün dostluk öyküsü: DANIEL, Türkiye’nin değer yargılarını çok tanımayan ve 1 yıllığına İstanbul’a gelen bir Alman fotoğrafçı. Renklerini gizlemekten sakınmayan, ailesinden koşulsuz destekle koruma gören ve İstanbul’un dans klüplerinde Zennelik yapan CAN. Ve doğulu, muhafazakar bir ailenin çocuğu olan AHMET.

    Birbirleriyle dostluk, aşk ve anlayışla birarada yaşamayı başarabilen üçlünün karşısına çıkan töre, devlet ve muhafazakar aile değerleri…

    Filmin senaryosu, 2008 yılında babası tarafından gay olduğu için öldürülen Ahmet YILDIZ’ın gerçek hikayesinden esinlenilerek kaleme alınmıştır.

    Side Effects (2013)
    Acı Reçete
    Tür: Dram, Gerilim, Suç
    Konu: Emily ve Martin, Amerikan rüyasının örnek ve gözde çifti gibidir. New York’ta yüksek standartlara sahip lüks ve başarı içinde bir hayat sürdürürlerken Martin’in bir borsa yolsuzluğuna karışması ve hapse girmesi tüm yaşamlarını alt üst edecektir. Emily, kocası hapse girdikten sonra küçük bir apartman dairesine taşınır ve depresyon-anksiyete belirtileriyle boğuşmaya başlar. 4 yıl boyunca kocasını beklerken bir yandan psikiyatr ve ilaç yardımı alır. İlaçların sayesinde yaşamaya çalışan kadın için doktoruyla arasında başlayan ilişki sonrasında işler iyiden iyiye zorlaşacaktır…

    Ünlü yönetmen Steven Soderbergh tarafından yönetilen filmin başrollerinde Channing Tatum, Jude Law, Catherine Zeta-Jones ve yakın zamanda ‘Sosyal Ağ’ ve ‘Ejderha Dövmeli Kız’ gibi filmlerle yıldızı parlayan Rooney Mara yer alıyor. Filmin senaryosu ise yönetmenin ‘Contagion’ filminde de birlikte çalıştığı Scott Z. Burns’e ait.

    Mixed Kebab (2012)
    Karışık Kebab
    Tür: Dram
    Konu: Karışık Kebab, Belçika’da yaşayan Türk İbrahim ile Türkiye’deki beşik kertmesi Elif’in yıllar sonraki buluşmalarını konu alan bir yapım. Türk aile hayatının çatışmalarını, güçlüklerini konu alan dramatik bir film olduğunu, özelikle genç insanların kültürleri ve aileleriyle yaşadıkları çatışmaları ele ele almaktadır.

    “Mixed Kebab”, Antep’te yaşayan tutucu bir ailedeki çatışmaları konu alıyor. Belçika’da yaşayan bir Türk ailenin oğlu olan İbrahim, ailesinin zoruyla beşik kertmesi olan ve Türkiye’de yaşayan Elif’le tanışmaya ve evlenmeye gönderilir. İlk defa Türkiye’ye gelen İbrahim, tanıştığı Elif’i tatlı ve çekici bulur, ancak yaşanan kültür farklılıkları yüzünden onunla bir ömür geçiremeyeceğini düşünür. Bunun yanında Elif’inde evlenmeyi düşündüğü bir erkek arkadaşı vardır.

    The Imitation Game (2014)
    Yapay Oyun
    Tür: Biyografi, Dram, Gerilim, Savaş
    Konu: Alan Turing, yaşadığı dönemin en büyük matematik dehalarından birisidir. 2. Dünya Savaşı tüm acımasızlığıyla devam ederken, Nazilere ait kırılamaz denilen “Enigma” şifrelerini kırmayı başaracaktır. Ulusal kahraman ilan edilen genç deha, bu başarısı ile ödüllendirilir.

    Günümüz bilgisayarlarının yaratıcısı olarak kabul edilen Alan Turing, aynı zamanda eşcinsel olduğunu itiraf ettiği için toplum şiddeti görmüştür. Bu sebeple, yediği zehirli elma ile hayatına son verir. 5 dalda Altın Küre adayı ve 34 ödül kazanmış olan tarihin en iyi filmleri arasında yer edinen bu yapım için yorumlarınızı bekliyoruz.

    Love is Strange (2014)
    Aşk Başkadır
    Tür: Dram
    Konu: Başrollerini John Lithgow, Alfred Molina ve Marisa Tomei’nin paylaştığı bu sıcak romantik filmde, birlikte geçirdikleri 39 yılın ardından işlerinden ayrılan ve bu yüzden de yaşadıkları şehri terk etmek zorunda kalarak New York’ta bir apartmana yerleşen eşcinsel bir çiftin öyküsü anlatılıyor. Filmin yönetmeni ise Ira Sachs.

    Blue is the Warmest Color (2013)
    Mavi En Sıcak Renktir
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Yönetmenliğini Abdellatif Kechiche’in üstlendiği, romantik dram türündeki 2013 yapımı Fransız filmi. Başrollerini Léa Seydoux ile Adèle Exarchopoulos’un paylaştığı film, Julie Maroh’un Le bleu est une couleur chaude isimli çizgi romanından uyarlanmıştır. Film, ergenlik çağındaki bir kızın eşcinsel olduğunu keşfetmesinin ardından yaşadıklarını konu alır. Kızların erkeklerle çıkmasına cinsel ilgi yönünde kendini inandırmış bir genç kız Adèle’in, kendi eşcinselliğini Emma’da bulması ve devamında yaşadığı olaylar konu edinilmiştir.

    İlk gösterimi 23 Nisan 2013 günü Cannes Film Festivali’nde yapılan film, Altın Palmiye ve FIPRESCI ödüllerinin sahibi oldu. Yönetmen Kechiche’e ek olarak filmin başrol oyuncuları Seydoux ve Exarchopoulos’a da Altın Palmiye ödülü verildi. Böylece ilk kez bir yönetmenin yanında oyunculara da Altın Palmiye verilmiş oldu.

    Weekend (2011)
    Hafta Sonu
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: Beklenenden daha fazlasına dönüşen tek gecelik bir ilişki hayatlarına anlam vermeye çalışan iki genç adamın alışılmadık aşk hikayesi… Russel, bir Cuma gecesi eşcinsel olmayan arkadaşlarının evindeki partiden sonra tek başına bir gey bara gider. Bar kapanmak üzeredir. Glen’le karşılıklı bakışmaları önce bir takip oyununa sonra da Russel’in evinde sonlanan bir gecelik ilişkiye dönüşür. Ertesi sabah ayrılmalarına rağmen ikisi gün boyu birbirlerini düşünmeye devam eder ve böylece onlar için, barlara ve yatak odalarına taşınacak bir hafta sonu başlar. Olabildiğine farklı iki erkeğin kısa bir zaman dilimine sığan birliktelikleri ve birbirlerinin bedenlerine alışma süreçleri, bolca doğaçlama anlarla, asla stilistik olma tuzağına düşmeden, oldukça gerçekçi bir biçimde anlatılıyor. Andrew Haigh, kendinde eksik olan parçaların ötekinde bulunması üzerine, doğaçlamanın ve gündelik detayların ön planda olduğu bir filmle karşımızda. Senenin en önemli filmlerinden biri.

    Go Fish (1990)
    Go Fish
    Tür: Dram, Romantik
    Konu: 1994 yapımı bir Rose Troche filmi. Guinevere Turner’ınn başrolde oldugu film ihtiraslı bir hikayeyi konu alıyor. Romantik komedi sınıfına da sokabileceğimiz film, enteresan bir tat arayanlar için birebir.

    Little Ashes (2008)
    Küçük Küller
    Tür: Biyografi, Dram, Romantik
    Konu: 1922’de Madrid göreneksel değerlerin, caz, Freud ve yenilikçiliğin tehlikeli etkileri arasında bir meydan okuma savaşı.Salvador Dali, büyük bir sanatçı olma tutkusuyla 18 yaşında üniversiteye girmiştir.Onun utangaçlığının ve şahlanmış göstermeciliğinin garip harmanı, üniversitede sosyal tabakadan iki kişinin dikkatini çekmiştir; Federico García Lorca ve Luis Buñuel.Film bu üçlünün gençlik dönemlerini, dostluklarını, farklı yönden ilişkilerini ve kendi dallarında bir ressam, bir şair ve bir yönetmen olarak yükselişlerini konu almaktadır.

    Beyond the Hills (2012)
    Tepelerin Ardında
    Tür: Dram
    Konu: Devotee Voichita ve Aline aynı yetimhanede birlikte büyümüş, burada cinsel taciz gibi zorlu durumları birlikte atlatmış iki yakın arkadaştır. Yetimhaneden sonra yolları ayrılan iki kadından Voichita Almanya’ya göçmüş ve orada yaşamış; Alina ise Romanya’ya yerleşip oradaki bir manastıra sığınmıştır. Voichita depresyon ve yalnızlıktan müstarip olduğu Almanya’dan Romanya’ya eski arkadaşını ziyarete gider. Planlarına göre Romanya’dan Alina’yı da alıp yeni bir hayata başlayacaktır. Ancak Alina’yı yaşadığı manastırda bulduğunda beklemediği bir durumla kaşılaşır.

    ‘4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’ filmiyle dünya çapında tanınan ve Altın Palmiye olmak üzere onlarca ödüle layık görülen Cristian Mungiu’nun son filmi olan ‘Tepelerin Ardında’, bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye aday gösterilmişti.

    The Normal Heart (2014)
    Kalbin Direnişi
    Tür: Dram
    Konu: Tiyatro oyunu The Normal Heart’ın TV filmi uyarlaması olan yapıtta 80’li yıllarda salgın şeklinde yayılan AIDS virüsüne karşı başlattığı kampanyayla dikkat çeken aktivist yazar Ned Weeks’in hikayesini konu ediniyor. Ned Weeks, erkek arkadaşı Felix ile birlikte bu virüse ve insanların kafalarındaki AIDS imajına karşı esaslı bir başkaldırış öyküsünü ortaya çıkarırlar. Dünyaya göstermeye çalıştıkları şeylerden biri de insanların zannettiğinin aksine AIDS’in eşcinsel birliktelikten doğan bir hastalık olmadığı gerçeğidir. Ned Weeks, kendi adımlarıyla başlattığı bu mücadelede, hastalığa karşı savaşan bir grubu da kurarak önemli bir figüre dönüşür.

    Appropriate Behavior (2014)
    Makul Davranış
    Tür: Komedi
    Konu: Kahraman sorar: “İnsanlar nasıl tanışır, birbirlerinden hoşlandıklarına karar verir ve hoşlanmaya devam ederler?” Elbette filmin bu çözülemeyen probleme (ya da anlaşılmayan mucizeye) önerdiği bir formül yok; ama onun yerine, “atlatmayı” çok etkileyici, komik ve günümüze dair bir dille anlatıyor. Burada söz konusu olan çift iki kadın. Birisi, dışarıdan her şeyin mükemmel göründüğü geleneksel İranlı ailesine açılması o kadar da kolay olmayan Şirin. Diğeri de ayrıldıktan sonra eskisi gibi yürüteceklerine emin olamayan Maxine. Makul Davranış, (Girls’ün yeni sezonunda da karşımıza çıkacak olan) Desiree Akhavan’ın hem oyuncu hem de yönetmen olarak arz-ı endam ettiği, otobiyografik dokunuşlarla dolu bir Brooklyn komedisi ve senenin en eğlenceli filmlerinden biri.

    Handsome Devil (2016)
    Şeytan Tüyü
    Tür: Dram, Spor
    Konu: İrlandalı yazar ve yönetmen John Butler’ın kendi senaryosundan filme aldığı Şeytan Tüyü etkileyici ve hareketli bir gençlik filmi. 16 yaşındaki Ned babasının zoruyla bir yatılı okula gider. Ned’in en büyük tutkusu müziktir ama gittiği okulda geçerli olan tek tutku rugby sporudur. Kırmızıya boyanmış saçlarıyla dikkat çeken Ned, bu maço ortamda hemen hakaretlere maruz kalır. Oda arkadaşı Conor ise yakışıklı ve başarılı bir sporcudur ama farklı sebeplerle o da okul arkadaşlarına uyum sağlayamamaktadır. Bu iki dışlanmış gencin dostluğu kendilerini keşfetmelerine aracı olur. Butler, oyuncularından aldığı iyi performanslar ve enerjik bir kurgunun yardımıyla, samimi ve herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir büyüme öyküsü anlatıyor.

    Yves Saint Laurent (2014)
    Yves Saint Laurent
    Tür: Biyografi, Dram
    Konu: 1957 yılında, Paris’teyiz. Henüz 21 yaşında olan üstün yetenekli tasarımcı Yves Saint Laurent, moda gurusu Christian Dior’un sağ koludur. Christian Dior ansızın hayatını kaybettikten sonra işlerin başına geçen Saint Laurent, ilk tasarımını hazırladıktan sonra ünü tüm hızıyla yayılmaya başlar. Artık moda dünyasının yükselen yıldızıdır. Bir moda şovu sırasında Pierre Bergé ile karşılaştığında ise hayatını tamamen değiştirecek bir ilişkiye adım atmış olur. Birbirlerine aşık olan ikili, iş hayatında da birlikte hareket etmeye başlarlar. Üç yıl sonra ise kendi markasını, Yves Saint Laurent’i yaratmış olur. Ne var ki Yves Saint Laurent’in yaratıcılığı hem özel hayatını hem de iş yaşamını etkiler hale gelir.

    Jalil Lespert’in yönetmenliğinde çekilen film, Laurence Benaïm’in kitabından Jacques Fieschi, Jalil Lespert ve Marie-Pierre Huster tarafıdan beyzperdeye uyarlandı. Başrol Yves Saint Laurent’i ise Pierre Niney canlandırıyor.

    White Bird in a Blizzard (2014)
    Karda Bir Beyaz Kuş
    Tür: Dram, Gerilim, Mistik
    Konu: Kat Connor, annesinin beklenmedik ve esrarengiz bir şekilde, ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolmasıyla hayatı değişin genç bir kadın. Son derece alımlı bir kadın olan Eve, o güne dek çeşitli zorluklara rağmen ailesinin yanında olmaya devam etmiştir. Ancak haber vermeden ortadan kayboluşu Kat’in yeni bir deneyime adım atmasına neden olur. Bir türlü yıldızının barışmadığı annesinin ortadan kaybolması Kat’i başlarda büyük bir rahatlığa iter. Artık istediğini yapabildiği bir düzene kavuşmuştur. Ne var ki bu vedanın ardında yatan nedenleri ve sonuçları tek başına keşfetmek zorunda kalacaktır.

    Laura Kasischke’nin romanından beyazperdeye uyarlanan bu büyüme öyküsünün başrollerinde Eva Green, Shailene Woodley ve Christopher Meloni yer alıyor.

    A Jihad for Love (2007)
    Aşk İçin Cihat
    Tür: Belgesel
    Konu: Batı medyasında cihat çoğunlukla kutsal savaşla eş sayılır. Fakat Arapçadaki kelime anlamı mücadele veya Allahın yolunda çabalamaktır. Bu filmde, onları ülkeleri, aileleri ve hatta kendileriyle karşı karşıya getiren kişisel aşk cihatlarını sürdüren kişilerle tanışıyoruz. Yapımcılığını Tanrının Önünde Titrerkenin yönetmeni Sandi DuBowskinin üstlendiği ve Müslüman eşcinsel sinemacı Parvez Sharmanın yönettiği Aşk İçin Cihat Hindistan, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır, Güney Afrika ve Fransadan hayatlar sunarak İslamla eşcinsellik arasındaki karmaşık kesişme noktalarını keşfe çıkıyor; film, dünyada bu konuda yapılmış ilk belgesel olma özelliğini taşıyor.

    Be Like Others (2008)
    Herkes Gibi Ol
    Tür: Belgesel
    Konu: Bugün İran’da cinsiyet değiştirme operasyonları yasal. Yirmi yıldan uzun bir süre önce Ayetullah Humeyni’nin verdiği bir fetva ile “teşhisi konmuş transseksüellerin” cinsiyet değiştirmeleri yasal ilan edilmişti. Ancak İran’da hâlâ eşcinselliğin cezası ölüm. Cezalandırılmaktan, dışlanmaktan ve taciz edilmekten korkan eşcinsel erkekler için tek kaçış yolu, onlar için yasal kabul edilen tek kimlik: Yani transseksüellik. Tek istekleri “düzgün bir yaşam” sürebilmek olan genç eşcinsel erkekler, ülkenin en kabul gömüş cinsiyet değiştirme kliniğinde Dr. Bahram Mir Jalali’nin hastası olmak için sıralar oluşturuyorlar. Hastalara bu süreçte destek olan 24 yaşındaki Vida kendi ameliyatından sonra “yeniden doğduğunu” iddia ediyor, ancak ameliyat sonrasında onları bekleyen tehlikelere dikkat çekmeyi de ihmal etmiyor. İranlı-Amerikalı yönetmen Tanaz Eshaghian, cinsiyet değişimine hazırlanan birkaç genç erkeğe bu yolculuklarında eşlik ederken, izleyicilerine İran’ın şeriat kanunlarının eşcinsel erkeklerden nasıl da şiddet dolu talepleri olabildiğine dair ipuçları veriyor. Herkes Gibi Ol, İran’daki toplumsal cinsiyet kavramına bakışın sert köşelerini irdeliyor ve eşcinsellere nefretle bakan bir kültürün sözcüleri olarak komşuları, öğretmenleri, din adamlarını, ahlak polislerini ve belki de en ağırı, aileleri dinlememizi sağlıyor. Eshagian’ın yalnız ve dışlanmış öznelerini en tedirgin anlarında tanıyoruz; cinsiyet değişiminin tek kaçış olduğundan emin, ancak bunun mutluluk getireceğinden kuşkulu.

    Bi the Way (2008)
    Çift Yol
    Tür: Belgesel
    Konu: Eşcinsel olanlarla olmayanların arasındaki demir perde kalkıyor… Genç yönetmenler Brittany ve Josephine de arabalarına atlayıp ülkeyi kat ederken, insanlara bu konuda ne düşündüklerini soruyorlar. İddiasızca Amerika’nın kasabalarında gezerken, biseksüellik konusunda sordukları sorulara çeşit çeşit cevap alıyorlar. Cevaplar genel olarak beklenenden daha ılımlı. Biseksüel olmak ne demektir? Biseksüellik yalnızca bir moda mı? Hep bir erkekle yatmak isteyip yatamadıysam yine de biseksüel miyimdir? Biseksüellik hayat boyu mudur? Amerika’nın cinselliğe dair değişmekte olan yüzü, kasabalı genç bir kızın, “bir hafta bir oğlan, sonraki hafta bir kız belki de” deyişinde; bir dansçının “her şey mümkün”ünde ya da 11 yaşındaki bir oğlan çocuğunun cinsel tercihleri hakkında kafasının karışık olduğunu söylemesinde kendini belli ediyor. Biseksüellik diye bir şey olmadığını iddia edenler de var, ondan tiksinti ile söz edenler de. Akademisyenlerin, öğrencilerin, sanatçıların, dansçıların, biyologların, hamburgercilerin ve herkesin söyleyecek bir şeyleri var. Çift Yol özellikle siyah-beyaz yanıtlar vermekten kaçınan, izleyicinin kendi yanıtlarını keşfetmesini isteyen bir belgesel; yalnızca olduğu gibi olmak istiyor. Bu anlamda film, kendisini arayan, ‘arada kalmış’ öznelerine de ayna tutuyor.

    Paris is Burning (1990)
    Paris Yanıyor
    Tür: Belgesel
    Konu: Jennie Livingston tarafından yönetilen 1990 American belgesel-film. 1980’lerin son yarısında çevrilen film, New York’un Afro-Amerikan, Latin, gey, ve transseksüel komünitelerini içerir. Balo kültürünün çoğu üyesi, Paris Yanıyor’u New York’un drag balolarının Altın Çağı’nı ve aynı zamanda ABD’deki ırk, sınıf, cinsiyet ve seksüalite kavramlarını yansıtan değerli bir belgesel olarak yorumlar.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 18:36 on 15 September 2017 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , Eşcinsellik   

    ABD’de Eşcinsel Hakları Hareketi 

    Eşcinsel Hakları Hareketi, eşcinselliğin suç olarak değerlendirilmesine yönelik çabaları sona erdirmek ve eşcinsellerin vatandaşlık haklarını korumak için örgütlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde çağdaş eşcinsel hakları hareketi, 1969 Haziran’ında New York’da, polisin bir eşcinsel bara yaptığı baskınla sonuçlanan Stonewall isyanıyla başlamıştır. Daha sonraları, her iki tarafın da rıza gösterdiği eşcinsel ilişkiyi yasaklayan yasaların geri çekilmesi, konut edinme ve eleman çalıştırmada eşcinsellere getirilen yasakların kaldırılması ve eşcinsellerin, toplumu geri kalanı tarafından kabul görmesi için bazı sivil toplum örgütleri oluşturuldu. 90’ların başında 26 eyalette “fiili livata”yı (sodomy-ters ilişki) suç kabul eden yasalar geri çekilmişti. Eşcinselleri ayrımcılıktan koruyan bazı yasalar da yürürlüğe konuldu; ancak bu yasalar çoklukla yerel düzeyde kaldı: 1993 yılında sadece sekiz eyaletin tümünde bu yasalar geçerli kılındı. Bu tür yasalar, özellikle güçlü ve muhafazakâr dinî gruplarca engellenmeye çalışıldı. Bu grupların muhalefeti çoğu kez, eşcinsel haklarını gözeten hareketlerin geri çekilmesiyle sonuçlandı. 1993 yılında Amerika Savunma Bakanlığı Başkan Clinton’un talimatıyla orduda eşcinsellerin bulunmasına yönelik yasağı “eşcinsel etkinlik” yasağı olarak değiştirdi.

    27 HAZİRAN 1969

    Eşcinsellerin “koruyucu azizesi” Judy Garland, ölümünün ardından Westchester, New York’da gömüldü. O gece, gece yarısından sonra polis Greenwich Village’daki Stonewall Inn adlı eşcinsel barı basarak iki gece sürecek isyan hareketlerini başlatmış oldu.

    29 EKİM 1969

    Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü, her iki tarafın da rıza gösterdiği eşcinsel ilişkiyi kanunsuz sayan Amerikan kanunlarının yasal olmadığını tavsiye eden bir karar aldı.

    7 NİSAN 1970

    En İyi Film Oskar’ı, iki erkek arasındaki cinsel ilişkiyi içeren ilk film olan Gece Yarısı Kovboyu’na (Midnight Cowboy) verildi.

    25 HAZİRAN 1972

    William Johnson, Birleşik İsa Kilisesi’nin açıkça eşcinsel olan ilk dinî lideri olarak atandı.

    15 EKİM 1973

    New York Şehri Sağlık Komisyonu eski başkanı Dr. Harold Brown Ulusal Gay Görevlendirme Gücü’nün (NGTF, daha sonraları NGLTF) oluşturulduğunu açıkladı.

    3 TEMMUZ 1975

    A.B.D. Vatandaşlık Hizmetleri Komisyonu eşcinsel kadın ve erkeklerin çalıştırılmalarına yönelik yasağını geri çekti.

    8 EYLÜL 1975

    Hava Çavuş Leonard Matlovich Time dergisine şu başlıkla kapak oldu: “Ben bir eşcinselim”.

    10 ŞUBAT 1976

    Gary Trudeau’nun Doonesbury adlı çizgi romanının Andy Lippincott adlı karakteri eşcinselliğini açıkladı. Çizgi romanı sayfalarında yayımlayan 450 gazeteden 5 tanesi, sözü geçen sayıyı Lippincott’un cinsel tercihini öne sürerek basmayı reddetti.

    8 KASIM 1977

    Harvey Milk, San Francisco Belediye Meclisine seçilen ilk açık eşcinsel oldu. Seçilenler arasında eski bir polis memuru olan Dan White da vardı.

    7 KASIM 1978

    California’lı seçmenler 6 sayılı teklifi (Briggs Önergesi) reddettiler. Önerge, devlet okullarında eşcinsel öğretmenlerin görev yapmalarını yasaklamayı teklif ediyordu.

    27 KASIM 1978

    Görevinden istifa eden San Francisco Meclis Üyesi Dan White, Belediye Başkanı George Moscone ve Meclis Üyesi Harvey Milk’i belediye sarayında öldürdü. White sekiz yıldan az bir cezaya çarptırıldı.

    14 EKİM 1979

    Washington’da yapılan ilk Ulusal Gay ve Lezbiyen Hakları Yürüyüşü’ne 100.000’den fazla kişi katıldı.

    30 MAYIS 1980

    Lise son sınıf öğrencisi Aaron Fricke, ancak bu yönde bir mahkeme kararı aldırdıktan sonra mezuniyet balosuna erkek arkadaşıyla katılabildi.

    20 OCAK 1981

    Ronald Reagan A.B.D.’nin 40’ıncı başkanı seçildi. Geriye doğru iki dev adım atıldı.

    2 AĞUSTOS 1981

    Daha reşit bile olmayan oğlu eşcinsel olduğu için evden kaçan Adele Star ve 24 anne-baba Lezbiyen ve Gay‘lerin Ebeveynleri ve Arkadaşları kuruluşunu (Parents and Friends of Lesbians and Gays) oluşturdular.

    25 ŞUBAT 1982

    Wisconsin, eşcinsel hakları doğrultusunda bir kanun çıkaran ilk eyalet oldu.

    AĞUSTOS 1982

    İlk Eşcinsel Olimpiyatları San Francisco’da yapıldı.

    30 NİSAN 1983

    New York Eşcinsel Erkekler Sağlık Krizi adlı kuruluşa para toplanması için 17.000’den fazla insan Madison Square Garden’a aktı.

    14 TEMMUZ 1983

    Massachusets vekili Gerry Studds, eşcinselliğini halka açıklayan ilk kongre üyesi oldu.

    6 KASIM 1984

    California’da West Hollywood şehri, sakinlerinin oy birliğiyle ayrı bir il olarak kuruldu ve beş eşcinsel üyeden üçü, yeni oluşturulan İl Belediye Meclisi’ne seçildi.

    2 EKİM 1985

    Rock Hudson, AIDS’in yol açtığı komplikasyonlardan dolayı hayatını kaybetti.

    21 EKİM 1985

    Suikastçı Dan White intihar etti.

    30 HAZİRAN 1986

    Anayasa Mahkemesi, Hardwick-Bowers davasında eyalet fiili livata yasalarının anayasaya uygunluğunu onayladı.

    MART 1987

    AIDS’le savaşım ve bu yöndeki federal hükümet fonlarının korunması için ACT UP (AIDS Coalition to Unleash Power – Gücün Açığa Çıkması için AIDS Koalisyonu) oluşturuldu.

    11 EKİM 1987

    Washington’da yapılan ikinci Eşcinsel Hakları Yürüyüşü, en büyük eşcinsel gösteri olarak tarihe geçti. Bu yürüyüşe 500.000’den fazla kişi katıldı. Aynı hafta sonu, yine Washington’da, Names Project (Adlar Projesi) olarak anılan hareket kapsamında işlenen AIDS Anma Yorganı halka gösterildi.

    29 MART 1988

    Ülkenin en köklü Katolik üniversitesi olan Georgetown, eşcinsel öğrenci gruplarından esirgediği mali desteği, kanuni mücadeleler sonucu sağlamak zorunda kaldı.

    1 ARALIK 1988

    Dünya Sağlık Örgütü ilk Dünya AIDS Günü’nü kutladı.

    13 HAZİRAN 1989

    Washington’da bulunan Corcoran Sanat Galerisi önceden planlanan Robert Mapplethorpe fotoğrafları sergisini iptal etti. Daha sonra Washington Sanat Projesi’nde sergilendiğinde, binlerce insan fotoğrafları görmek için kuyruklar oluşturdu.

    AĞUSTOS 1990

    Vancouver, Kanada’da düzenlene üçüncü Eşcinsel Olimpiyatları’nda 7.000’den fazla sporcu yarıştı.

    27 EKİM 1990

    Gay ve lezbiyenlerin A.B.D.’ne girmelerini engelleyen federal yasa, Kongre tarafından kaldırıldı.

    29 EYLÜL 1991

    California’nın Cumhuriyetçi valisi Pete Wilson, eşcinsel hakları yasa önergesini veto etti.

    18 MAYIS 1992

    Başkan adayı Clinton, Los Angeles’ta düzenlenen bir İnsan Hakları Fonu kampanyasında gay ve lezbiyenlerden oluşan topluluğa şöyle seslendi:”Benim geleceğe dönük bir görüşüm var; sizler bu görüşün bir parçasısınız”.

    14 TEMMUZ 1992

    Açıkça gay ve HIV+ olan başkanlık kampanyası görevlisi Bob Hattoy, New York’taki Ulusal Demokratlar Kongresi’nde bir konuşma yaptı. Tarihte bir ilk.

    20 OCAK 1993

    William Jefferson Clinton A.B.D.’nin 42nci başkanı olarak yemin etti. O gece, ilk kez düzenlenen Başkanlık Üçgen Balosu’nda gay ve lezbiyenler politik başarılarını kutladılar.

    25 NİSAN 1993

    Washington’da düzenlenen üçüncü yürüyüşe bir milyona yakın kişi katıldı. Yürüyüşte gay ve lezbiyenlere vatandaşlık haklarının verilmesi çağrısı yapıldı.

    16 KASIM 1993

    Columbia Bölgesi Yüksek Mahkemesi ordunun eşcinsellere yönelik yasağının anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Clinton yönetimi kararı bir üst mahkemeye götürdü.

    25-26 HAZİRAN 1994

    Binlerce gay ve lezbiyen New York’ta toplanarak Stonewall isyanının 25inci yıldönümünü andı.

    eshcinsel.net – 2001

    Devamı eklenecek…

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 11:23 on 29 November 2015 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , Eşcinsellik   

    Ortaokulda Eşcinsel Olmak 

    Yıllar sonra en yakın arkadaşımla birlikte okuduğumuz ortaokulu ziyarete gittik, sınıfımıza uğradık. Oturduğumuz sıralarda yeniden oturduk. Bizden üç-dört yaş küçük öğrencilerle ders dinledik. Orada geçirdiğim her anı yeniden yaşıyormuşum gibi incelemeye başladım etrafı. Pencereden görünen çam ağacının altına gömdüğüm sınıfta kullandığımız ilk renkli tebeşiri, kalorifer peteklerinde kuruttuğum eldivenlerimi, Betül’ün soluk mu soluk sarı tenini, diyabet hastası Ayşe’nin söylediği “Cerrah Paşa” adlı şarkıyı, Ahmet’in sulu, edepsiz şakalarını, Mustafa’nın matematik öğretmenimiz Burcu Hoca’ya küfür etmesini, Ali’nin aldığımız her yiyecekten biraz aşırmasını… Hepsini hatırladım. Futbol oynamamak için sürekli “Ayağımda tırnak batması var.” deyişimi, en iyi arkadaşımın, voleybol oynuyor diye dayak yiyecek olmasını, sadece ikimize takılan lakapları, beden eğitimi öğretmenimiz Muzaffer Hoca’nın dikkat çekici, dar eşofmanlarını bile hatırladım.

    Teneffüs zili çalınca sınıfın her köşesine biraz göz geçirdik. Hatırladıklarımızdan bahsettik birbirimize. Sonra duvara kazınmış bir liste gördük. Bizim sınıfın, sanırım okulun son günü kazıdığı on beş kişilik sınıf öğrencileri listesiydi. Liste kategorize edilmişti, aynen şu şekilde;

    SINIFIN KIZLARI:

    Merve V.
    Büşra
    Betül
    Ayşe
    Hilal
    Merve A.
    Kübra

    SINIFIN ERKEKLERİ:

    Ali
    Mustafa
    Ahmet
    Okan
    Cengiz
    Fatih

    SINIFIN TOPLARI

    Bir Lakap (Ben)
    Bir Lakap (En Yakın Arkadaşım)

    İsimlerimiz yoktu o listede, sadece lakaplarımız vardı; yazmaktan bile çekinmeme sebep olacak kadar rahatsız edici “lakaplarımız”. Listeye öylece bakarken utançtan yerin dibine girdim. 4 yıl boyunca bu sınıfta okuyan her öğrenci, her gün bu listeyi gördü. Kimse bu listeyi yok etmedi, kimse bunu rahatsız edici bulmadı. O liste ünlü bir ressamın, başarılı bir eseriymişçesine yıllarca orada öylece durdu. Bir şeyin farkına vardım. Biz kendimizi yeni yeni öğrendiğimiz on sekizli yaşlarda dışlanmaya başlamamıştık. Hep dışarıdaydık, daima ötekileştirilmiştik. Bizi kendilerine yakıştırmıyorlardı. Yoksa neden hiçbir kışkırtıcı hareketimiz olmamasına rağmen bizden nefret ediyorlar, lakaplar takıyorlardı ki? O listede neden hepsinin adı yazılıyken bizim lakaplarımız yazılıydı? Onlardan farklı ne hissediyor, ne yaşıyorduk? Hiçbir şey. Birçoğundan daha iyi kalpli, daha anlayışlı, daha hoşgörülü, daha merhametliydik hatta. Başarılıydık. Bunlar nefret edilesi şeyler değil. İşin en ilginç tarafı birileri daima bizden/kendimizden daha önce fark ediyor homoseksüel olduğumuzu. Biz çok sonradan öğreniyoruz bunu. Çünkü kaçıyoruz, korkuyoruz, saklanıyoruz bu duygulardan. Sırf toplumda bir ismimiz olsun diye. Aynı rahimden çıkmamıza rağmen kabul gören heteroseksüel kardeşimizle aynı kefeye koyulalım diye. Aslında kendimizi kabullenince de pek bir şey değişmiyor. Yine kaçıp saklanıyoruz, lakaplar yerini takma ya da sahte isimlere bırakıyor. Kendi zihnimizin ürettiği bir savunma aracı olarak… Bir zamanlar üzerimize yağdırılan o ucu zehirli kurşun gibi vücudumuzu delip geçen, sonrasında derin bir acı veren lakaplar bu kez takma isimler olarak elimizde bir kalkana dönüşüyor, bir savunma sistemine, bir görünmezlik pelerinine. İşte bu da bizim oyunumuz. Sürekli oynadığımız, zerre kadar keyif almadığımız, resmen bir zorunluluk olmuş “saklambaç oyunumuz”, bitmek bilmeyen, acilen bitmesi gereken…

    Eminim, görüyor, hissediyorum. Hepimiz duvara yaslanmış geri sayan, saklanmayı bize zorunlu koşan, homofobik ve sözde yardım sever heteroseksüellerin tam arkasında bekleyip saymayı bitirmesini bekleyeceğiz. Arkalarını döndüklerinde kimsenin saklanmadığını görecekler. Soru sormalarına gerek kalmadan anlayacaklar ki “Biz bu oyundan çok sıkıldık.”

    Siz de emin olun, öyle bir gün gelecek ki; hiçbir LGBTİ bireyi, çeşitli nedenlerden dolayı takma isim kullanmak zorunda kalmayacak. Çünkü bu gün takma isim kullanmak zorunda kalmış biriyim. Görünmezlik pelerini sandığım bu işkence torbasından kurtulmak için elimden geleni yapacağım. Yanında yürüyeceğim ve yanımda olacak insanlar olduğunu biliyorum. Uzattığınız eli tutmaya hazırım. Son saklambacın geri sayımı başlasın.

    Listenin İsimsizleri – Sol’ucan – LGBTİ Fm

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 19:43 on 7 April 2015 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , Eşcinsellik   

    Eşcinsel Yaşam Rehberi 

    1-Erkeklere olan aşkını sanata çevir. Michelangelo’nun “David”inin nereden geldiğini sanıyorsun?
    2-Eğer insanlar senden sadece top olduğun için hoşlanmıyorlarsa, bu onların problemi. Senin problemin yapmalarına izin verme.
    3-Bir AIDS aktivistini yemeğe çıkar.
    4-İyi bir amca/dayı ol. Her çocuğun örnek bir top modeline ihtiyacı var.
    5-İç çamaşırını asla ütüleme. Titizliğin de bir sınırı var.
    6-Doğru kadını bulamadığın için top olduğunu varsayan insanlara dikkat et.
    7-Özellikle de doğru kadın olabileceğini düşünenlere.
    8-Eğer biri senin hetero olduğunu varsayarsa, aksini belirtmek zorunda değilsin. Bu senin seçimin.
    9-Aşırı kadınsı görünen, gösterişli topları veya travestileri eleştirmeden önce onlarsız bugün nerede olacağımızı düşün.
    10-Top bir erkek olmak demek karşı cinsi yoksaymak demek değil, hayatına kadınların girmesine izin ver.
    11-Kendine ve topluğuna gülebilmenin sağlıklı bir şey olduğunu bil. Mizah iyileştirir.
    12-Hayalini kurduğun bir ilişkiye sahip örnek insanlar bul ve onları örnek al kendine; anne-baba, dostlar, medyatik kişiler vb.
    13-Şu homofobik eşitlemedir: Eşcinsel = hasta, yalnız, mutsuz. Matematiğe meydan oku.
    14-Cüzdanında her zaman kartını taşı. Bay Doğru’yla ne zaman karşılaşacağın hiç belli olmaz.
    15-Bay Doğru diye birinin varolmadığını bil. Bay Doğru’yu bekleyen toplar genellikle yalnız kalırlar.
    16-Hükümetin AIDS’le savaş için yeterince çaba sarfetmediğini düşünüyorsan, kendinin sarfettiğine emin ol.
    17-Heteroseksüelliğin bize karşı silah olarak kullanılmasıyla büyüdük. Büyüklük sende kalsın. Cinselliğini heterolara karşı kullanma.
    18-Heterolar aşkımızı halk içinde göstermemizden rahatsız olurlar genellikle. Kendi güvensizlikleri yüzünden sen davranışlarını sansürleme. Ama yine de saygılı ol.
    19-Bir adama “Seni Seviyorum” dediğinde koşu ayakkabılarını giyiyorsa, aşkını haketmeyecek biri olabileceğini düşün.
    20-Bir randevuda kimin ne ödediğini mesele etme. Eğer o ikiniz için ödemek isterse, teşekkür et. Ama bunun için tabağını yalaman gerektiğini sanma. Eğer sen ikiniz için ödersen, karşılığında bir şey bekleme.
    21-Hoşlandığın birine sarıldığında, önce onun bırakmasını bekle. Eğer bırakmazsa, güzel bir şeylerin başlangıcı olabilir.
    22-Çoğu insan için (top ya da hetero) seks özel bir aktivitedir. İnsanları cinselliğine yönelt, cinsel aktivitene değil.
    23-Güvende hissettiğinde, halk içinde el ele tutuş veya öpüş. Cinsel aktiviteni değil de aşkını dürüst bir şekilde belirtmek bir çeşit aktivistliktir.
    24-Sigarayı bırak. Sigara ereksiyonu güçleştirdiği gibi sperm miktarını da düşürür; HIV taşıyıcısı olan tiryakiler, içmeyenlere göre iki kat hızlı AIDS olurlar. Ve birçok tütün şirketi Jesse Helms gibi homofobiklere tonlarca para kazandırıyorlar, ayrıca ağzına alacak daha güzel şeyler var sigaradan başka!…
    25-Dönüşümlü kullan. Şunlar hariç: Prezervatif, sevgili, ağız sağlığı araçları.
    26-Fantazini yaşa.
    27-Hetero bir adamı baştan çıkarmaya çalışma. Bunun için yalvarmıyorsa.
    28-501’leri iç çamaşırsız giy. (Bu “freeballing” diye biliniyomuş.)
    29-Sözlü taciz ve hakaretlere gülüp geçmeyi öğren.
    30-HIV testi yaptır. Bilgi eşit güç demektir.
    31-İlk yardım öğren.
    32-Eğer monogamik bir yaşam seçersen, cinsel yaşamı heyecanlı kılmanın zor olacağını bil, ama yapılabilir.
    33-Haklarından vazgeçme, başkasının hakkını da alma.
    34-Eşcinsel hakları senin hakların. Onları desteklemek ve yaratmak için elinden geleni yap.
    35-Prezervatif satın alırken utanma.
    36-Arkadaşlarını gay topluluğunun içine sok. Onları klüp toplantılarına, sanatsal etkinliklere, yardım faaliyetlerine davet et. Bu, heteroseksüel arkadaşların için de geçerli.
    37-Sevdiğin erkeğe aşk mektuplari yaz, birlikte yaşiyor olsaniz bile.
    38-Heteroseksuellere karşi ayirimcilik yapma.
    39-Her zaman bir kimsenin come-out yapmasina yardim et. Toplum değişene kadar, hepimizin rehberliğe ihtiyaci var.
    40-Hoşlandiğin erkeğin senin evine taşinmasina izin vermeden once iki kere dusun -hayir, uc kere!-
    41-Straight erkeklerin 70lerde yaptiği hatalardan ders al. Erkeklikle macoluğu kariştirma.
    42-Eğer belli bir tipin varsa, en azindan bir kere tipin olmayan biriyle cik.
    43-Yardim kuruluşlarina comert ol. Eğer verecek yeterince paran veya gelirin yoksa (hatta varsa bile), zamanini ver. AIDSli bir kimseyle gecireceğin bir saat, hem senin hem de onun icin paha bicilmez olabilir.
    44-Unutma ki, bazi haftasonlarinin en iyileri evde gecirilenlerdir.
    45-Her firsatta sevgilinle cinsel olmayan bir duş al. Ve sirtini sabunla.
    46-Değişmekten korkma.
    47-Bir erkeğin vucuduyla birleştiğin zaman, onun kalbini ve ruhunu da unutma.
    48-Eşcinsel özgürlüğü düzcinsellerin kotu aliskanliklarini adapte etme özgürlüğüne sahip olmak demek değil. Daha ileri duşun. Limitleri aş.
    49-Bir ilişkide, dostluk uzerinde dur. Tutku solarken, dostluk yeşerebilir.
    50-Seksi, fiziksel ihtiyaclarini gidermeye ek olarak, sevginin bir ifadesi olarak da kullan.
    51-Zevk ver, zevk al. Bu kadar basit.
    52-Kendini iyi hissetmek icin caliş; başkalarinin senin hakkinda iyi hissetmeleri icin değil.
    53-Sevgilin senden ayri zaman isterse, comert ol ve bunu ona ver.
    54-Hayat boyu surecek bir arkadaş ailesi yarat.
    55-Yaratciliğini hayatindaki erkekle paylaş: Ona bir şiir yaz, bir şarki soyle, bir resim ciz.
    56-Bir erkeğin/kadının bakislarinin otesini gormeyi oğren.
    57-Gercekten kastetmedikce, “Seni seviyorum” deme.
    58-Gercekten kastediyorsan, bol bol “Seni seviyorum” de.
    59-Ona cicek ver.
    60-Yabanci birine gulumse.
    61-Farkli yaşta ve hayat stilinde olan insanlarla dolaş.
    62-Sevgiline o istemeden sirt masaji yap.
    63-Alternatif bir aile yarat, ama bunun seni biyolojik ailenden uzaklastirmasina izin verme.
    64-Partnerine sağ elinle prezerfatif takmasini ogren. Sonra sol elinle. Sonra ağzinla.
    65-Kimseyi bilerek ve isteyerek kiskandirmaya calişma, haketse bile. Ozellikle de hakediyorsa.
    66-Aşik olmak bazi duygusal riskleri goze almadan olmaz. Eğer aşk istiyorsan, kendine risk alma izni ver.
    67-Ciktiğiniz zaman yaratici ol:
    Onu bir tarot okuyucusuna gotur.
    Bir dağa tirmanin ve yildizlari sayin.
    Birbirinizi cinsel olmayan birşeyler yaparken kameraya cekin.
    Cizgi film seyredin.
    Birbirinize kitap okuyun.
    68-Olanaklar sinirsiz.
    69-Aynaya sana baktiğindan cok bakan boyfriend’e dikkat et.
    70-Unutma, dolabin dişinda olmak, icinde olmaktan daha kolay. Ikisinde de bulunmuş olan birine sor.
    71-Asla birini onun guvenli seks sinirlari dişinda kalan birsey yapmaya zorlama.
    72-Grup olarak gayler oldukca fotojeniktirler. Resim cektirin.
    73-Çektiğiniz fotoğraflarin kopyalarini arkadaşlarina gonder.
    74-Gay bir erkek olarak şunlara sahip oldugundan emin ol:
    Telesekreter
    Guvenli seks hakkinda sağlikli bilgi ve anlayiş.
    Ceşit ceşit prezervatif, kullanmayi duşunmesen bile.
    75-Arada bir sekse ara ver. Bağimlilik haline gelmesine izin verme.
    76-Şu sozlere asla inanma:
    Merak etme, dişari boşalacağim.
    O sadece oda arkadaşim.
    Gecen hafta ayrildik.
    Ağzina gelmeyecegim.
    Onu unuttum. Gercekten.
    20 santim. Olctum.
    Fazla acitmayacak.
    77-Sosyal durumlarda herkese acik ve dostca yaklaş, sadece cekici buldugun erkeklere değil.
    78-Kendi gay organizasyonunun her renkten, her yaştan ve her kesimden insanlar icermesine caba harca.
    79-Eşcinselliğin genetik mi, cevresel mi yoksa kişisel secim mi olduğu uzerine kafa yorma. Eşcinsellik basitce eşcinselliktir.
    80-Kendini tanimlarken ‘straight acting’ – ‘straight gorunumlu/hareketli’ terimini kullanma. Erkeksiliği ‘straight’; kadinsiliği ‘gay’ farzetmek homofobik bir davraniştir.
    81-AIDS’li birine neler hissettiğini anladiğini soyleme. Sen de AIDS’li değilsen, anlayamazsin.
    82-Eger sen AIDS’liysen ve birisi sana neler hissettiğini anladiğini soylerse, kendini tut. Muhtemelen iyi niyetlidir.
    83-Buyurken, başkalari tarafindan dinlenmedik. Biz kendimizi dinlemedik. Şimdi, gay ve lezbiyen arkadaşlarinin soylediklerini dinlemeye caliş.
    84-Arkadaşlarina notlar ve mektuplar yazmaya vakit ayir; ayni şehirde bile olsan. Mektuplari severiz.
    85-Erkeğinin reklamini yapma. Bir başkasi alabilir.
    86-Bir orgazm 60 saniye surebilir (eğer şansliysan). Sevgi ise hayat boyu. Oncelikleri belirle.
    87-Gay tarihini oğren. Bu bizim kendi tarihimiz.
    88-Sana anlatacak bol dedikodusu varsa, senin hakkinda da bol dedikodusu vardir.
    89-Boyfriend’inin aklindan gecenleri okumasini ve ne duşunduğunu ya da hissettiğini bilmesini bekleme. Ona yardim et.
    90-Eger boyfriend’in ona sarilmani isterse, sebebini sorma. Sadece saril.
    91-Bazi erkekler ateşli bir gece gecirmek istiyorlarsa yalan soyleyeceklerdir. Dikkat et. Her zaman partnerinin HIV pozitif olduğunu varsay.
    92-Eğer arkadaşlarinla sadece barlarda goruşuyorsan, onlari asla gercekten tanimayacaksin. Rahatca konusabileceğiniz bir yerlere gidin.
    93-Bir erkekle ciktiğinizin ilk haftalarinda, o ozellikle sormadikca ex-boyfriendlerinin konusunu acma. Muhtemelen bilmek istemiyordur.
    94-Bil ki, insanlari kendinin straight oldugu fikrine yonlendirmekle, onlara gay olmanin yanliş bir sey olduğunu anlatmiş oluyorsun.
    95-Bil ki, coming out herşeyin cozumu demek değil. Butun problemlerin mucizevi bir bicimde yok olmayacak.
    96-Eğer birisini homofobik olmakla suclayacaksan, once kendininkini yansitmadiğina emin ol.
    97-Gayler de aşağilik olabilirler. Bir heriften sirf o da gay diye hoşlanmak zorunda olduğunu zannetme.
    98-Karşilik ver. Ateş ateşi hakeder.
    99-Karşilik verme. Ateşin suya ihtiyaci vardir.
    100-Dunya şiddetli bir bicimde eşcinsel karşıtı olabilir. Karşilik verme konusunda secimin ne olursa olsun, hazirlikli ol.
    101-Romantizmden korkmamaya calış.
    102-Bağlılıktan korkmamaya calış.
    103-Değişimden korkmamaya calış.
    104-Bazı gay erkekler aşkla seksi ayırmakta oldukca başarılıdırlar. Kendine ikisini birleştirme izni ver.
    105-Kopenhag’ı ziyaret ettiğinizde, sokaklarinda elele tutuşun ya da opuşun. Kimse aldırmayacak.
    106-Arkadaşlarını barların dışına cekip, normları olmayan bir başka aktivitede bulunmalarında ısrar et. Başta soylenebilirler, ama sonunda sana tesekkur edeceklerdir. 107-Etmezlerse, kendine yeni arkadaşlar bul.
    108-AIDS’li insanları kucuk bir kutuya itip onlara farklı davranma.
    109-Eger sen AIDS’li bir insansan, kimsenin seni kucuk bir kutuya itmesine izin verme. Sana nasıl davranılmasını istediğini bilsin insanlar.
    110-Homofobiyi onlemek cocuklarla başlar. Onlara hoşgoruyu ve saygıyı oğret.
    111-Eşcinselliğini cocuklardan saklama.
    112-New York’u ziyaret ederken, kahretsin, herseyi yap.
    113-Gunluk tut. Ve allahaşkına sulu bir şey olsun.
    114-Bazı erkekler markette koca ararlar. Bazıları birkac saatlik arkadaşlar ararlar. Farklı arzu ve ihtiyaclarımız var. Ne istediğini bil.
    115-Homoseksuelligin tedavisi yok cunku ortada tedavi edilecek bir şey yok. Ama homofobinin tedavisi var. Uzerine calış.
    116-Homofobi korku ve cehalettir. Oyleyse eğit, saldırma. Ama unutma, eğitilemeyeni eğitmek senin işin degil.
    117-En cok aşk ve seks meselelerinde inciniriz. Oyleyse bu meselelerde dikkatli ol.
    118-Guvenli seks tartışmanızı işler kızışmadan once yapın. Kızışmaya başladı mı hicbirseyi tartışacak haliniz olmaz.
    119-Seksizm ve homofobi aynı bokun suyudur. İkisiyle de savaş.
    120-Bazıları bizi anonim seks yapmak ve onune gelenle yatmakla eleştirir. Bazıları da monogamik ya da ev cocuğu olmakla eleştirir. Düzcinseller yıllarca yatakta ne yaptığımızı yargıladılar. Yargılamayı aş. Hepimiz farklıyız.
    121-İnsanların ırkcı, seksist ve homofobik esprilerine meydan oku.

    2009-Eshcinsel

     
    • Uğur Karataş adlı kullanıcının avatarı

      Uğur Karataş 20:24 on 29 Temmuz 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      Süper her şeyi açık bir biçimde anlatmışsınız yüreğinize sağlık teşekkürler

      Beğen

    • Doruk adlı kullanıcının avatarı

      Doruk 10:52 on 2 Temmuz 2019 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      AIDS’li ne kadar kötü bir tabir. Hıv pozitif bireylerden bu şekilde bahsedilmesini yakıştıramadım. Hiv pozitif ve aıds ayrımını yapabilecek düzeydesiniz sanıyorum. Lütfen bu yazıyı düzeltin.

      Beğen

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 20:04 on 22 February 2015 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , Eşcinsellik, Homoseksüeller,   

    Eşcinsellik Nedir? 

    Herkeze merhaba.Öncelikle kendimi tanıtmak isterim.Adım Cihangir.20 yaşındayım ve lgbti.family.blog web sitesinin yeni editörüyüm.
    İlk başta şunu belirtmeliyim ki;Eşcinsellik kötü bir terim değildir.
    Eşcinsel bireyler;sokakta,evde,okulda,işte kısacası her yerde.
    Gelelim asıl konumuza.”Eşcinsellik Nedir? , Doğuştan mı Yoksa Ergenlikte Oluşan Bir Durum mudur?” başlığı altında yazacağım bu gerçekler,tamamen gözlemlerim ve şahsım adına yazılmış olacaktır.
    Eşcinsellik,kimisi tek yönlü (erkekten erkeğe veya bayandan bayana),kimisi biseksüel (iki cinse) sevgi durumudur.
    Bana sorarsanız erkekten erkeğe eşcinsellik doğuştandır.
    Doğuştan olmasının sebebide hormonsaldır.Hangi cahiliyet bunu bile bile bu insanları dışlar ki? Kesinlikle haksızlık.
    Kendimde dahil olmak üzere bütün LGBTİ bireyleri ile tek vatan,millet ve toplum olalım.
    Yazacağım şeyler bu kadar.
    Bir sonraki konumda ünlüler ile ilgili konu paylaşımı yapacağım.
    İyi günler…

     
    • fatih adlı kullanıcının avatarı

      fatih 00:48 on 23 Mayıs 2017 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      eşcinsellik tabiki doğuştandır…nasıl doğuştan kör olunuyor nasıl birömür deyiştirilemiyen bazı hastalıklar gibi ki eşcinsellik hastalık deyildir yani örneğin anne karnında meydana gelen küçük bir mutasyondur…kişi o kadar mutahasıp bir ailenin çocuğu olduysada doğuştan gelen bu hormonal sistemi deyiştirmiyerek kendini hissettiği gibi yaşamaya zorlamasıdırr..hiç bir öğüt ve modern tıp bu kişiliği deyiştiremez..hatta bu gibi mutasyonlar hayvanlarda bile sıkça görülmüştür.ki hayvanlar ahlak ve terbiyeden medeniyetten hiçte haberi yoktur..Bazı sitelerde bu konuyu çok şiddetli bir şekilde eleştirmişler işi yine çözemedikleri din bilgileriyle yorumlamıya çalışmışlar hatta çok günah olduğunu ve daha eşcinsellerin cennete bile giremiyeceğini yazmışlar.korkunç bir cehaletlikdir ki hiç bişey araştırmadan ezbere yazılmış bilinçsizce yazılmış şeylerr ..guya sapıklıkmiş bende diyorumki birşeyi araştırmadan konuya mutabık olmak enbüyük cehalet sapıklığıdır …

      Beğen

  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 11:59 on 21 February 2015 Kalıcı Bağlantı
    Tags: Erzurum, , , Eşcinsellik   

    Erzurum’da eşcinsellik 

    Bir arkadaşımdan, “Erzurum’da eşcinsel kafe açılmış” haberini aldıktan sonra şaşkınlıkla karışık bir sürü soru sormaya başladım.
    Başka bir şehirde olsa böyle şaşırmaz, üzerinde durmazdım bile. Ama burası muhafakarlığıyla bilinen sağ görüşlü bir şehir.
    Ülkenin diğer yerlerinden gelen heteroseksüel öğrencilerin birçoğu bile buraya uyum sağlamakta zorlanırken eşcinsellerin varoluşlarını kabulendirmeleri, bunu göstermeleri bile sıkıntı yaratabilecek bir durum.
    Hal böyleyken “kendileri” için kafe açmaları hem şaşılacak hem de cesur sayılacak bir hareket. Araştıdıkça bu kafenin aslında göz önünde olan bir semtte ama iyi gizlenmiş bir yerde olduğunu öğreniyorum.
    Buranın homofobik heteroseksüeller tarafından duyulması, bilinmesi fikri biraz ürkütüyor onları. Konuyu deştikçe burada bir eşcinsel parti bile verdiklerini duyuyorum.
    Partiyi düzenleyen eşcinsel Nazlı ile böyle tanışıyoruz. Röpörtaj teklifimi bir “güven buluşması”ndan sonra kabul ediyor.
    Yüzünün ve adının gizli kalması konusunda çok hassas.

    “Eşcinselliğimden utanmıyorum, çekinmiyorum. Bunu Erzurum’da kaldığım süre boyunca hiç gizlemedim. Her türlü dışlanmaya, horg görülmeye, hakarete ve şiddete rağmen kendimi saklama ihtiyacı duymadım.
    Burası eşcinseller için zor bir şehir. Erzurum’da eşcinsel olup bunu gizlememek rüzgara rüzgara karşı yürümek gibi bir şey.
    Ama diğerleri gibi bir maske takıp erkekmiş gibi davranmadım. Çünkü hissetiğin bisindir,bunu değiştiremezsin. Ben eşcinsel bir crossdresser olarak para kazanıyorum.Yüzümün,adımın,adresimin gizli kalması benim için bu yüzden önemli.
    Korku değil bu, sadece tedbir!” diyor bana ve ben de bunu kabul edip, hikayesini dinlemeye başlıyorum.
    Nazlı, eşcinsel bir crossdresser. Fotoğraflarda gördüğüm siyah peruklu, topuklu ayakkabı giymiş, üzerinde seksi kıyafetleriyle poz veren bu crossdresseri erkek.. Haliyle, “Acaba,”tanıyabilecek miyim?” diye düşünüyorum buluşmaya giderken. Her geç kaldığı dakikada merakım daha da artıyor. 1 saatlik meraklı bekleyişimin ardından “merhaba” diye narin ellerini uzatıyor bana.
    Tanımaktan çok da güçlük çok da farklı değil. Hal ve tavır olarak tam benimkinden daha kadınsı. Konuşma sırasında kısacık saçlarını zarif el hareketleriyle düzeltiyor sürekli.
    Her seferinde korkusuz olduğundan bahsediyor. Bu durumunun çok da anormal olmadığını, büyütecek bir şeyin olmadığını söylüyor.
    Muhafazakar bir şehirde olmasına rağmen oldukça cesur. Bana yaşadığı ilişkilerden bahsediyor. Hayatının adamından, sonunun nasıl hüsranla bittiğinden, erkeklere artık güvenemediğinden…Uzun sayılabilecek bir erkek dedikodusundan sonra röpörtaja geçiyoruz

    Crossdressliği anlatır mısın, bilmeyenler için?

    “Crossdress” kadın kıyafetleri, iç çamaşırları, ayakkabıları giymekten hoşlanan erkekler için kullanılan bir tabir. Bu aslında kadınlar için de geçerli.
    Erkek gibi giyinen, erkek gibi davranan ve bundan mutluluk duyan kadınlar için de kullanılır ama erkek örnekleri çok fazla olduğu için kadın kiyafeti giyen erkeklerle biraz özdeşleşmiş durum şu anda.

    Ne Zaman kadın kıyafetleri giymeye başladın?
    13-14 yaşlarımda başladım diye hatırlıyorum. Ablamın kıyafetlerini gizli gizli giyerdim.

    Sen bir eşcinsel cd’sin. Kadın dürtüsünü ilk ne zaman hissetin peki?

    Bu zaten doğuştan gelen bir his. Sen nasıl bir kadın doğdun, kendini doğuştan böyle hissediyorsun, ben de kendimi hep kadın hissetim.
    Ama 11 yaşımda tamam dedim. Ben bir eşcinselim. Bunu zaten hep hissediyordum ama ilk o zaman bunu kendime itiraf etmiş ve bullanmıştım.

    Ailenin tepkisi nasıl oldu peki?

    İlk önce şok oldular. Çünkü ben o zamanlar gizleyebiliyordum bunu. Daha sonra benim için sancılı dönemler başladı. Ailem kabullenemedi.Değişeceksin, “normale” döneceksin diye baskılar arttı.
    Psikologa gönderildim. Bu bir hastalık, tedavi olmalısın dediler. Bunun değişmeyeceğinden adım gibi emindim ama karşı çıkmadım, gittim. Doktorla epey kunuştum.
    Seansları kaçırmadım. Doktor da aileme bu durumun hastalık olmadığını, doğuştan geln bir kadın olma hissi olduğunu ve bunun değiştirilmeyeceğini söyledi.

    Sonra?

    Sonrasında son çare olarak beni evlendirmeye karar verdiler. Belki o zaman “düzelirim” diye ama anlamadıkları şey ben zaten normaldim. Bu olabilecek bir şey.
    Sadece farklı bir bedende doğdum, hepsi bu. Ben gene değişmeyeceğimden adım gibi emin olmama rağmen onların dediğini yaptım, evlendim. Yaklaşık 1 yıl sürdü.
    Eşimle bir evin içinde iki yakın kız arkadaş gibiydik. Ona eşcinsel olduğumu söyledim. Terk etmedi beni çünkü kendince sebepleri vardı, kaldı benimle. Bunu kabulendi ve
    iki arkadaş gibi yaşadık, o bir yıl içerisinde. Sonrasında zaten bitirme kararı aldık. Ne zamana kadar sürecekti ki bu durum zaten.

    Ailenin baskıları devam etti mi peki?

    Doktora gittim, evlendim. Durum değişmedi. Onlar da anladılar artık değişmeyeceğimi. Ben buyum, böyleyim. Bu halimle mutluyum. Sonra kabullendiler beni.
    Baskıları da tüm bunlardan sonra son buldu.

    Tamamıyla kadın gibi hisedip, erkek bedeninde yaşamak zor değil mi senin için? Cinsiyet değiştirmeyi düşündün mü?

    Bu tabii ki zor. Ben bir kadın gibi hisediyorsam öyle de görünmeliyim. Etek giymeli, saçımı uzatmalı, makyaj yapmalı ve topuklu ayakkabı giymeliyim.
    Seviyorum böyle olmayı. Ama yanlış bir bedende doğdum. Bir karışıklık oldu sanırım (gülüyor). Ve tabii ki ileride cinsiyet değiştirmeyi düşünüyorum. Zaten hormon tedavisi görüyorum şuan.
    Okulumun bitmesini bekliyorum,cinsiyet değiştirmek için.

    Crossdreser olmaya nasıl karar verdin?

    Tüm bunlardan sonra İstanbul’a gittim. 19 yaşındaydım. Orada benim gibi arkadaşlarım oldu, crossdreserdi çoğu… Ben de o zaman karar verdim. ve cd oldum.
    3 senedir devam ediyorum. Ama ailemin haberi yok tabi bundan.

    Memnun musun peki?

    İş başvurularında bulunuyorum sürekli ama eşcinsel olduğum için kimse beni işe almak istemiyor.
    Crossdresserliğa devam ediyorum bu nedenle. Hem memnunum bu durumdan, hem hissetiğim gibi kadın oluyorum, hem de para kazanıyorum. Gayet hoş bir durum bence şikayetçi değilim

    Sonrasında Erzurum’a geldin. Muhafazakarlığıyla bilinen bir şehir… Bu seni tedirgin etmedi mi?

    Etmez olur mu? Etti tabi. Ne yaparım orada, nasıl yaşarım diye birçok kez düşündüm. Hem eşcinselim hem de crossdreser… Çalışabilir miyim diye birçok kez düşündüm. Bu düşüncelerle de geldim sonuçta buraya.

    Nasıl problemlerle karşılaştın?

    Öncelikle insanların garip bakışlarına maruz kaldım. Çok fazla sözlü tacize uğradım. ve hala da uğruyorum. Fiziksel şiddete de uğradım. Arkadaşımla yürüyüşe çıktığımız bir akşam saldırıya uğradık, sırf eşcinseliz diye.
    Karakolluk olduk. Şikayetçi oldum ama sonra başım ağrımasın diye şikayetimi geri aldım.

    Bırakıp gitmeyi düşünmedin mi?

    Düşündüm. Gitmek istediğim zamanlar çok oldu. Ama burada, okuyorum sonuçta.
    Alışmaya çalıştım. Duymamazlıktan geliyorum artık. Eskisi gibi bu durumu çok problem de etmiyorum. Korkmuyorum artık. Çünkü ben buyum, böyleyim. Kendimi gizlemiyorum da.
    Her şey ortada, ben bir eşcinselim. Bunun nesini saklayacağım. Allah’ın bildiğini kuldan saklamak saçmalık.

    Bana, sataşanlara cazgır yüzümü gösterince geri çekiliyorlar. Hem bu niye bu kadar abartılacak bir hal alıyor anlamıyorum. Bu normal bir şey.
    Bunun problem edilmesi çok saçma. Erzurum’da er ya da geç ben ve benim gibileri kabul edecek, etmek zorunda. Her şey değişiyor, Erzurum’da değişip normalleşmeli kanımca.

    Müşterilerinin içerisinde Erzurumlular var mı?

    Var tabi canım. Ohooo.. Ben ve benim gibilerin ayıplayanlar, asarız keseriz diye ortalıkta “erkeklik” yapanlar akşam bana geliyor.
    İçlerinde gizli eşcinsel olanlar da var, biseksüel (her iki cinse ilgi duyan kimse) olanlar da… Ve hepsi bekar da değil üstelik. Evli ve çocuklu olanlar da geliyor.

    Müşterilerinin bir steretopisi var mı?

    Ya öyle belli bir kesim yok aslında. Öğrenci var, çalışan var, evli-bekar olanlar var. Genç-yaşlı, olgun olanlar da var. Çok değişiyor o ya… Ama yüzde 50 buranın yabancıları yani öğrenci kesimi diğer yüzde 50 ise buralı olanlardan oluşuyor.

    Korkmuyor musun peki? Evine yabancı birini alıyorsun tanımadan, bilmeden…
    Tedirgin olduğum zamanlar oluyor. Çokça hem de… İstanbul veya İzmir olsa hiç korkmam, hiç tereddüt etmem. Paramı almadığım taktirde kıyametleri koparırım. Ama burası biraz farklı… Tepkilerini kestiremediğim için alttan alıyorum hep. Zaten öyle
    herkesi kabul etmiyorum. Çok seçici davranıyorum bu konuda.

    Erzurum’da benim bildiğim bir tek sen değilsin, başka crossdresserlar da var. Bu iş sistemli bir şekilde mi yürüyor yoksa hepiniz bağımsız mısınız birbirinizden?

    Var ama benim onlarla pek bir arkadaşlık ilişkim yok. Sadece cd siteleri var, oraya profilinizi ekliyorsunuz bu kadar. Sistemli bir şekilde yürümüyor buradaki işler ya da en azından kendi adıma konuşacak olursam…
    Kimseye güvenemiyorum. Hele ki bizim işimizde güvenmek çok zor. Ortalık anında karışabiliyor dedikdularla. Ben, uzak durmayı tercih ediyorum. Yalnız yaşamayı seviyorum.

    Erzurum’da eşcinsel parti verdin. Bu bir ilk! Biraz anlatır msın bana partiyi?

    Biz, etkinliği oluşturduğumuzda 400’e yakın kişi geleceğini söyledi. Ama gerçekte 42 kişilik bir parti oldu. Bu sayı, Erzurum için gayet iyi ama katılımın daha çok olmasını beklerdim ben.

    Eşcinsellerle ilgili herhangi bir etkinlik daha yaptınız Erzurum’da?

    Eşcinsel ölümlerini protesto etmek amacıyla yürüyüş düzenlemek istedim. Bir eşcinsel yürüyüşü… Tabii pek destek veren olmadı. Emniyet zaten izin vermedi.
    Bizden hoşlanmadıkları için mi yoksa olay çıkar, bize saldırırlar diye mi bilmiyorum. Ama her iki durumda da hoş olmayan şeyler var.
    Homofobik söylemler ve davranışlar bitsin istiyoruz artık. O yürüyüşün yapılması halinde polisin bizi koruması, güvenliğimiz sağlaması gerekirdi zaten.
    İzin verilmedi, ben de daha sonra vazgeçtim zaten.

    Bu veya buna benzer başka şeyler yapmak istiyor musunuz burada?

    Eşcinseller Derneği açmak istiyorum.
    Bence, böyle bir dernek bu şehir için gerekli. Diğer şehirlerden gelen eşcinsel öğrenciler kendilerini burada sır gibi saklamak zorunda kalıyorlar.
    Oysaki üniversite yılları bir insanın en özgür olduğu yıllardır, öyle olmalı en azından. Ben eşcinseliğimi lise yıllarında gizliyordum ama şuan üniversitedeyim. Muhafazakar bir şehirde de olsam bunu gizlemiyorum.
    İnsanların da, baskı ve korku altında yaşamalarını istemiyorum. Hiç değilse kendilerini güvende hissedebilecek, kendileri gibi olan bir insan topluluğunda bulunsunlar istiyorum. Öğrenciler dışında Erzurum’da da eşcinsel sayısı sandığınızdan daha fazla.

    Aile ve toplum baskısından korkarak evleniyor bir de çocuk yapıyorlar. Eşcinsel dürtülerini hep bastırıyor ya da gizli tutuyorlar.
    Onların da rahat etmesini, kendilerini anlayabilecek insanların olduğu bir yerde, haftada birkaç kez de olsa özgür ve maskesiz yaşamalarını istiyorum. Bu nedenle böyle bir dernek açma fikrim var.

    Son olarak sana hayalini sorsam….

    Benim hayalim… Tek istediğim okul bittikten sonra Hollanda’ya yerleşip orada evlenmek. Bir ara ülkemizde de bu durum konuşuldu ama çok kesim buna karşı çıktı.
    İnsanlar neden başkalarının hayatına bu kadar müadahale etmeyi seviyor, kendilerinde bu hakkı nasıl bulabiliyorlar aklım almıyor.
    Tek bir hayatımız var yaşayacağımız,bıraksınlar da herkes istediği gibi yaşasın. Baskı, yasak ve şiddetle hiçbir şey çözüme kavuşturulamaz.
    Geyler,lezbiyenler,translar,biseksüeller ve heteroseksüeller…Biz hepimiz başka bir renk, başka hayatlarız. Toplum olarak bunu kabullendiğimiz zaman gökkuşağı renkleri yan yana tamamlanmış olacak. Güzel bir gökyüzünün altında beraber yaşayabiliriz.

    FATMA SARIKAYA
    Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü
    Erzurum’da Eşcinsellik: Rüzgara Karşı Yürümek
    Atatürk İletişim Gazetesi, Sayı:78, Sayfa:6, 6 Haziran 2014

    Aydın Doğan vakfı tarafından düzenlenen öğrencilerin, fakültelerinin eğitim amacıyla o yıl yayımladığı uygulama gazete ve dergileri ile diğer medya organlarında yayınlanan çalışmaları ile ilgili röpörtaj dalında ikinci olmuştur.

    Gerekçe: Anadolu’nun ortasında bir kentte sessiz sedasız açılan eşcinsel kafenin kurulma hikâyesi ve oradaki yaşamı aktarıyor.

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 19:58 on 9 January 2015 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik,   

    Eşcinsellik nedir, ne değildir? 

    Eşcinsellik , ayni cinse ait iki bireyin duygusal ve cinsel birlikteliğidir.Eşcinsellik herhangi bir hastalık, zihinsel uyumsuzluk ya da duygusal bir problem değildir. Eşcinsel ilişki iki kadın ya da iki erkek arasinda gelişir, duygusal veya cinsel tatmin açısından heteroseksüel bir ilişkiden hiçbir farkı yoktur.

    Eşcinsel eğilimler sadece belli bir insan tipi için geçerli değildir.Toplumun herhangi bir alanında hiç eşcinsel bulunmaz gibi bir kısıtlama yapmak mümkün değildir. Eşcinseller de heterosksüeller gibi toplumun her kesiminde varlık gösterirler. Doktorlar , akademisyenler gibi yüksek kültür sevisyesinde eşcinseller olduğu gibi, taksicilik ya da hemşirelik yapan, ya da sadece ilkokul mezunu olabilmiş eşcinseller de mevcuttur. Bir insanın cinsel yönelimleri , onun eğitim seviyesine, okur-yazarlığına, yaşına, konuştuğu dile, inandığı ya da inanmadığı dine, mensup olduğu millete bağlı değildir. Yani toplumun her kesiminde , her yaştan,dil,din ve ırktan eşcinsel birey bulunabilir.

    İnsanların cinsel yönelimlerini birçok biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktör etkiler , ancak bilim adamları yine de insanın cinsel yönelimlerindeki çeşitliliğin sebeplerini kesin bir şekilde açıklayamamaktadırlar. Bir grup embriyolojist ve psikolog ,bireyin henuz anne karnındayken cinsel yönelimlerinin belirginleşitiğini savunurken; bir grup da bunu ,bireyin genlerinin yani sira içinde yetiştiği sosyolojik ve psikolojik çevrenin belirlediğine inanıyor. Ancak iki grubun da varsayımları kesin kanıtlara dayandırılamamakta .Bilinen gerçekler şunlardir ki ilk cinsel eğilimler bireyin erken ergenlik döneminde, henüz hiçbir cinsle hiçbir cinsel birliktelik yaşamadan ortaya cıkar , ve bireyin seçimine bağlı değildir.Bence eşcinsellik çoğumuzun sandığı gibi “cinsel tercih” değildir , yemekte kırmızı mı beyaz mı sarap içeceğinizi seçebilirsiniz ama eşcinsel mi heteroseksüel mi olacağınızı seçmek gibi bir durumunuz yok. Eğer eşcinselseniz eşcinselsiniz “Ben bu işi sevmedim, hem kendime uygun sevgili bulamıyorum hem de üzerimde çok baskı var , ben heteroseksüel olacağım” demek gibi bir seçeneğiniz yok.

    Cinsel yönelimler de insanın benliğinin, karakterinin, varlığının bir parçası. “Normal”den farklı cinsel yönelimlerinizi inkar ederek, görmezden gelerek ya da bastırarak gerçek bir mutluluğa, sağlam bir kişiliğe asla sahip olamazsınız. Eşcinsellik psikolog ve psikiyatristler tarafından uzun yıllar boyunca kişinin bütünlüğünü sağlayan doğal bir cinsel yönelim olarak değil de kişinin mutsuzluğuna sebep olan bir psikolojik bozukluk olarak görüldü, ve bir hastalık olarak değerlendirildiği için de tedavisi olduğu düşünüldü .Bunun için eşcinsel bireye türlü terapiler uygulandı. Freud’un “Bir eşcinseli heteroseksüelle dönüştürmedeki başarı olasılığı tersinden fazla değildir.” uyarsısına rağmen bu konuda çalışmalar yürütüldü. Geçici başarılar sağlandığı iddia edilse de kesin bir başarı hiçbir zaman sağlanamadı. Ve sonunda eşcinsellik 1976 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği’nin zihinsel hastalıklara ilişkin resmi listesinden çıkarıldı.

    Eşcinsellik aslında sanıldığı kadar da doğaya aykırı bir durum değil. Hayvanlar aleminde de hemcinsiyle ilişki kuran hayvanlar var. Aslında belki de bizim düştüğümüz yalnış iki cinsi yani erkeği ve kadını birbirinden tamamen ayrı düşünmek . Ama o kadar da birbirinden farklı değil bu iki cins, yani kadınlar da erkeklerle simgeleştirilen davranışlar sıkça görülebilir, erkekler de kadınsal davranışlar gösterebilir ve bunun hiçbir anormalliği de yoktur. Sonuçta erkekte de kadınlık hormonu salgılanıyor, kadında da, aynı sey erkeklik hormonu için de geçerli. Yani kadınlığı ya da erkekliği sınırlı çizgiler içine oturtmaya çalısmak çok yalnış. Ayrıca embriyolojist ve psikologlarin fikir birliğine vardığı bir konu şudur ki insan hormonal ve kas yapısı olarak biseksüel bir yapıya sahiptir.

    Eşcinselliğin cinsellikle değil de sevgiyle ilgili olduğu söylenmiştir. Eşcinselligi tanımlamak her ne kadar zor olsa da ; eşcinselin kendi cinsinden birine aşık olan kişi olduğu açıkça söylenebilir. Karl Wrich’in dediği gibi : ” Doğa, gerçek aşkın olduğu yerdedir.”

    Toplumsal bakış:

    Eşcinsellerin nasıl bir yaşamı olacağını büyük ölçüde yaşadikları toplumun eşcinselliğe karşı tutumu belirlemektedir. Eşcinselliğe karşı önyargı farklı olan bireye duyulan düşmanlık olarak açıklanabilir. Eşcinsellik karşıtı olan bağnazlık eşcinselligin birçok toplumda “cinsiyete bağlı güç” yapısını tehdit etmesinden de kaynaklanır. Amerika yerlilerinde kadın ve erkek toplumsal anlamda eşit rollere sahipmiş, bu yerli kabilelerde eşcinsel birey coğu zaman özel yetenekleri nedeniyle el üzerinde tutulurmuş. Öte yandan , askeri ve erkek egemen bir hiyerarşiye sahip olan Aztek uygarlığında ise eşcinsellik ölüm cezasıyla cezalandırılan bir suçmuş.

    Tarihte eşcinsellik sık sık kurum ve kişilere iftira ederek onları kötülemek , karalamak hatta yok etmek için bir araç olarak kullanılmış. 13.yüzyilda Fransa kralı IV.Philippe hazinesine göz diktiği Templer Şövalyelerini dağıtmak için onları “tasavvur edilmesi korkunç, öğrenilmesi dehset verici ,iğrenç bir suç, lanetli bir kötülük, şeytan işi , iğrenç bir utançla” suçladı.Bu devletten ayrı , gizli toplantılar yapan salt erkeklerden oluşan bir topluluk için oldukça ideal bir suçlamaydı. Ve sonunda şövalyelerin çoğu tutuklandı ve öldürüldü.

    Yakın tarihte yani 19. Yüzyılda bu sefer eşcinsellik suçlamaları iftira etmek için değil de , gerçek eşcinselleri toplumdan dışlamak ve mahkum etmek amaçlıydı. Bu mahkumiyetlerin en bilinen örneği ise İngiliz yazar ve şair Oscar Wilde’ınkidir. Oscar Wilde zengin ve güçlü bir markini oğluna aşık olur, ancak bu Queensberry Markisinin kaldirabilceği birşey değildir. Oscar Wilde’ ı karalamak için oyununun gösterildiği tiyatronun kapısına onu eşcinsellikle suçlayan bir not bırakır. Wilde kendi sonunu hazırlayan bir kararla markiye hakaret davasi acar. Yalnız onun için işler tersine dönmüştür çünki marki Wilde’a karşi çok kesin kanıtlar ortaya çıkarmıştır. Wilde mahkeme salonunda şu etkili konuşmayı yapar ve ceza almaktan kurtulur :

    ” Bu yüzyılda “adı ağza alınmaktan korkulan aşk” David ve Jonathan’ın arasında olan, Platon’un felsefesinin temel direği, Michealangelo’nun, Shakespeare’in sonelerinde bulacagınız türden genç bir adamın kendinden büyük bir erkeğe duyduğu derin sevgidir… Güzeldir, niteliklidir, sevginin en asıl biçimidir. Doğadışı hiçbir yanı yoktur . Dünya onunla dalga geçer ve bazen onunla kişiyi ceza boyunduruğuna gönderir…”

    Ancak açılan diğer mahkemede bu kadar dokunaklı konusamaz ve mahkum olur.

    Oscar Wilde’ın yukarıda bahsettigi gibi hepimizin çok yakından tanıdığı bazı isimler tahmin edildiğinin aksine eşcinseldiler : İlkcağ filozoflarından Sokrates, Platon, tarihte bilinen ilk kadın şair Sappho , Rönesans’ın en meşhur isimleri Leonardo Da Vinci, Michealangelo , hemşirelik tarihinin en büyük ismi Florance Nightingale, yazar Virginia Woolf, Emily Dickonson, Jean Genet, Edward Morgan Forster ….

    Ve iki sürpriz isim , ünlü kompozitör Tchailkovsky, ve William Shakespeare.( Shakespeare’ in sonelerinin 126 tanesi bir erkege , geri kalan 28 tanesiyse karanlık bir kadına yazılmıştır.)

    Kaynaklar:
    “Eşcinselliğin Doğal Tarihi” _ Francis Mark Mondimore
    “From the Closet to the Courts” _ Ruth Simpson
    “Love Between Women” _ Charlotte Woolff
    “100 Gay ” _ Paul Russell

    egenurtr

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 02:27 on 27 October 2014 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: Eşcinsellik, ,   

    Kısacası eşcinsellik tarihi 

    Merhabalar,ben sivilceli kedi.Siz bana isterseniz Emir,Ahmet,Mehmet veya farklı bir isimle de yazabilirsiniz.Ben size sivilceli kedi olarak yazacağım.

    Size ilk yazımda aktivist,sert ve keskin girişlerle başlamak istemiyorum.Biraz daha olayları net anlaşılması için kendi gözümden nasıl baktığımı aktarmak istiyorum sizlere.
    Osmanlı zamanlarında,Padişahların haremlerinde “oğlanların” olduklarını çoğumuz biliriz. Harem ağalarının “kırık”,”hadım” oldukları hakkında da duyumlarımız olmuştur hatta ve hatta Muhteşem Yüzyıl dizisinde ki ‘Sümbül Ağa’ karakterinden buna daha da aşina olduk.Peki,halk bu duruma nasıl bakıyordu?
    Hamamlarda “oğlan” ve “oğlancılar” vardı. Belirli bir ücret karşılığında bu erkekler ile cinsel münasebete giren müşteriler oluyordu. Taht kalktı,Cumhuriyet geldi ve bununla beraber kadınlara bazı özgürlükler geldi,politika,politika ve eşcinsellik tamamen göz önünden kaldırıldı.6 Aralık 1931’de Bursa’da doğan sanat güneşimiz ve onun Lubunya hareketleri ile insanlar eşcinselliği tekrar hatırladı.İlk başta dikkat ve tepki çekti.Bursa’nın adı birazda bu yüzden çıktı kanımca.Sonrasında 9 Haziran 1952’de Diva’mız Bülent Ersoy doğdu.Bir erkek bedeninde kadın ruhlu bir insan.14 nisan 1981’de buna Londra’da DUR! dedi.Kadınlığını dışa vurdu ve ameliyat oldu.
    Madem bu kadar günümüze yaklaştık şimdiden bahsedelim biraz daha…İnsanlara dikte edilen sözde “Müslümanlık” ile,eşcinselliği dışlıyor ve ötekileştiriliyoruz.Bir Müslüman olarak birini sevmenin günah olmadığını biliyorum.Translarımız ve eşcinsellerimiz hergün sokakta öldürülüyor,taciz ediliyor,depresyona sürükleniyor.İnanıyor yada inanmıyor olmamız mühim değil,kendimiz olmamız ve görünmekten çekinmememiz gerektiğine inanıyorum.Öteki açıdan sayın Müren ve Ersoy gibi insanların gözüne sokmanında doğru olmadığına inanıyorum.Kendimiz olursak tüm sorunları sevgi ve inançla aşabiliriz.
    Görüşmek üzere,kendinize inanın ve iyi bakın.

    -sevgi ve saygılarımla sivilceli kedi.

     

     

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 15:20 on 10 October 2014 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , Eşcinsellik   

    Eşcinseller Vardır 

    Türkiye’de toplumsal hafızanın zayıf ve bir o kadar da durağan seyri, çoğunlukçu anlayışın gelişmesi ve artık toplumsal bir alışkanlık statüsü kazanan ve nice örneklerle karşımıza çıkan ret ve inkâr kültürünü de beslemiştir. Türkiye’deki ret ve inkâr kültürü bireysel olarak ilk içselleştirdiklerimizden itibaren gelişmekle birlikte, okul – aile –devletin kusursuz birlikteliğiyle de toplumsal bir unutkanlık yaratmakta ve bu durum bir kendiliğindenlik hali kazanmaya devam etmektedir.

    Aynı toplumsal yapı çocukken sorumluluk almaktan kaçınan akılların “Ben yapmadım Miki yaptı1” söyleminin tüm topluma yansımasıyla, hep çocuk kalan, hiç sorumluluk duygusu gelişmeyen bir topluma işaret etmektedir. Bununla bağlantılı olarak Ermeni ve Kürt meselelerinde, kadın sorununda, 6-7 Eylül olaylarında ve bu yazının konusunu oluşturan homoseksüel bireylere yönelik saldırı ve inkâr politikası geçmişte olduğu gibi bugün de değişmeden devam etmekte ve yapılan eylemlerin sorumluluğu toplum tarafından alınmamakta; yok sayılmaktadırlar.

    Özetle Türkiye’de nefret söylemi ve eylemine maruz kalmak için; çoğunluktan etnik, dinsel olarak farklılaşmak veya bunların da dışında sadece çoğunluğun cinsel yöneliminden ayrı bir yönelimde olmak da yeterlidir. Dolayısıyla Murathan Mungan’ın da belirttiği gibi 2 “ reddi ve inkârı her kesim tarafından bu kadar beslenmiş, kibri bu kadar okşanmış olan bir halk” tarafından ötekileştirilmek için onlardan ufak bir farklılığının olması yok sayılmaya uygun zemini hazırlamaktadır.

    Siyasi kültüre yerleşmiş inkar politikası ulus devlet inşasının ilk yıllarından itibaren etkin bir şekilde kullanılmıştır.

    Türk- Müslüman erime potası içerisine çekilen diğer etnik kimlikler çoğu zaman hiç var olmadı kabul edilir ve bu gelenek cumhuriyetin değişkenlik gösteren diğer dönemlerinde de, belki farklı alanlarda ama bir o kadar güçlü bir şekilde, yeniden kendini üretmiştir. Burada iddia edebiliriz ki; inkar geleneği Türkiye’nin özellikle 1950’lerden sonra batı toplumlarında yükselişe geçen kimlik siyasetinden izole kalmasına sebep olmuştur.

    Bu anlamda günümüzde özellikle eşcinsel birliktelikler LGBTT örgütsel hareketi haklar temelli tanımlar şöyle dursun, varlığı dahi çoğu zaman açık bir şekilde reddedilmiştir. Kimlik siyasetinden nasibini alamamış siyasi parti oluşumları inkârın, politikasının yanı sıra toplumsal tabanının da meşrulaşmasını mümkün kılmıştır.

    Bu temelde işlenen nefret suçlarında karar vericilerin sessizliği LGBTT bireylere karşı işlenen bu suçların meşru bir zemine oturmasına sebep olmuş, toplum nezdinde de farkındalığın oluşmasını geciktirmiş ve hala geciktirmektedir.

    Bütün bu red ve inkâr kültürüne karşı girişilen gerek örgütsel mücadele, gerek küreselleşme dinamikleri altında uluslararası farkındalığın artışının, kırıntılar halinde olsa da, etkileri, en azından Türkiye toplumundaki farkındalığın da 10 yıl öncesine göre oldukça ilerleme kaydetmesine sebep olmuştur. Ancak bu bireylerin toplum tarafından keşfi (!) aynı zaman da inkâr kültürünü nefret kültürüne dönüştürmüş, bu bireylere karşı işlenen nefret suçları ve söylemleri de artma eğilimi göstermiştir. Ancak işlenen bu nefret suçlarına karşı körebe durumu hala devam etmekle birlikte, siyasal karar vericiler tarafından burada bir taraf olma durumu yani katleden taraf olma konumu ısrarla korunmaktadır.

    Öyle ki;

    Aynı algının devam ettiricileri, bu sefer daha da muhafazakâr tarzda, heteroseksüel bireylerin dışında olan herhangi bir cinsel yönelime sahip olan kişilere karşı nefret suçlarını engellemek amacıyla hiçbir sorumluluk almayıp, aksine geçmiş alışkanlıkların, algıların mustaribi olduğu iddiasıyla hareket eden bir siyasa önderliğinde, aynı algıyı devam ettirmek suretiyle, sistemin kendi iç çelişkisini son dönem “demokratikleşme paketi” içerisinde göstermiş, LGBTT bireylerine karşı nefret ve ayrımcılık yapılmasının önlenmesi hususunda bu siyasal karar vericilerin kalemlerinin mürekkebi tesadüftür ki (!) bitivermiştir. Tüm bu ortamda hak arayışına devam eden bu bireyler yalnızca devlete ve onun kurumları aracılığıyla yürüttüğü politikasıyla ile mücadele etmeyip, toplumsal hafıza taşıyıcısı medya ve aile kurumlarıyla da mücadele etmek zorunda bırakılmaktadır.

    Bu noktada, kendi içimize dönüp, yürütme ve yasama erkinden umduğunu bulamayan LGBTT bireylerinin yargı erkinden ve özellikle “hiçbir iktidara ve hiyerarşik üste bağlı olmayan” avukatlardan ve meslek örgütlerinden yeterli destek aldı mı ya da alıyor mu? Bunun değerlendirilmesi hususu gündeme geliyor.

    Tarihsel bir gözlem yapıldığında ise karşımıza; LGBTT bireylerini dinlemek, homoseksüelliğin ne menem bir şey olduğunu, ne tür sorunlarla ve hak gaspıyla karşılaştıklarını görmek zahmetinde dahi bulunmayan bir yargı sistemi çıkıyor. Ancak, son dönemde LGBTT bireylerinin örgütsel çalışmasının bir zaferi diyebileceğimiz bir takım olumlu gelişmelerle karşılaşmakla beraber, şu da bir gerek ki, yalnızca bu bireylerin örgütlü çalışması yargının kendi iç dinamiği ve aklı açısından bir bilinçlendirme hareketi olarak oldukça yetersiz kalmıştır.

    Yargının LGBTT bireyleri ile ilişkisinin tek olumlu ama bir o kadar da geç olduğu için eksik de olan örneği; Ankara Barosu Hukuk Kurultayında bu bireylere yönelik farkındalık yaratma temelli, oldukça geç gelen ama güç olmamasını temenni ettiğimiz, bir oturum düzenlemiştir. Bu çalışmanın önemini idrak etmekle birlikte neden bu kadar geç kalındığı sorusu da aynı önemle karşımızda durmaktadır.

    Öyle ki, LGBTT bireylerinin mücadelesi, Türkiye’de oldukça geç ses bulmasına rağmen, 10 yıldır hatırı sayılır bir yere gelmiştir. Tüm bu süreç boyunca biz avukat ve avukat adaylarının bu konuya ilgisinin bu safhada ortaya çıkması ise bir öz eleştiri olarak ele alınmalıdır. Son olarak şunu belirtmeliyim ki kendi içimize dönüp baktığımızda Ankara Barosunun fertleri olarak homofobik olmayan, kaç kişiyiz?

    2014 – Stj. Av. Şeyma SAĞDIÇ

    1 “Uçurtmayı Vurmasınlar”, 1989, Yönetmen: Tunç Başaran, (Barış’ın repliği)

    2 Murathan Mungan, Red ve İnkar Kültürü, Birikim dergisi 278/279 sayı Haziran- Temmuz 2012

     
  • Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

    lezbiyengaybiseksuel 00:14 on 30 September 2014 Kalıcı Bağlantı | Cevapla
    Tags: , , , Eşcinsellik,   

    Tarihin Örnek Eşcinselleri 

    PLATON

    “Tanrıların, herkesten çok onur verdikleri ölümlü, Thetis’in oğlu Aşil’di. Onu, Kutsanmışların Adası’na yolladılar… Sevgilisi Patroklus’a olan sadakatinden dolayı, tereddüt bile etmeden ölmeyi -onu kurtarmayı değil, onun öcünü almayı tercih etmişti, çünkü Patroklus zaten ölmüştü. Tanrılar hayranlık içindeydiler; sevgilisine öyle çok değer vermişti ki, onu böylesi onurlandırdılar.” -Sempozyum

    BÜYÜK İSKENDER (d. M.Ö. 365)

    Makedonya Kralı ve Asya’nın büyük bir bölümünün fatihi, gerçek bir askeri deha. Aynı zamanda tarihin en intikamcı kraliçelerinden biri. Sevgilisinin hayatını kurtaramayan bir doktoru çarmıha gerdirtmiş, iç oğlanlarından biriyle alay eden yüksek sınıftan bir hükümet görevlisini idam ettirmişti.

    GAİUS JULİUS CAESAR (d. M.Ö. 100)

    Cicero’nun anlattığına göre, Bithynia (Bolu) Kralı’nın yatak arkadaşı olduğu ortaya çıkınca halkın gözünden düşen Roma İmparatoru. Söylenceye göre, Kral öldüğünde krallığını Roma İmparatorluğu’na bırakmış. Sezar döneminde ergenlik çağındaki çocukların dışında yapılması uygun görülmese de, “ters ilişki” sonradan ters karşılanmamaya başlamış, hattâ ünlü bir tarihçi “Roma halkı tersten sevişmeyi çok sevdiği için kendi adını tersten okuyarak ‘Amor’, yani aşk yapmıştı” iddiasını ortaya atmıştı.

    İMPARATOR HADRİAN (d. M.S. 76)

    Yaşlanmaktan ve güzel görüntüsünü kaybetmekten korkarak kendini boğarak öldüren muhteşem Antonius’un sevgilisi Roma İmparatoru. Hepimiz bu durağa uğradık. Hadrian gerçek bir servet harcayarak oğlanın adına bir şehir inşa ettirmişti. (Hadrianopolis – Edirne).

    ASLAN YÜREKLİ RİŞAR (d. 1157)

    Askeri mahareti ve yiğitliğiyle tarihe geçen İngiltere Kralı. Aquitaine Dükü iken Fransa Kralı Philip ile belgelenmiş bir aşk ilişkisi vardı. Daha sonra evlenmesine rağmen hiç çocuğu olmadı. Hattâ evliliği kilise tarafından ancak ölümünden sonra tanındı. Bunun için dul eşi Papa’ya dava açmak zorunda kalmıştı.II.

    EDWARD (d. 1284)

    Evli olmasına rağmen uzun süreli iki erkek arkadaşı olan İngiltere Kralı. Erkek arkadaşlarından biri Pier Gaveston, diğeri ise Hugh leDespanser’ydi. LeDespanser, eşcinsel olduğu için önce hadım edildi, ardından da başı kesilerek öldürüldü. Edward ise kızgın demire oturtuldu. Bunu evde denemeyin.

    LEONARDO DA VİNCİ (d. 1452)

    İtalyan mucit, ressam, rivayete göre asistanlarını görünüşlerine göre kiralayarak eshcinsel çalışma ağının öncülüğünü yapan gerçek Rönesans adamı. Homofobik eleştirmenler “Mona Lisa”nın aslında kadın kıyafeti girmiş bir erkek olduğunu ileri sürerler. Kötü kıyafet. Varını yoğunu iki erkek asistanına bıraktı.

    MICHELANGELO BUONARROTI (d. 1475)

    İtalyan heykeltıraş, ressam ve bilim adamı. Cinsel eğilimini yüzyıllar sonra “Sevgili Abby”‘de açıkladı. Eserleri arasında Davud, Peta ve Sistine Kilisesi dışında sevgilisi Tommaso Cavalieri’ye yazdığı aşk soneleri de sayılabilir.

    WILLIAM SHAKESPEARE (d. 1564)

    Oyun yazarı ve şair. “Tutkun(m)un ustası” olarak nitelendirdiği bir adama aşk soneleri yazmıştır. Shakepeare’in eğilimleri tartışmaya açık olsalar da eşcinsel olmayan birinin Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı yazması da zor gibi…

    VOLTAIRE (d. 1694)

    Fransız yazar. Büyük Frederick ile aralarında bir-sevgi-nefret ilişkisi olduğu iddia edilir. Ters ilişkinin (sodomy) şiddet eşliğinde değilse yasa dışı olmaması gerektiğini yazmıştı. Yine de, bir arkadaşı ikinci kez eşcinsel ilişkiye girmekten söz ettiğinde arkadaşını şöyle yanıtladığı rivayet edilir: “Bir kez felsefeci, iki kez ters ilişki yanlısı”.

    BÜYÜK FREDERICK (d. 1712)

    Prusya Kralı. Gençken sevgilisi Hans von Katte ile saraydan kaçmış, ne yazık ki durumu onaylamayan babası tarafından yakalanmıştı. Baba, sevgiliyi öldürtmüştü. Frederick, şaşaalı sarayı Sans-Souci’de* erkek sevgilisine aşk şarkıları yazmıştı.*(sans-souci: dertsiz, tasasız)

    ALEXANDER HAMİLTON (d. 1755)

    İlk Amerika Maliye Bakanı. George Washington ile vatanseverlikten başka bağları olduğu da söylenir. Kim olduğu bilinmeyen John Laurens adlı kişiye şöyle mektupları da vardır: “Dilerdim ki sevgili Laurens, sözlerle değil, hareketlerimle seni sevdiğime ikna edecek güç ellerimde olsaydı”. Pek dokunaklı.

    JAMES BUCHANAN (d. 1791)

    Amerika Birleşik Devletleri’nin on beşinci başkanı; Beyaz Saray’ın tek bekârı. Yirmi yıl boyunca oda arkadaşı Senatör William Rufus DeVane King oldu. King’i dönemin yazarları ve önceki başkanlardan Andrew Jackson, “Miss Nancy” veya “Rüküş Teyze” diye anardı.

    HANS CHRISTIAN ANDERSEN (d. 1805)

    Danimarkalı peri masalı yazarı. Önce terzi olmak istedi, sonra fikir değiştirip opera sanatçısı olmaya karar verdi. Sonunda yaşlı bir şairin kanatları altında masallarını yazmaya başladı.

    HERMAN MELVILLE (d. 1819)

    Amerikalı yazar. En ünlü eserleri “Güzel Denizci” ve “Moby Dick”tir. Moby Dick’te iki erkek karakter, Ishmael ve Queequeg yatakta beraberce güzel vakit geçirirler. Melville’in, kesinlikle eşcinsel olmayan ve tavizsiz Nathaniel Hawthorne saplantısı vardı. Hawthorne’un Eski Bir Evin Yosunları adlı kitabını okuduktam sonra Melville şöyle yazmış: “Daha şimdiden bu Hawthorne’un filizlenen tohumlarını ruhuma attığını hissediyorum. Genleşiyor ve daha da derinlere iniyor; onun hakkında düşündükçe ve umutlandıkça New England köklerini Güneyli ruhumun ateşli topraklarında git gide daha derinlere sürüyor”. Herman, soğuk bir duş alsan iyi olacak.

    WALT WHITMAN (d. 1819)

    Bizlere “Elektrik Vücudun şarkısını Söylüyorum”u armağan eden Amerikalı şair. “Gün Kapanışını Duyduğumda” şiirinde Whitman hayatının en mutlu anını “en sevdiğim yanımda, serin gecede benimle aynı örtünün altında uzanıp uyuyordu… kolu hafifçe göğsümün etrafında yatıyordu… İşte o gece mutluydum” diyerek anlatıyor.

    HORATIO ALGER (d. 1832)

    Birleşik Kilise’nin yalnızca bir kez seçilebilen başkanı. Sonradan yazar oldu ve genç erkekler için yazdığı kitaplarla tanındı. Oğlanlara olan ilgisi yüzünden, doğum yeri olan Brewster, Massachussets’ten kovuldu. New York’a gittiğinde, birkaç genç adamı “gayrı-resmi olarak evlat edindi”. İlk kitabının adı “Paralanmış Y..ak”tı.

    PIYOTR ILYCH TCHAIKOVSKY (d. 1840)

    Fındıkkıran, Uyuyan Güzel ve Kuğu Gölü’nün bestecisi. Zaten sadece bir eşcinsel “Su Perisinin Dansı”nı yazabilirdi. İstemeyerek evlendiyse de, ilgisizliği yüzünden eşi önce bir “macera” yaşadı, ardından da bir hastaneye kapatıldı.

    OSCAR WILDE (d. 1854)

    İrlandalı yazar ve “dava şehidi”. Fiili livata (ters ilişki) suçuyla hapse atıldı. Bir yazar tarafından “kendi çizgisini sürdürenlerin koruyucu azizi” olarak tanımlanan Wilde, eserleri dışında çizgi dışı yorumlarıyla da ünlenmiştir. Başkalarının davranışlarını benimsemekten hoşlanmayan Wilde, bir keresinde şöyle demişti: “Ahlaklılık, basitçe, kişisel olarak hoşlanmadıklarımıza karşı takındığımız tavırdır”.

    SIGMUND FREUD (d. 1856)

    Psikolojinin babası. Sevgilisi Berlin’li doktor Wilhelm Fliess’ti. Froydiyen dil sürçmesinin özel bir anlamı da olabilir tabii…

    WINSTON CHURCHILL (d. 1874)

    Açıkça eşcinsel olmadığı kesin olan Churchill, kendine gençliğinde erkeklerle ilişkisi olup olmadığını soran W. Somerset Maugham’a şöyle yanıt vermiş: “Doğru değil! Fakat bir defasında merak ettiğim için bir erkekle yatağa girmiştim.” Maugham nasıl olduğunu sorduğunda ise şöyle demiş: “Müzik gibiydi”.

    W. SOMERSET MAUGHAM (d. 1874)

    İngiliz oyun yazarı, romancı, kısa öykücü. Hayatının en büyük hatasını şöyle itiraf ettiği söylenir: “Dörtte bir normal, dörtte üç eşcinsel olmama rağmen, kendimi tam tersine ikna etmeye çalışıyordum”.

    COLE PORTER (d. 1891)

    Amerika’nın en büyük şarkı yazarlarından biri. “My Heart Belongs to Daddy (Kalbim Babama Ait)” gibi şarkı isimleri onu arada bir ele verirdi: “Ama eğer, bebeğim, ben alttaysam, sen de üsttesin”.

    J. EDGAR HOOVER (d. 1895)

    FBI başkanı ve part-time travesti. 44 yıl boyunca Clyde Tolson ile beraber oldu. Bu başarıya rağmen, Hoover acayip bir adamdı, onunla pek gurur duymayız.

    RUDOLPH VALENTINO (d. 1895)

    “Doğanın kayırdığı” söylenen film yıldızı ve Kazanova. Günlüğüne şöyle yazmıştır: “Çok güzel bir oğlan beni bir çeyrek saat kadar izledikten sonra Opera’nın dışında karşı karşıya geldik… Onunla evine gittim. Vahşice tutku doluydum… Şafağa dek kaplanlar gibi aşk yaptık.

    TENNESSEE WILLIAMS (d. 1911)

    “İhtiras Tramvayı”, “Camdan Köşk”, “Kızgın Damdaki Kedi” oyunlarının ünlü yazarı. Açıkça eşcinsel olan ilk Amerikan ünlüsü olarak anılan Williams, anılarında şöyle yazmıştır: “İçinde hem saf, hem de saf olmayan bir çok büyük zevk anları olan göze çarpacak kadar talihli bir hayat yaşadım”.

    WILLIAM S. BURROUGHS (d. 1914)

    “Çıplak Yemek” yazarı. İnanılmaz bir servetin varisiydi. Biseksüel ve acıklı bir hayat yaşadı. Giyom Tel’i oynamak isterken karısının kafasındaki şampanya bardağını ıskaladı. Bardağa bir şey olmadı.

    JAMES BALDWIN (d. 1924)

    “Git Bunu Dağda Söyle”nin Afrika-Amerikalı yazarı. 1956’da yazdığı “Giovanni’nin Odası” adlı romanı eşcinsel aşkı işliyordu ve bu ad hemen gizli eşcinselliğin karşılığı oldu. Bu ad, daha sonra Philadelphia’da eşcinsel bir kitabevi’nin adı oldu.

    GORE VIDAL (d. 1925)

    “The City and the Pillar” (Kent ve Tuz) adlı romanın yazarı. Ben Hur’un senaristi olan Vidal, bu romanda eşcinsel bir adamı, “Myra Breckenridge”de de bir transseksüeli işlemiştir. İlk yattığı kişinin bir erkek mi yoksa bir kadın mı olduğu sorulduğunda “Bilmiyorum, soramayacak kadar naziktim” diye yanıtlamıştı.

    EDWARD ALBEE (d. 1928)

    “Virginia Woolf’tan Kim Korkar” adlı oyunun yazarı. Bu oyunda yürümeyen bir evlilik anlatılmaktadır. Bazı eleştirmenler, oyunun aslında eşcinsel ilişkileri anlattığını, kadın karakterlerin de kadın kılığındaki erkekler olduğunu iddia etmişlerdir. Biz de Elizabeth Taylor’un berbat bir peruğu olduğunu düşünmüştük.

    DAVID KOPAY (d. 1942)

    San Francisco 49ers, Detroit Lions, Washington Redskins, New Orleans Saints ve Green Bay Packers takımlarında beysbol oynayan Kopay, kendi isteğiyle cinselliğini açıklayan ilk sporcudur. Keşke başka sporcular da dolaplarını açık tutsalar.Federico Garcia LORCA – İspanyol Şair ve Oyun YazarıÖzellikle “Yerma”, “Kanli Dügün” ve “Bernarda Alba’nin Evi” adli oyunlari ve yalin fakat güçlü imgelemlerle dolu siirleriyle taninan ve bu oyunlari hala sahnelenmeye devam eden yazar, 1936 yilinda Franco’nun askerleri tarafindan kursuna dizilerek öldürülmüstür. Dönemin sanat çevrelerinde Salvador Dali’ye olan büyük fakat karsiliksiz askiyla taninmistir. Salvador Dali’nin bir röportajinda “Erotik ama ben karsilik vermedigim için trajik bir askti,” dedigi bu iliski, tek tarafli olarak sairin ölümüne dek sürmüs; karsilik bulamayan sair yasaminin sonuna kadar tutkulu eshcincel asklar yasamistir. Salvador Dali ölümünden kisa bir süre önce yaptigi bir açiklamada, Lorca’nin kendisiyle iki kez escinsel iliskiye girmek istedigini, fakat kendisinin reddettigini söylemistir.

     
    • kutay adlı kullanıcının avatarı

      kutay 02:43 on 7 Temmuz 2018 Kalıcı Bağlantı | Cevapla

      İmparator Hadrianın sevgilisi adına yaptırdığı şehir hadrianopols değil “Antinoupolis”dir Mısırda nil nehri kıyısındadır. sevgilisinin adı antinous zaten. hadrianopolis adında bir tane değil bir kaç şehir vardır trakya hadrianopolisi yani edirne anadolu hadrianopolisi yani bugün karabük sınırlarındaki antik kentler.

      Beğen

c
Compose new post
j
Next post/Next comment
k
Previous post/Previous comment
r
Cevapla
e
Düzenle
o
Show/Hide comments
t
En üste git
l
Go to login
h
Show/Hide help
shift + esc
Vazgeç
WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın